Ahmet İnsel

AB Sayıştayı’ndan YİP uyarısı

15 Mayıs 2018 Salı

Sadece Türkiye’de değil, neoliberal politikaların egemen olduğu her yerde altyapı yatırımlarının kamu-özel işbirliği (KOİ) modeliyle gerçekleştirilmesi son otuz yılda yaygınlaştı. Çeşitli isimler altında her yerde aynı model, İngilizcesinin kısaltması olan PPP (Public Private Partnership) modeli uygulanıyor. Türkiye’de 1994’te yasalaşan yap-işlet-devret (YİP), uzun süren AKP iktidarında iyice yaygınlaştı. Köprü, otoyol, havaalanı, liman, elektrik santralı derken, iç şehir hastanelerine kadar uzandı.
Uzun bir zamandan beri Çiğdem Toker Cumhuriyet’te bu kamu-özel işbirliğiyle yapılan yatırımların neden olduğu büyük kamu kaynağı israfını, bunun nasıl gelecekteki kamu bütçesi için bir saatli bomba olduğunu teşhir ediyor. Genellikle bu işlerin iktidar yandaşı işletmelere veya bunların dahil olduğu uluslararası konsorsiyumlara yüksek gelir güvencesiyle verilmesi ve çoğu zaman kamu bankaları aracılığıyla kredilendirilmesi, “hizmet üretmek” adı altında çok büyük bir kamu kaynağının özel sektöre haksız biçimde transferinin yeni bir biçimi.
Avrupa Birliği Sayıştayı, PPP modelinin uygulanmasını dört AB ülkesinde incelediği bir rapor yayımladı. “AB’de kamu-özel işbirliği: Birçok yetersizlik ve sınırlı yararlar” başlığı taşıyan rapor, AB fonlarının da kullanıldığı 12 projeyi inceliyor. Yakın tarihe kadar AB fonları kamu-özel ortaklığında yapılan yatırımlar için pek kullanılmıyordu. Komisyon 2020 Avrupa hedefi çerçevesinde bu tür yatırımların AB fonları tarafından desteklenmesini öğütlemişti.
AB Sayıştayı ise kamu-özel işbirliği modelinin kamu yararı açısından olumlu sonuçlar verdiği iddiasını çürütüyor. Raporun sonuç bölümünde yer alan şu ifade çok açık: “AB’nin ortak finansmanıyla gerçekleşen kamu-özel ortaklıkları, kamu altyapısı arzı için iktisadi olarak yaşayabilir bir seçenek olarak değerlendirilemezler.” İncelenen örneklerin çoğu öngörülenden daha uzun zamanda ve ilave maliyetle gerçekleşmiş.
Sayıştay incelediği örneklerde, “kamu ve özel arasındaki risk paylaşımının tutarsız, amaca uymayan ve etkisiz” olduğuna, buna karşılık özel kesimin gerçek risklerini her zaman yansıtmayan, yüzde 14’e kadar varan çok yüksek gelir güvencesi oranları elde ettiğine işaret ediyor. Bu uygulamanın kamu bütçelerinin şeffaflığını ve geleceğe bıraktıkları yükün ölçülebilirliğini zayıflattığını teslim ediyor. Proje aşamasında altyapıya olan ihtiyaç tahmininin abartılmasını kaynak israfının ana nedeni olarak ele alıyor. Bunun özel sektördeki ortağa daha kârlı bir yatırım olanağı sunmak için kasıtlı olarak yapılmadığını kim iddia edebilir?
AB Sayıştayı’nın başarılı addettiği kamu-özel ortaklıklarında ise başarının neredeyse yegâne kaynağı, yatırım projesini hazırlayacak ve denetleyecek kamu kurumlarının liyakati ve kamu yararını koruma amaç ve kapasiteleri. Bunun eksik olduğu çoğu yerde, KOİ modeli aşırı büyük yatırımlarla hem çevre açısından telafisi mümkün olmayan yıkıımlara hem de kamu kaynaklarının on yıllar boyunca kamu yararı düşük büyük bir yükümlülük altında bırakılmasına yol açıyor.
Türkiye’de de Kalkınma Bakanlığı KOİ ile yapılan mega projeler konusunda Mayıs 2017’de alarm zilleri çalan bir rapor yayımlamıştı. Bu konumda 182 işletmenin var olduğunu, 16’sı şehir hastanesi olmak üzere, 29 projenin de inşaatının sürdüğünü belirtip, sadece şehir hastaneleriyle ilgili olarak kamu bütçesinin ödeyeceği kira bedelinin ve verilen gelir garantilerinin gelecek bütçelerde yaratacağı büyük yüke dikkat çekiyordu. Tayyip Erdoğan ise “kamunun (özel sektöre karşı) kıskançlık dönemini kapatması, bunu ayaklar altına alması lazım” (Eylül 2015) diyor. YİP projeleri herhalde bu nedenle bütün uyarı ve eleştirilere rağmen tam gaz devam ediyor.
Kıskançlık elbette iyi bir huy değildir. İnsanın gerçeği görmesini engeller. Ama kıskançlığın alternatifi peşkeş çekmek olmasa gerek. Yalnız ortak yararı dikkate alan üçüncü bir yolu seçmek de mümkündür.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bir otokrat prototipi 1 Eylül 2018
Kayırma ekonomisinin bedeli 28 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları