İki olay, iktidarın medya gücünü nasıl kullandığını, kamuoyunda psikolojik üstünlüğü nasıl ele geçirerek gerçekleri tersyüz ettiğini ve seçimleri de buna dayanarak nasıl kazandığını ortaya koydu.
Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ, “hakaretten” gözaltına alınıp “halkı kin ve nefrete teşvik” gerekçesiyle tutuklandı. Olay, televizyonlarda doğal olarak tartışılan konulardan biri olacaktı. Bir ana akım televizyonda, iktidarın medya askeri programdaki yerini almıştı. Cansiperane iktidarı, Özdağ’ın niye tutuklanması gerektiğini, tutuklama gerekçesiyle ilgisi olan olmayan bütün verilerle anlatmaya çalıştı. Karşısında, Prof. Adem Sözüer. Sözüer tutuklamanın olamayacağını, siyasilerin tutuklanmasını zorlaştıran düzenlemenin bizzat AKP’lilerin isteği ile yapıldığını, kendisinin buna katkı verdiğini anlattı. İşlerin sarpa sarmaya başlayacağını anlayan iktidarın medya askeri, hemen itirazlarına başlayıp Sözüer’in konuşmasını engelledi. Sonra sık sık telefonundan kendisine gelen mesajlara bakarak savunusunu sürdürdü. Ardından hukukçu Hüseyin Ersöz yayına bağlandı, tutuklamanın niye olamayacağını, hukuki çerçeveden tane tane anlattı. Medya askeri görevini yerine getirmekte zorlandığını düşününce bu sefer hukukçuluk mesleğine saldırdı, hukukçuları itibarsızlaştıracak sözler söyledi. Program yöneticisi zor durumda kaldı, iktidar eleştiriliyordu çünkü, sustu. Medya askeri neredeyse programı yönetmeye başladı. Programdaki hukukçuların iktidarı övmemesi üzerine bir ara ekranda başka bir hukukçunun görüntüsü belirdi. Bu sefer meslekten bir destek geldi diye düşündük. Ancak Özdağ konusu birden bire kesildi ve ekranda görüntüsü beliren hukukçu hiç konuşmadan kayboldu. Tartışma da hızla başka bir konuya yönlendirildi. İnsan düşünmeden edemiyor, “Konuyu değiştirin” diye bir yerlerden talimat mı geldi?
İkinci konu Bolu’daki yangın. Erdoğan, “Acımız büyük, siyaset yapmak doğru olmaz” dedi. Muhalefet de bunu kabullendi. Ancak o da ne? Susan CHP “yangının çıkmasından sorumlu tutularak” anında mahkûm edildi. Sorumluluk, iktidarın bir televizyon kanalında Tanju Özcan’ın yönettiği Bolu Belediyesi’ne yıkıldı. Özcan, kendini parçalıyor, “Bu bölge Seben ilçesinde, bizim alanımızda değil, yetkilerimi elimden aldılar ben nasıl sorumlu olurum?” diyerek ama gelin görün ki başka bir iktidar medya kanalında İzmir’deki elektrik kaçağı olayı yeniden gündeme getiriliyor ve sorumluluk yeniden CHP’ye yıkılıyordu.
Büyük planı görmek lazım. İktidarın, Türk Silahlı Kuvvetleri’nden daha etkili bir medya kuvvetleri oluşturduğu aşikâr. Güçlü bir karargâhı, çok sayıda personeli olduğu açık. Savcılıklarda yürütülen soruşturmalar, gerekli diğer bilgiler ilk bu yapıyla paylaşılıyor sanki. Dikkat edin, programlarda zora düşen iktidar savunucuları hemen telefonlarına yöneliyor. Ellerini güçlendirecek bilgiler anında ulaştırılıyor. Karargâh çalışıyor yani. Gerçeğin üzeri örtülüyor, karargâhta profesyonelce üretilen ve iktidarı aklayan söylem çok sayıda kanaldan, çok sayıdaki iktidar savunucuları tarafından koro halinde tekrarlanıyor.
Az sayıdaki muhalif yayın organının bu yapıyla mücadelesi zor. Ekonomik olarak çökertilmiş, personeli yeterli değil. Ancak muhalefetin bu yapıyı çözümleyip önlem alması gerekiyor. Çünkü bir önceki genel seçimin kaderininin bu taktiklerle belirlendiği açık ve net.