Doğu Yücel'den 'Kimdir Bu Mitat Karaman?'
Doğu Yücel’in kaleme aldığı “Kimdir Bu Mitat Kahraman”ın büyük bir bölümü, başlığındaki soruyu yanıtlamaya çalışıyor. Kimdir bu Mitat, gerçekten? Nasıl bir adamdır? Bize kendisinin kim olduğunu söylemeden önce ne olmadığını anlatıyor. Varlığını olumsuzluklar üzerinden kurduğu için ne olduğundan önce ne olmadığı geliyor. İşlevsizlik onun en önemli karakteristiği.
Margaret Atwood'un 'Nam-ı Diğer Grace'i
Günümüzün değerli yazarlarından Margaret Atwood, 1996’da yazdığı "Nam-ı Diğer Grace" romanında yüz yetmiş yıl önce toplumu sarsan cinayetleri romanına konu ediyor.
Hasan Ali Toptaş'tan 'Gecenin Gecesi'
“Kuşlar Yasına Gider”den sonra ne yazacağı merakla beklenen Hasan Ali Toptaş’ın, beş öyküsü ile Ümit Ünal’ın çizimlerinden oluşan “Gecenin Gecesi” okurla buluştu.
Charles Baudelaire'in 'Kötülük Çiçekleri'
Baudelaire’in her şeyden önce yapmak istediği şey okuru sarsmaktı ve “Kötülük Çiçekleri” ile bunu başarmıştı. Dar görüşlü burjuva sınıfının değer yargılarındaki ikiyüzlülüğü ortaya çıkarıyordu bu şiirler.
Nazlı Karabıyıkoğlu'ndan 'Gök Derinin Altında'
“Gök Derinin Altında” bir öykü toplamı, dört ana bölüm altında, on yedi öyküden oluşuyor fakat bir bakıma öyküler birbiriyle bağlantılı olduğu için topluca bir bütünlüğe de sahip kitap. Öykülerin bir ayağı İstanbul’da, Ankara’da, bugünün beton şehirlerinde, öte yanı ise şamanların anavatanı Sibirya’da, Moğolistan’da; hem bugünün hem de binlerce yılın gerisinde efsanelerin öykülerini anlatıyor Nazlı Karabıyıkoğlu.
Hakan Bıçakcı'dan 'Uyku Sersemi'
Hakan Bıçakcı,”Uyku Sersemi” adlı romanında Alzheimer hastası bir şehir portresi çıkarıyor ortaya; anıları, geçmişi, tarihi silinen bir şehir…
Oğuz Atay ve 'Tutunamayanlar'
Ölümünün 40. yılında Oğuz Atay yeniden edebiyatımızın gündeminde, hem de hiç olmadığı kadar büyük bir ilgiyle okunuyor. Önce Sait Faik, ardından çok satanlar listelerinden inmeyen Sabahattin Ali derken galiba şimdi sıra Oğuz Atay Rönesansı’na geldi. Her okur onun eşsiz anlatısının nasıl hâlâ bu denli taze kaldığına, üzerinden geçen yıllara rağmen hiç eskimediğini görüp şaşıracak.
Hasan Gören'den 'Zan'
Hasan Gören, ilk romanı “Zan” ile 1970’lerin Türkiyesi’ni anlatıyor. Aslında roman, on gün gibi kısa -ama çok yoğun- bir sürecin anlatısı. Yazar, dinamik bir kurgu kullanmış romanda. Macera, dedektiflik ve araştırma, kurguya çok güzel tempo vermiş fakat dilde sorunlar olduğunu da söylemek gerek.
Ece Karaağaç'tan 'Yarım Kalan Bazı Aşklar'
Ece Karaağaç, az sayıda karakterle, sağlam bir kurgu kurmayı başarıyor “Yarım Kalan Bazı Aşklar”da. Sonuçta bu bir dostluk ve aşk romanı fakat başlığından anladığımız gibi kolay mutlu sonlar vaat etmeyen, karşılıksız aşkların romanı. Her sene yayımlanan onlarca ilk roman arasından sıyrılmak, yazar olma kararında direnmek hiç kolay değil; yirmi yedi yaşındaki Ece Karaağaç da zor olanı seçenlerden.
Stefan Zweig'dan 'Amok Koşucusu'
Stefan Zweig, biyografi ve denemelerinde üstün bir araştırmacı ve eşsiz bir yazar. Kurgularında ise bu üstün nitelikleri ben göremiyorum. "Amok Koşucusu" da salt özetleme tekniği ile yazılmış, basit kurguya sahip, şiirsellikten uzak bir metin.
Jane Austen'in başyapıtı
Dilimize “Aşk ve Gurur”, “Gurur ve Önyargı” adlarıyla çevrilen Jane Austen’in başyapıtı, her şeyden önce kadının toplumsal konumunu anlamamız açısından edebiyat tarihinin en önemli kitapları arasında yer alıyor.
George Saunders'tan 'Arafta'
George Saunders bugüne kadar sadece yazdığı öykülerle tanınan ve sevilen bir yazardı, “Arafta” onun ilk romanı. Daha önce dört öykü derlemesi yayımlayan yazar, distopya örnekleri sunduğu öyküleriyle dikkat çekmişti. Gerçeküstü olayları gerçek siyasetin bir parçası yaparak anlatması, onun yazarlığının ayırt edici özelliğidir diyebiliriz.
Gülfem Pamuk'tan 'Kitab-ı Siyah Kalem'
Everest Yayınları’nın 2016 İlk Roman Ödülü’nü kazanan Gülfem Pamuk’un “Kitab-ı Siyah Kalem”i, iki zaman diliminde paralel olarak akıyor.
Hüseyin Kıran'ın yeni romanı
Hüseyin Kıran, “Dağ Yolunda Karanlık Birikiyor” adlı kitabındaki masalsı kurgusuyla okuru iyilik-kötülük üzerine düşünmeye itiyor.
Laurence Sterne'den 'Tristram Shandy'
“Tristram Shandy”, Tristram’ın hayat hikâyesini anlatıyor. Romanı anlamak için ne Locke’un epistemoloji kuramını ne de Leibniz’in metafiziğini anlamak gerekir. Sterne çağının felsefelerini romanlarında anlatıyorsa bunları felsefi kuramlar olarak anlatmaya kalkışmaz, onun için bütün kuramlar oyunun bir parçasıdır.
Homeros'tan 'İlyada'
Edebiyat tarihini başlatan “İlyada” destanı üzerine, iki bin yılı aşkın süredir filozoflar ve yazarlar çok şeyler yazdı; her okuyan nesil kendine başka bir Homeros buldu destanın içinde.
William Shakespeare'den 'Aşk ve Anlatı Şiirleri'
Londra’daki tiyatrolar veba salgını dolayısıyla kapatılınca, oyuncular şehir dışına turnelere gitmiş, oyun yazarlarına da iş kalmamıştı; Shakespeare’in “Venüs ile Adonis”i bu dönemde yazıldığı sanılır.
Onur Caymaz'dan 'Hatırla Barbara Yağmur Yağıyordu'
Onur Caymaz’ın kalemi heyecanlı, genç, cesur ve belki bu yüzden düşüncelerini argüman yaratma ile değil duygularıyla oluşturuyor. Büyük zamanı göremeden yaşamanın kısıtlayıcı halinden yakınıyor. “Türkiye, Türkiye’den başka şeyle uğraşmamıza izin vermiyor” fikrinden yola çıkarak güncel olanı, eğitimin geldiği son noktayı, ‘kavgacı’ bir ruhla dile getiriyor.
Hasan Ali Toptaş'tan 'Kuşlar Yasına Gider'
Hasan Ali Toptaş’ın yeni romanı “Kuşlar Yasına Gider”de, Abdallığın özünde olan ezilmişlerin yanında ve ona yardım eli uzatan ermiş ahlak, sadece müzikle değil, yaşamdaki haliyle yer alıyor ve romanda böyle bir kahraman anlatılıyor.
Niccolo Machiavelli'den 'Prens'
“Prens”i, Machiavelli 1513’te, bundan beş yüz yıl kadar önce yazdı, tarihin en büyük iktidar sahiplerinin Napoléon’un, Büyük Frederick’in ve günümüzde bile daha nicelerinin güçlerini korumak için onun fikirlerine başvurduğunu görmek kitabın hâlâ çok dikkatle okunması gerektiğinin başlıca göstergesi olabilir.
Alain de Botton'dan 'Aşk Dersleri'
"Aşk Dersleri"nde, Alain de Botton'un imzası haline gelmiş didaktik, eğitici, rehber öğretmen ruhu mevcut. Roman, Fahid ile Kirsten'in aşklarını anlatıyor.