Parti devletinin çöküşü

24 Haziran 2019 Pazartesi

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi, Erdoğan/ AKP iktidarının tutum ve davranışından dolayı, İstanbul seçiminin çok ötesinde bir anlam kazandı:
16 Nisan 2017 tarihinde yapılan “Atı Alanın Üsküdar’ı geçtiği” Halkoylaması ile rejim bir “emrivaki” ile değiştirilmiş, Parlamanter Demokrasi, Tek Kişi Yönetimi haline getirilmişti..
Bu seçim iktidar tarafından işte bu yeni Tek Kişi Rejimi yani Parti Devleti ile Milli İrade arasındaki bir çatışmaya dönüştürülmüştü.

***

Rejimin değiştirildiği günden bu yana Türkiye baş aşağı yuvarlanmaya başladı:
Ekonomi krize girdi; Türk Lirası perişan oldu; işsizlik, geçim derdi bütün aileleri perişan etti...
Dış politikadaki başarısızlıklar, ülkenin nüfus yapısını, toplumun iç güvenliğini bile tehdit eden düzeye çıktı...
Haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik, bütün toplumu bunaltan bir derinliğe ve yaygınlığa ulaştı...
Başta İstanbul olmak üzere, bütün kentlerin en değerli arsaları yağmalandı, üç büyük kent yeşile, doğaya hasret kılındı...
Özellikle İstanbul, gerek Üçüncü Havaalanı, gerekse Üçüncü Köprü ve benzeri yatırımlarla bu yağmadan en en büyük zarara uğrayan kentimizdi...

***

Ayrıca İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin bir başka özelliği daha vardı:
Erdoğan/AKP iktidarının özel finansman kaynağı işlevini görüyordu...
Hem partiye, hem aileye, hem dinci vakıflara doğrudan kaynak aktarımı için kullanılıyordu.
Sanıyorum, bütün bu özelliklerinden dolayı İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin kaybedilmesini, iktidar da, gücünün zayıflamasının önemli bir işareti olarak görüyor ve bunu “İstanbul’u kazanan Türkiye’yi kazanır, İstanbul’u kaybeden Türkiye’yi kaybeder” söylemiyle kamuoyuyla da paylaşıyordu.

***

Yukarıda açıkladığım nedenlerle, İstanbul seçimi, Erdoğan/AKP iktidarının Türkiye’yi mahkûm ettiği “Tek Kişi Rejimi”nin sonucu olarak ortaya çıkan “Parti Devleti” ile “Milli İrade”nin karşı karşıya geldiği bir çatışma oldu:
Cumhurbaşkanı bizzat...
Cumhurbaşkanlığı örgütü tam kadro...
Başta İçişleri Bakanı olmak üzere, tüm kabine...
Başta Yüksek Seçim Kurulu olmak kaydıyla, bağımsızlığı zedelenip siyasal iktidara bağlanmış olan tüm yargı mekanizması...
İktidarın emrinde olması beklenen devlet bürokrasisi...
Valiler...
Güvenlik örgütleri...
Sayıştay...
Devlet adına denetim yapması gereken öteki bağımsız ekonomik kurumlar...
TRT...
Medyanın iktidarın emrine girmiş olan yüzde 90’ı, yani bütün büyük televizyon kanalları, bütün büyük gazeteler, radyolar, haberler, yorumlar...
YÖK ve üniversiteler, ikidarın hizmetindeki öğretim üyeleri...
AKP’ye ek olarak MHP ve Vatan Partisi...
Parti Devleti” yapısının gereği olarak...
Ekrem İmamoğlu’nun karşısında saf tuttular!

***

Ceberut Parti Devleti, önce İstanbul seçimini iptal etti, İmamoğlu’nun mazbatasını gasp etti, sonra da 23 Haziran öncesi bütün kampanya boyunca her türlü haksız, hukuksuz ve hatta ahlâksız yöntemlerle (yalan filan da söyleyerek) İmamoğlu’nu ezmeye çalıştı.
Ayrıca aynı Ceberut Parti Devleti Temsilcileri, seçilse bile, Ekrem İmamoğlu’na Belediye Başkanlığı makamının verilmeyeceği, verilse bile hizmet etmesinin engelleneceği konusunda çok açık seçik beyanlarda bulundular.
Esas olarak Ceberut Parti Devleti, hem 31 Mart Seçimi öncesinde, hem de (ve özellikle) 31 Mart seçiminden sonra, 23 Haziran seçimi öncesinde, Ekrem İmamoğlu’nu seçen Milli İrade’yi ezmeye çalıştı.
Dolayısıyla, bu sonuç Parti Devleti’nin Milli İrade karşısındaki yenilgisini de simgelemektedir.

***

Son bir not olarak, Parti Devleti’nin, İstanbul seçimi uğruna, Türkiye’nin terörle mücadele politikasında bu kısa dönemde yaptığı yanlışlarla, ülkenin hem iç hem de dış güvenliğini tehlikeye attığını vurgulamakla yetineceğim.

***

ŞİMDİ SIRA, DEMOKRASİNİN YEREL YÖNETİMLERDEN BAŞLAYARAK YENİDEN KURULMASINDA!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları