Ülke afetten afete sürükleniyor; bir karabasan gibi hatta ta kendisi yaşadıklarımız. İktidar felç, bilimsel anlamda ne “tehlike” algısı var ne de “risk yönetimi” yetisi. DİB yangın duasına çıkarak, CB danışmanı, “Medet ya Rab”, orman bakanı “Rabbim yardımcımız olsun” safsataları ile halkı aldatmakta. Ülkeyi boğan çok boyutlu karmaşa (kaos), rejim bunalımını iyice derinleştirdi. Geçelim asgari ücreti, emekli profesör aylığı bile, bilerek yoksulluk sınırı altına çekildi. Gelir dağılımı adaletsizliğinde en dipteki ülkelerdeniz. Açlık sınırı altında kalan asgari ücrete, sermaye iktidarı inatla artış vermiyor. En temel demokratik hak ve özgürlükler, can-mal ve diploma güvenliği bile kolluk-bürokrasi-yargı sopası ile askıda. RTE, muhalefeti polis-yargıdan özür dilemeye çağırırken, yavuz hırsızı aratıyor; tipiktir, faşist rejimlerde majestelerinin saray güçleri ayrıcalıklı kılınarak halk muhalefeti acımasızca hatta kan dökerek bastırılır. Bizdeki çifte kavrulmuş, Hitler, Nazizm ideolojisini nasyonalizme dayamış, Hıristiyanlığı sömürmeyi düşünememişti.
***
Yunanistan, orman yangınları ile başetmede zorlanınca AB’den yardım istedi, aldı ve AB Sivil Koruma Mekanizması yardımı yangınla savaşımda yaşamsal rol oynadı. AB ülkelerine 650 itfaiyeci yollandı. Termal dronlar, hava durumu istasyonları, yapay zekâ destekli analizlerle yangınların önceden kestirilmesi ve bölge halkının erken uyarılması sağlandı, salt 1 (bir!) kişi öldü. Biz 17 “kurban” verdik ve “şehit” ilan ederek içimizdeki yangını bastırdık(!) Bu tablo, gerçekte apaçık sosyal şizofrenik bir göstergedir. DİB, bu dünyayı “anlamsız” tanımlamakta, rejimin yoksul bıraktığı yığınlara cennet vaat edebilmekte (!), RTE şükürsüzlükten yakınabilmektedir! İslamo-faşizm görülmemiş bir talan sürdürmekte, DİB protokolde Genelkurmay başkanının önüne oturtulmaktadır. RTE “nas” diye faize haram derken, 2025 bütçesinde borç faizi=yerli-yabancı sermayeye aktarılan rant, 2 trilyon TL ve bütçenin yüzde13.2’si. Daha yalın yazalım: 2025 bütçesinde her 8 TL’den 1’i borçların salt faizi! Bütçe gelirleri, vahşi zamlarla şişiyor ama nedense dev açıklar kapan(a)mıyor!? Apaçık soyuluyor, yoksullaştırılıyor, baskılanıyor, biata zorlanıyoruz göstermelik seçimlerle.
***
AKP-MHP-DEM taşeron üçlüsü, köktenci anayasa değişikliği, becerebilirse “yeni anayasa” ile ABD Türkiye İstasyon şefi T. Barrack güdümünde adımlarını hızlandırdı. RTE, açıkça Türk-Kürt-Arap karma ümmet yapısı planını dillendirdi. Bu kurgu, anayasanın ilk 3 maddesine sözde dokunmadan, -fincancı katırını ürkütmeden- denenebilir. Gerçekte, dokunulmaz ilk 3 maddeyi arkadan dolanmış olurlar. Bu “hülle” (hukuk hilesi), Erdoğan’ın anayasaya aykırı partili cumhurbaşkanlığı döneminde 15 üyeden 10’unu atadığı AYM’den döner mi? Kalan 3 üye AKP çoğunluklu TBMM, 2 üye de Abdullah Gül’ün atadığı. Gene de “yeni” olmasa bile, tümüyle başkalaşmış bir ümmet düzeni anayasası halktan, demokrasilerde egemenliğin gerçek sahibi ulustan kaçırılmak isteniyor. Vekil borsası çok canlı. Gün olur, kaç milyon dolara parti değiştirme yapılıyor, öğreniriz. TBMM’de 400 oyla anayasa iğdiş edilirse, anayasa m.175 uyarınca Erdoğan halk oyalamasına gitmeyebiliyor. 360-399 arası halkoylaması zorunlu ve bu risk göze alınamıyor. Halkın anasının ak sütü gibi hakkı olan Anayasa yapma egemenlik hakkı çok görülüyor. Bu açıkça meşru değildir!
***
Toplumlar, rejim değişimini her zaman seçimle yapmaz. Kimi kez bir sessizlik, bir ilgisizlik, bir “Ne yapalım, elimizden bir şey gelmiyor” söylemleri ardında yatan çürüme ve teslim oluş, “toplumsal felç” ile (F. Fukuyama, Political Order and Political Decay, 2014) mezarını hazırlar. Günümüzde Türkiye’de yaşanan tipik olarak budur.
ZAMAN DARALIYOR, NE YAPMALI?
Muhalefet, anlamsız oyalanma ve komisyona girme-girmeme yalpalaması yerine yeni stratejiler uygulamalıdır:
- Ulusa genel seferberlik çağrısı yapma zamanıdır. Anayasa değişikliği tuzağı ile yüz yüze geldiğimiz örtük tehdit halka uygun araçlarla açık seçik anlatılmalıdır. Bunun için ilk koşul, adı geçen tuzak komisyona katılmamaktır!
- Kampanyalar, sosyal medya içerikleri, parti okulları hızla etkinleştirilmeli, TV-basın açık oturumları yapılmalıdır.
- Parti değiştiren vekiller teşhir edilmeli, mal varlığını (1. derece yakınları dahil) açıklamaya çağrılmalıdır.
Halk, kimlerin çıkarları için Cumhuriyeti sattığını öğrenmelidir. Seçim sistemimiz vekil değil, parti odaklıdır.
- Tüm muhalefet, ortaklaşa “anayasayı sahiplenme” bildirisi (manifestosu) yayımlamalıdır. Temel ilkelerde birleşmek, iktidarın özellikle ve çok tehlikeli biçimde halkı bölerek kullandığı kutuplaştırmanın panzehiri olur.
- AYM, YSK ve uluslararası hukuk kurumlarına öngelen (pro-aktif ve preemptif) başvurularla kimi saptamalar yapılmalı ve tarihe not düşülmelidir. Bu yaklaşım ciddi uyarı işlevi görebilir. Laikliğin güvencesi md. 4, Türklük tanımı md. 66, resmi eğitim dili md. 42, Devrim Yasaları md. 174. Cumhuriyetin çimentosu olan hükümler belki bir gecede kaldırılmayacak ama AKP eliyle özenle hazırlanagelen “toplumsal felç” ikliminde içi boşaltılacaktır.
Gaflet-dalalet-hıyanet cephesinin laik Cumhuriyeti ve ulus devleti hayın tuzaklarla yok etme hedefi çoook açık ise Mustafa Kemal’in devrim koruyucularının da artık görüşme trafiği, komisyon kumarı vb. saçmalıklarla değil; tümüyle meşru topyekûn Kuvayı Milliye direnişi örgütleme ve ulusu ayağa kaldırma zamanı gelmiş, çatmıştır.