Ayşegül Yüksel

Çetin Tekindor 75 yaşında

04 Ağustos 2020 Salı

Yukarıda okuduğunuz başlığı, Çetin Tekindor’un yaşlandığını değil, yılların nasıl da çabuk geçtiğini göstermek için kullandım. Evet, Devlet Tiyatroları’nın Cüneyt Gökçer’le başlayan “yakışıklı jönler” zincirine 1970’lerde eklenen ünlü oyuncu bu unvanı aynı zamanda “önemli rollerin güçlü yorumcusu” olarak da taşımaktaydı. 1980’lerde iki kişilik “Rita’nın Şarkısı” oyununda Derya Baykal ile paylaştığı sahnede 35 yaşında genç bir profesördü. 2000’li yıllarda aynı rolü bu kez Tülay Günal’ın karşısında yorumlarken ise kıdemli bir akademisyenin rahatlığını taşıyordu. Sanat yaşamı boyunca tüm rollerini o dönemdeki yaşının getirdiği erdemleri kullanarak değerlendirdiği rahatça söylenebilir.

Tekindor’u -henüz eleştirmenliğe başlamamışken- ilk kez 1971’de Jean Anouilh’in “Becket”inde izlemiştim. Daha sonra Oscar Wilde’ın “Yelpaze” (1977), Maksim Gorki’nin “Güneşin Çocukları” (1978) oyunlarındaki yorumlarını anımsıyorum. Farklı rollerde farklı duruşlar sergileyen, sözünü sesine, hareketini görüntüsüne yakıştıran, sahnede çırpınmadan, kan ter içinde kalmadan devinebilen bir oyuncu olarak girmişti belleğime.

Zor oyunlarda zorlu yorumlar

Ancak, içinde nasıl bir “sahne insanı” dinamosu barındırdığını 1978’de Ankara Devlet Tiyatrosu’nda sahnelenen Ulrich Plenzdorf’un “Genç Werther’in Yeni Acıları” oyunundaki soluk kesici yorumuyla gördüm. Enerjisini alabildiğince yoğun biçimde kullanırken bile aşırıya kaçmıyor, oyuncu kişi dengelerinin denetimini her an korumasına karşın rolünü son derece doğal bir akış yaratarak değerlendirebiliyordu. Tekindor’un disiplin anlayışına ve duyarlı çalışma alışkanlıklarına ilişkin bir de anım var: Yaşamım boyunca yaptığım tek tiyatro çevirisi olan John Arden’ın “Musgrave’in Dansı” oyununun dev kadrolu Ankara DT (1980) yapımı sırasında katıldığım bir provada, rolü gereği trampet çalması gereken Hirst adlı karakteri canlandıran sanatçının, başka bir sahnenin tartışıldığı iki saat boyunca, uzak bir köşede hiç durmaksızın trampet çalıştığına tanık olmuştum.

Tekindor, kariyerinin doruğunu 1986’da Edward Albee’nin “Kim Korkar Hain Kurttan” oyunu ile yakaladı. Bir ABD üniversitesindeki -“sıradan” olmayı seçmiş- öğretim üyesinin karısıyla (Ayten Gökçer) paylaştığı bunalımı, oyunu ülkemizde ilk kez sunan Kent Oyuncuları yapımındaki Müşfik Kenter yorumuna denk bir incelikle yorumlayan Tekindor, artık “ustalar” arasındaydı…

1989’da Memet Baydur’un “Cumhuriyet Kızı” oyununda, Ankara DT’nin birçok değerli erkek oyuncusuyla birlikte bir kez daha “üniversite profesörü” (bu kez 1402 sayılı yasayla işlerinden atılıp “ansiklopedi yazarlığı”na soyunan akademisyenlerden biri) olarak sahneye çıkan Tekindor, birçok oyunun ardından 1999’da Yücel Erten’in sahnelediği Elisabeth Hauptmann-Bertolt Brecht’in “Mutlu Son” oyununda -gangster tiplemesi yaptığıparlak bir komedi oyunculuğuyla bir kez daha seyircisini büyülüyordu. Sahneye çıkmayı İstanbul DT ve Adana DT’de, emekli olana dek sürecekti…

40’ı aşkın oyunda -tarih oyunlarından trajedilere, klasik ve modern komediye uzanan bir çizgide- birçok karakteri canlandıran, pek çok ödüle değer bulunan sanatçı, yalnızca Devlet Tiyatroları’ndaki çalışmalarıyla kalsa, çoğunlukla yalnızca tiyatroseverlerin gönlünde taht kuracak ve öylece yaşayıp gidecekti.

Sinema, diziler ve ‘seslendirme’

Ne ki çok kanallı televizyon kanallarının gündeme gelmesiyle parlak bir uğraş durumuna gelen “seslendirme sanatçılığı” Tekindor’u -henüz yüzü herkesçe tanınmasa da- sesiyle Türkiye çapında tanınan bir kişi yaptı. Tekindor “McMillan ve Karısı dizisinde dedektif McMillan’ın sesiydi artık. Seslendirmedeki yıllar süren başarısı bir ara sahnedeki performansını olumsuz yönde etkiler bile olmuştu. (Bu arada, sanatçının Ankara Devlet Konservatuvarı ve Bilkent Üniversitesi’nde uzun süre “sahne ve diksiyon” dersleri verdiğini de unutmayalım.)

Aynı dönemde televizyon dizileri ve filmlerle gündeme gelen Tekindor, 15 dolayında sinema filmi, 25 dolayında da televizyon dizisi çevirerek ülke çapında kucaklanan bir sanatçı konumuna geldi. 2005’te Çağan Irmak’ın yaptığı “Babam ve Oğlum” filmiyle sinemada “unutulmazlar” arasına girdi. 2016-17 yıllarında -Uluç Bayraktar’ın yönettiği- parlak televizyon dizisi “İçerde”nin “mafya babası” kebapçı Celal’ini ölümsüz bir karaktere dönüştüren de Çetin Tekindor oldu.

Tiyatro sahnesi, film ve dizi setleri, efendice duruşu, çalışma disiplini, titizliği ve duru, yalın oyunculuğuyla, geçen yılları yok sayan bu yaman oyuncunun yeni yorumlarını bekliyor. 75. yaşı kutlu olsun.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Özdemir Nutku anlatıyor 3 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları