Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Terörle aranıza mesafe koyun!
Gözünü kapattığın an senin için dünya bitmiştir. Artık başkalarının anlattıklarıyla yaşarsın. Ah ölüm! Çaresi bulunamayan eylemsizlik! Senin senden başka olmana nasıl da izin verir…
Ölümünün ardından hükümet medyasında “ağabey” nidalarıyla anılan, Akit’teki gazeteciliğine vurgu yapılan, eylemleri ise “aktivist” diyerek geçiştirilen Yılmaz Yalçıner’den söz ediyorum.
Cenazesinde saf tutan AKP milletvekili Hasan Turan, tabutunun başında şunları söyledi: “Davası için çile çeken, bedel ödemeyi her zaman göze alan bundan çekinmeyen bir ağabeyimizdi. Yazısıyla, eylemiyle, tutumuyla, duruşuyla hayatında örnekti.”
Yalçıner’in bir başka hikâyesi ise hiç konuşulmadı.
Ahmet Taner Kışlalı, 21 Ekim 1999’da bombalı saldırıyla katledildi. Yaşasaydı, bu köşede benim yerime o yazacaktı. Parçalanmış bedeniyle son nefesini verdiğinde kundaktaki kızı henüz bir aylıktı.
Açıktan tehdit ediliyordu. Katlinden beş ay önce Akit gazetesindeki sayfadan söz ediyorum. “Yuh pişkin zorba” yazıyordu. “Zorba Kemalist gemi azıya aldı” başlığıyla hedef gösteriliyordu. Yetmemiş, Kışlalı’nın fotoğrafının üzerine çarpı atılmıştı. “Öldürüleceksin” mesajı günlük gazeteden veriliyordu. Ahmet Taner Kışlalı, Mustafa Yücel Özbilgin, Ali Günday... Liste uzuyor. Akit her katliamdan önce bunu yapıyordu.
ÇARPI ATAN YALÇINER
Yıllar sonra “Akit” deyip geçmedim. O sayfayı hazırlayanı bulmaya çalıştım. Dibinde bir isim yazıyordu: “Abdullah Birisi”.
Elbette uydurma bir isimdi. Fail kendisini saklamak için adını değiştirmişti.
İslamcı camia içinde bir araştırma yaptım. Bulmak zor olmadı. Kışlalı’dan sonra da birçok kişiyi hedef gösteren “Abdulllah Birisi”, Yılmaz Yalçıner’den başkası değildi. Kışlalı’nın katillerine yol gösteren isim, AKP’lilerin “ağabey” dediği, “örnek aldıklarını” söyledikleri Yalçıner’di.
Operasyonlar, yakalananlar, yargılananlar, itiraflar; İran bağlantılı “Tevhid-Selam ve Kudüs Ordusu” terör örgütünü işaret ediyordu. Katiller cinayet öncesinde defalarca İran’a gidip gelmişti. Eylem oradan buraya uzanmıştı. İşin ilginci, “dava adamı” denilen Yalçıner de bu örgütle bağlantılıydı.
ERDOĞAN’I BEKLEYEN YALÇINER
68 eylemlerinde devrimcilere saldıran bir ülkücüydü. 74’te “ülkücülükten tövbe ettiğini” söyleyerek İslamcı olmuştu. Şûra ve Tevhid dergilerini çıkaran Yalçıner, grubunu “İran devriminin Türkiye’deki sözcüsü” olarak tanıtıyordu. Niyetinin İran devrimini Türkiye’ye taşımak olduğunu söylüyordu. Bu kez ülkücüler yerine İslamcı gençleri devrimcilere karşı kışkırtıyordu.
Yalçıner, terör faaliyetine bizzat elde silahla devam etti. 14 Ekim 1980 günü örgütüyle uçak kaçırdı. Uçağı İran’a götürüp “hicret etmeyi” planlıyordu. Yapılan kurtarma operasyonunda iki insan öldü. Yalçıner, 36 yıl hapis cezası aldı. Diyarbakır Cezaevi’nde yattı. Anlattığına göre ona iş düşmüştü. Cezaevinde işkence gören solculara, cezaevi yönetiminin isteğiyle, “zorunlu din dersi” veriyordu. Özal dönemi affıyla 11 yıl 7 ay sonra hapisten çıktı. “Görevine” Akit’te devam etti.
Derken yine yön değiştirdi. Fethullahçıların, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı toplantılarında bile görünen Yalçıner, İran karşıtı olmuştu. “Yanlışlıkla başarılı olsaydık, maazallah Türkiye’yi de İran misali bir diktatörlüğe sürüklemiş olacaktık” diyordu. Geçmişini yargılarken bugününü anlatıyordu: “Keşke hiçbir şey yapmasaydım da Mehdi’yi bekler gibi Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarını, AK Parti’yi bekleseydim”.
‘28 ŞUBAT MAĞDURU’ OLDU!
İşte cenazede AKP’lilerin sahiplendiği bu “dava”, Yalçıner’in bile günah çıkardığı acımasız dinci terörün ta kendisiydi. Nitekim Yılmaz Yalçıner yıllar önce bana ulaşmış, Kışlalı hadisesinde yaptığını kabul etmişti: “Yaptığım haberin biçimini savunuyor değilim, yanlıştı.” Ona göre her şeyin sorumlusu “derin devlet”ti. Kemalist aydınları da “derin devlet” öldürmüştü.
İlginçtir, cenazede gözüme vekillerden sonra konuşan başka bir isim takıldı: Selahaddin Eş Çakırgil. Tabuttaki Yalçıner’i “Ben Yılmaz’ı 1975’ten beri tanıyorum” diye anlatıyordu. O da aynı örgüttendi, İran’a firar etmişti. Yıllar sonra Türkiye’ye döndüğünde, Uğur Mumcu’nun oğlu Özgür Mumcu, onu yine bu köşede, şöyle anlatmıştı: “(Onu) muhtemelen tanımazsınız. Ancak ben tanıyorum. Selahattin Eş olarak. Babamın cinayet davasındaki sanıklardan biri olarak tanıyorum.”
En çok da hem Yalçıner’in hem Çakırgil’in yine hükümet medyasında “28 Şubat mağduru” olarak tanıtılmasına şaşırdım. 80’li yaşlardaki generaller hapiste çürütülürken elde silahla “Türkiye İran olacak” diyenler, 28 Şubat’la alakaları bile yokken “mağdur” ilan ediliyordu.
“İnsanın ölümü, kendinden çok, geride kalanların sorunudur” diyor Thomas Mann. Yılmaz Yalçıner öldü. Sonrası bizim sorunumuz.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
En Çok Okunan Haberler
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- WhatsApp, Instagram ve Facebook'ta erişim sorunu!
- Esad'a ikinci darbe
- Polis müdürlerine gözaltı: 'Cevheri Güven' ayrıntısı
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- O ülke Suriye büyükelçiliğini açıyor!
- ABD basınından Esad iddiası