Bir zamanlar Bodrum... Peki ya şimdi?

Bir zamanlar Bodrum... Peki ya şimdi?

24.08.2023 03:00
Güncellenme:
Takip Et:

Bodrum’a ilk gittiğimde yıl 1987’ydi. 30 yaşındaydım. Âşık olduğum bir kızın, Yonca’nın peşinden otobüse atlayıp izini sürmüştüm. Yoksa ne zaman giderdim, bilemiyorum! Yol bugüne göre daha uzun ve daha zordu. Aslında Bodrum’u çok duyup bu şirin küçük cumhuriyete geç ilhak edenler arasındaydım. Büyükada, Erdek ve daha sonra Kuşadası olurdu, Türkiye’deki tatil destinasyonlarımız… Dolayısıyla size keyifle 1960’ların Bodrumu’nu anlatacak bir geçmişim maalesef yok. Neler vermezdim o yıllarda bu güzelim koyları görmüş olmak için…

1987’ye dönelim… Uçakla Bodrum’dan bırakın Londra’ya veya Berlin’e doğru havalanmayı, direkt İstanbul’a uçmayı aklına getirene bile bitmez tükenmez bir kahkaha basılabilirdi! Bundan 36 yıl evveldi… Cep telefonu yoktu, renkli televizyon yoktu, sushi yoktu, Çin lokantaları yoktu. Bodrum’da yine güzel plajlar ve restoranlar vardı, yine turistler vardı. Koca barlar ve diskotekler vardı, Halikarnas ve Mavi gibi… Yine koyları birbirine bağlayan küçük yollar vardı. Etrafımızda dağlar, yamaçlar, ormanlar vardı. Deniz inanılmaz güzeldi, kumsallar da öyleydi. Mesela Bodrum merkezden sevgili teyzemlerin oturduğu Ortakent’teki Yahşi Plajı’na minibüsle gidilirdi. Birkaç yıl sonra arabam oldu ve onunla gidip gelmeye başladık ve o yol boyunca bugünün aksine hiçbir şey yoktu. Durun yalan söylemiş olmayayım, doksanlı yılların başlarında, yol kenarına park etmiş otobüsten geri dönüştürülmüş harika bir büfe vardı ve tost, hamburger, sosisli, bira, kola satardı. Hepimizi çok mutlu eden bir noktaydı. Daha geçen gün konuştuk sevgili Sibel’le, neden orada çekilmiş bir fotoğrafımız yok diye… Bugün cep telefonlarımızın harita uygulamalarında beliren bin bir sokak, cadde ve bulvar ismi yoktu; çünkü o yolların %85’i henüz yoktu.

Mazhar-Fuat-Özkan’ın “Bir zamanlar aşık olmuştum, ama şimdi ismi neydi unuttum, Bodrum Bodrum…” şarkısını içinden mırıldananlar veya yüksek sesle söyleyenler, sevgilisine sarılıp ağlayanlar, şehir merkezindeki büyük otobüs garında bu ayrılık sahnelerini yaşatırlardı. Daha havalimanının açılmasına on yıl vardı. Bugünle kıyaslayınca kaç güvenilir araba tamircisi, lastikçi, kebapçı, çorbacı, seyahat acentesi ve tekne turu organizasyoncusu bulabilirdiniz, tam bilemem, ama limitliydi. Şehirde çok az sayıda ikinci sınıf otel, biraz daha fazla üçüncü sınıf otel vardı. O günlerde otele para vermek istemediğim için Halikarnas’taki Bambi Pansiyon’u tercih ederdim. Hatta 90’ların başında bile orada kaldım müstakbel eşim Sibel ile…

Aradan geçen yılların her yazında da Bodrum’a gittim. Bazen bir haftalığına, bazen bir aylığına, sadece birkaç kere de iki aylığına… Bir tek 2010 yazında, aynı anda Kaliforniya ve Berlin sergileriyle uğraşmak durumunda kaldığım için gidememiştim. Uzun lafın kısası 1987’den itibaren adım adım yaşanan her “gelişmeyi” algılama ve kaydıma geçirme fırsatım oldu. Bu gelişmeler öncelikle tabii ki çok olumlu geliyordu hepimize. Üst üste açılan oteller, yapılan yollar, gelişen yeni koylar, 1997’de açılan havalimanı -ki adı Milas ve Bodrum arasında neredeyse bir iç harbe neden olacaktı- hepsine çok olumlu bakıyorduk…

İki katı aşmayan beyaz evlerin mimari çehresi ve bu yapıların kendine has, güzel dokusu bizi mutlu ediyordu. Suyun temizliği, şeffaflığı, berraklığı bizi mest ediyordu. Artan turist sayısı ile gurur duyuyorduk. Merkezdeki meydanda çay içmek, dondurma yemek, yılda bir ay dostu olduğumuz çaycılarla tatil boyunca ahbaplık etmek, edindiğimiz güzel rutinlerdi. Bodrum’da tatil doyulmaz bir keyifti. Kemik romanımın önemli bir kısmı Bodrum’da yazıldı. Özellikle otobiyografimin çok ciddi bir yüzdesi yine Bodrum’da yazıldı. Bodrum’da “entel takılmak” güzeldi. Edebiyat yapmak, şiir, roman ya da senaryo yazmak için biçilmiş kaftandı. Tercümanlar burada çalışırdı. Benzersiz yaz aşkları burada yaşanırdı; uzun aşklar, kısa aşklar veya gecelikler… Balıklar tazeydi, “tarama nedir” diye soran garsonlar yoktu.

BETONLAŞMA YARIŞI BAŞDÖNDÜRÜCÜ HIZA ERİŞTİ… NEREYE KADAR?

Geçen zamanla birlikte işin rengi yavaş yavaş değişti. Belki yaşarken o hızla biz de anlayamadık ve aradaki farkı her zaman göremedik. Ama Ankara, İzmir ve İstanbul’un ortak havuzu ve sayfiye mekanıyken, şimdiyse tüm ülkenin akın ettiği ve Avrupa’nın artık en meşhur tatil noktalarından biri olan Bodrum, doğruyu söylemek gerekirse “ölüm tehlikesi” ile karşı karşıya…

Bodrum bugün büyük bir hızla intiharına koşuyor. Bakın bu yıl Bodrum’a gidin, ağustosun kalan günlerinde veya eylülde etrafınızdaki çeşitli koylarından çeşitli yamaçlarından fotoğraflar çekin. Göreceksiniz ki her fotoğrafta yapımı süren yeni siteler, villalar, evler, şanslı sahiplerine verilmek üzere bitirilme virajında bekliyorlar. Ertesi yıl tekrar gidip aynı noktalardan fotoğraf çekin ve iki yıl sonra gidip yine aynı lokasyonları fotoğraflayın. Ve ağaçların, fundalıkların hangi hızla yok olduğunu ve onların yerine hangi yapıların kümes gibi yan yana, üçer metre arayla dizilmeye devam ettiğini kendiniz görün. Kendiniz farkına varın. Bodrum’a yaklaşırken ihanetin büyüğünün nasıl yapıldığını, ormanlık alanlara dikilen 6-7 katlı otellerde görün. En sade matematik bilginizle bu hızla devam eden bir yapılaşmanın, kalan bitki örtüsünü ne kadar zamanda yok edeceğini kendiniz hesaplayın!

Bodrum resmen kendi ölümüne koşuyor. 

Çok uzağa gitmeye gerek yok, hemen komşumuza bir göz atalım. Herhangi bir Yunan adasında benzer bir yapılaşmayı görmek mümkün olabilir mi? Tarihi ya da doğal dokuyu bozacak tek girişimleri dahi olmadığı gibi, aynı mimari konsepti korumayı, doğayı/çevreyi temiz tutmayı bir milli marka farkındalığıyla sürdürüyorlar.

Ya da hadi uzağa gidelim. Rio’nun meşhur Copacabana sahilinde işletmelerin fütursuzca kumsala masa atıp, halkın denize girmesine mâni olabileceğini düşünebiliyor musunuz? Bizde oluyor. Bugün merkezdeki birkaç şezlongluk “lütfen” halka ayrılmış küçük kısım dışında tüm sahil işletmelerin tekeline emanet. Çok acı ki 80’lerde Bodrum’un bakir koylarından denize giren bir vatandaşın şimdi oraların yakınından geçmesi mümkün değil; zira kıyısına ya tatil köyü yapılmış ya özel konutlar.

Ve ne yazık ki bizde insanların çoğunluğu büyük bir körlükle ortalıkta tek bir nefes alma noktası ya da bakir bir koy bırakmadan her tarafa yayılan bu yapılaşma/betonlaşma yarışını izlemekle yetiniyor; bunun çok iyi bir sonuç doğuracağına inanmak istiyor. Herhalde birbirlerine bakıp “gelişiyoruz, büyüyoruz, yeni müşteriler, yeni komşular, yeni aşklar kazanıyoruz” şeklinde rüyalar ve hülyalar görüyorlar! Birbirine bitişik nizam devam eden bu yapı bombardımanının ormanları, denizi, atmosferi, önce iyice kirletip ardından yok edeceğini, oksijenimizi tüketeceğini görmek istemiyorlar! Başlarını kuma sokmuşlar! 

Eskiden Bodrum’da bir yerden diğerine, bir koydan öbürüne ulaşmak en fazla 20-25 dakika iken, bugün bu rakam artık 45-50 dakikayı buluyor. Birbirinden pek uzak olmayan noktalar için bile bu süre yakında bir saat olacak! İstanbul’u aratmayan et lokantaları, balık restoranları, gece kulüpleri, barlar, mağazalar, hediyelik eşyacılar, mobilyacılar, mefruşatçılar… Burada ne ararsanız var! Ama bir tek şeyin dozu gözle görülür şekilde azalıyor. Tahmin ettiğiniz gibi o da huzur ve mutluluk. Çünkü burayı da Ankara’ya, İstanbul’a, Adana’ya, Mersin’e, Kütahya’ya ya da Konya’ya çevirirsek o trafik tıkanıklıklarını, o stresi buralara taşırsak, lütfen söyler misiniz bana geriye ne kalacak Bodrum’dan? İstanbul mağazalarını, restoranlarını ve eğlence hayatını çok iyi taklit etmeyi başarmış ve aynı yaşam tarzını buraya getirmiş bir kopyacı mı? Bu mu hedef? Gün görmemişlerin hava attığı beach’lerden taşan lümpenlik, lüks tüketim ve gösteriş yarışı, balon gibi şişirilmiş dudakları, kalçaları ve göğüsleriyle daha güzel olduklarına inandırılmış kadınlar, genç kızlar, insanların gözüne soktukları paralarıyla her şeye hakkı olduğunu düşünen erkekler, hepsi bu resmi geçitte yerini alıyor… Daha da komiği, birçok merkezi noktada en gösterişli binalara estetikçiler el koymuşlar! “Mevsim itibarıyla artık soyunma vaktiniz geldi, ona göre! Gelin sizi iyice elleyip, şekillendirelim öyle çıkın insan içine… Dört vade yaparız merak etmeyin, yeter ki siz daha fazla vakit kaybetmeyin.”

Ben size söyleyeyim, Bodrum’da artık elektrikler kesiliyor, sular kesiliyor, yollar sürekli tıkanıyor, asfalt çöküyor, kanalizasyonlar yetmiyor, patlıyor. Bildiğimiz eski Bodrum’un adını sahtekar bir şekilde hala kullanan bu yeni canavar kent, birden kabustan uyanmazsak pek yakında Ege’nin bu incisini yutup yok edecek! 

Şu anda Bodrum henüz ölmedi. Ben de size bu satırları bir vefat haberinden önce yazıyorum. Sonra yazsam bu bir ölüm ilanı olur. Size Bodrum ağır hasta diyorum. “Bodrum yakında ölüm döşeğine girecek” diyorum. Yakın derken tam bilemiyorum, 10-15 yıl mı? Daha mı az? Sizler karar verin. Bodrum’un doğallığını, şirinliğini, kendi dokusunu sorumsuzca/hoyratça, sözde medeniyet adına yok ettiniz ve şu anda artık yatırımcılar dahil hepiniz bindiğiniz dalı kesiyorsunuz! Sonra düşüp çenenizi dağıtıp kafanızı kırdığınızda şaşırmayın, şikâyet etmeyin, boş yere ağlamayın…

İnanamıyorum, belediye başkanları, yerel belediyeler, imar-iskân bakanlığı, sayısız emlakçı, sayısız müteahhit, hepiniz bu kenti yalnız bir rant alanı olarak mı görüyorsunuz? İyi de arada lütfen bir durup düşünün ve kendinize sorun, “Ben kendi ölümümü hızlandırmak için sürekli sabahları damarlarıma zehir mi enjekte ediyorum?” Yarattığınız yeşilsiz, boş alansız, dev beton çorbasına dönmüş bu yerde, gün gelip insanlar “artık buraya tatile gelinemez” demeye başladığında mı uyanacaksınız? Nereye kadar sürecek bu sorumsuzluk?

Yemin ediyorum, şu anlattığımı görmek zor değil. Beynini minimum düzeyde kullanan her insan bu tablonun bir, iki adım ve hatta dört adım ötesini görüp dehşete kapılabilir.

Umarım küçük bir Volkswagen’e 50 kişi binmeye çalışmanın sizi ne hale getireceğini iş işten geçmeden görürsünüz.

Yazarın Son Yazıları

Twitter’ın utanmaz zorbaları ve Manifest!

Merak ediyorum, özellikle Twitter’da cirit atan bu siber zorbaları kimler yetiştirdi?

Devamını Oku
18.12.2025
Hangi hatalar zinciri bu uçurumu hazırladı?

İnsanlarımız şaşkın.

Devamını Oku
11.12.2025
CHP kurultayı: Kazananlar ve kaybedenler

1970’lerde, İstanbul’da Tenis Eskrim Dağcılık Kulübü’nde eski şampiyonlarımızdan Fehmi Kızıl vardı.

Devamını Oku
04.12.2025
CHP kurultayı demokrasiyi aydınlatacak!

CHP kurultayı, bu hafta sonu her zamanki gibi büyük bir medya ilgisi altında yaşanacak.

Devamını Oku
27.11.2025
Mustafa Kemal’i hazmedemeyen solcular!

İddianame açıklaması yüzünden geçen hafta yazamadığım konuya hemen giriyorum.

Devamını Oku
20.11.2025
İddianame ve kritik yönlendirme

Pek de sürpriz olmadı.

Devamını Oku
13.11.2025
Sahte dünyalar kuşatması

Paranın sahtesi vardır, kalpazanlar basar.

Devamını Oku
06.11.2025
Cumhuriyet, iki kahraman ve yarınlar

Dün Cumhuriyet Bayramımızı kutladık.

Devamını Oku
30.10.2025
CHP davasına dikkat!

Siyaset, insanların daha iyi yaşaması için yapılır, dünyanın neresinde olursa olsun.

Devamını Oku
23.10.2025
Yok olan Nobeller ve edepler

Trump bozulmuş, “Nasıl olur da Nobel Barış Ödülü bana verilmez?!” “Ben yedi savaş durdurdum, gidip hiçbir şeyi yapamamış birine verecekler o ödülü” deyip duruyordu.

Devamını Oku
16.10.2025
Özel-Bahçeli düellosu, cevapsız sorular

Sinan Ateş cinayetinin dumanı tütmeye devam ederken bu cinayetin bir numaralı sanığı 90’lı yılları anımsatan bir şekilde güpegündüz öldürüldü.

Devamını Oku
09.10.2025
‘Bombalı Nobel’ ve barış!

Bugünlerde, Trump ve Netanyahu’nun anlaşarak Ortadoğu’ya ve Filistin’e dayattıkları yeni düzenin ve “sözde” barışın hangi hızda yaşama geçip geçemeyeceğini öğreneceğiz, tabii yeni sürprizlerle karşılaşmazsak...

Devamını Oku
02.10.2025
Fenerbahçe, Türkiye ve demokrasi dersi!

Fenerbahçe Spor Kulübü’nde nöbet değişimi oldu.

Devamını Oku
25.09.2025
Misyonlarını tamamlayamayan kayyumlar!

Daha iki yıl önce kazanması için elimizden geleni yaptığımız, uğruna 24 saat koşturduğumuz Kılıçdaroğlu’nun, o gece kendisine umut bağlayan milyonların neredeyse tamamını karşısına alacak pasif duruşu ve agresif sessizliğiyle, Vito’larına binip kaybolmasına şahit olmak bize nasipmiş...

Devamını Oku
18.09.2025
Demokrasimizin açık yarası ve vazgeçilmez ikazlar

Türkiye, darbe günlerinde gördüğü sahneleri yaşadı.

Devamını Oku
11.09.2025
Kayyuma karşı halk, partisiyle direniyor!

Bunu da gördük.

Devamını Oku
04.09.2025
Anne Frank bana Gazze hakkında mektup yollamış…

Dün aldığım bu mektubu sizlerle paylaşmak istedim.

Devamını Oku
28.08.2025
Cerahatin içinde yüzüyoruz...

Haftada bir köşe yazısı kaleme alarak gündemi yakalamak için, şapkadan üç değil, beş tavşan çıkarmanız lazım!

Devamını Oku
21.08.2025
Diyanet İşleri Başkanı’na açık mektup

Diyanet İşleri Başkanı Sayın Ali Erbaş...

Devamını Oku
14.08.2025
Komisyon başladı: Ufukta neler olabilir?

Cumhuriyet Halk Partisi, tabanından ve partinin ileri gelenlerinden yapılan bütün uyarılara rağmen komisyona katıldı.

Devamını Oku
07.08.2025
CHP komisyona katılmamalıdır, tersine...

CHP Genel Başkanı Özgür Özel ve MYK’sının bu ikazları dikkatle değerlendirmeye alacaklarına inanıyorum.

Devamını Oku
31.07.2025
Bir "Altan Bey" geçti bu topraklardan

Yıl 1955, genç gazeteci Altan Öymen ve iki polis Ankara kışının ortasında…

Devamını Oku
24.07.2025
15 Temmuz’dan terörsüz Türkiye’ye...

Gündem aşırı yoğun. Ekrem İmamoğlu’na açılan en akıl almaz davalardan biri dün karara bağlandı.

Devamını Oku
17.07.2025
Satranç oynarken şahınızı veremezsiniz!

Gündem belli: AKP’nin “muhalefetsiz demokrasi modeli” için yaptığı çalışmalar...

Devamını Oku
10.07.2025
Sivas'tan bugüne... Karanlıklar ve tehditler devam ederken

Dün, 2 Temmuz’du… 32 yıl önce yobazların 35 aydınımızı yakarak katletmesinin yıldönümü...

Devamını Oku
03.07.2025
‘Mutlak butlan’a karşı CHP kararlılığı!

Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu sayesinde CHP’nin birinci parti konumuna yükseldiğini gören AKP, ne yapıp edip bu iki lideri durdurmak için her şeyi yaptı ve yapmaya da devam ediyor.

Devamını Oku
26.06.2025
Cahil ve faşist liderlerin savaşı

Aslında bu köşe yazısını kaleme almanın hiçbir anlamının olmayacağı 36 saatlik süreç yaşıyoruz...

Devamını Oku
19.06.2025
Özgür Özel’in samimi gözyaşları

Her ölüm dayanılmaz bir acıdır. Şayet o ölüm, kalp krizi, trafik kazası, elektrik çarpması, cinayet veya intiharla gelmiş ise insan nefes alamaz hale gelir.

Devamını Oku
12.06.2025
Hiçbir şey, göründüğü gibi değildir

Yaşam akıp giderken, siyasi olaylara karşı yorumlar -tahminlerim bazen çok emin görünseler de- altüst olabiliyor.

Devamını Oku
05.06.2025
Çağdaş Türkiye mutlulukları ve üzüntüleri

Hayat, iyi ve kötü olaylar arasında oluşan düğümler şeklinde akan öznel bir film gibi. Seviniyoruz, üzülüyoruz, kahroluyoruz, âşık oluyoruz, şaşırıyoruz, kâh siyasetçilere kâh en yakınlarımıza kâh tuttuğumuz takıma kızıyoruz.

Devamını Oku
29.05.2025
Hayatınızda kaç tıkanıklık var?

Bazen içiniz tıkanır ya, nefes alamaz gibi olursunuz. Uyumak istersiniz ama uyuyamazsınız. İçiniz isyanlardadır, konuşacak kimseniz yoktur. Bütün bunları yaşarken bir de kapana kısılmış fare gibi trafikte kalmışsınızdır mesela!

Devamını Oku
22.05.2025
Yoksa bu bir savaş bildirisi mi?

Hayatı terör yüzünden kararmış aileler için acaba 12 Mayıs 2025 itibarıyla acılar son bulacak mı, yoksa bu tarih iç ve dış siyasetimizi daha da büyük kargaşaya taşıyacak kritik bir eşik mi olacak?

Devamını Oku
15.05.2025
Sokaktaki kediden lidere kadar her yer şiddet!

Sokaktaki kediden lidere kadar her yer şiddet!

Devamını Oku
08.05.2025
Dünyanın sahte demokrasi parodileri (Trump ve ötesi)

Dünyanın sahte demokrasi parodileri (Trump ve ötesi)

Devamını Oku
01.05.2025
Subianto-Nutuk-Abdullah amcamız!

Subianto-Nutuk-Abdullah amcamız!

Devamını Oku
24.04.2025
Erdoğan’ın, yenilmez bir İmamoğlu’na katkıları

Erdoğan’ın, yenilmez bir İmamoğlu’na katkıları

Devamını Oku
17.04.2025
‘Parti devleti’ ve öncü muhalefet

‘Parti devleti’ ve öncü muhalefet

Devamını Oku
10.04.2025
Gezi ve Saraçhane farkı!

Gezi ve Saraçhane farkı!

Devamını Oku
03.04.2025
Çok 'özel' bir lider, Özgür Özel

Çok "özel" bir lider, Özgür Özel

Devamını Oku
27.03.2025
İmamoğlu ve demokrasi halka emanet

İmamoğlu ve demokrasi halka emanet

Devamını Oku
20.03.2025