27 Aralık'ta, Aralık'ta yeniden "Temsil Heyeti"
Çiğdem Bayraktar Ör
Son Köşe Yazıları

27 Aralık'ta, Aralık'ta yeniden "Temsil Heyeti"

30.12.2025 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

​Tarihin kırılma anları vardır: Ulusların kendisine biçilen yazgıları, kaftanları, deli gömleklerini, kefenleri yırtıp attığı anlar. Bazen bu bir savaş alanında, bazen bir masa başında, bazen bir meclis oturumunda, bazen de ulusu ulus yapan sembol bir mekânda, tarihte, yerde belirir. 27 Aralık’ta Ankara’da, Anıtkabir’de Ata’mızın huzurunda buluşan onbinler, Türkiye Cumhuriyeti’ni muhafaza ve müdafaa etmek üzere büyük bir gövdeye dönüştü.

​O gün resmi bir tatil günü, anma günü değildi. TBMM’nin açıldığı 23 Nisan, Cumhuriyetimizin ilan edildiği 29 Ekim, Ata’mızın fiziken aramızdan ayrılarak sonsuzluğa uğurlandığı 10 Kasım değildi. Tek kurucu önder Mustafa Kemal’in, pusulası yalnızca “tam bağımsızlığı” gösteren Bandırma Vapuru’na binenlerin başlattığı sürecin Ankara’da karşılandığı gündü 27 Aralık.

​Mustafa Kemal ve beraberindekileri o gün nasıl sevgiyle, saygıyla, umutla, heyecanla karşıladıysa Ankara, bu 27 Aralık’ta da benzer bir sevgi, saygı, umut ve heyecan vardı Anıtkabir’deki onbinlerin içinde.

​27 ARALIK’TA KİMLER VARDI?

​Mustafa Kemal’in huzurunda Seyyit Onbaşılar, Nene Hatunlar, Hasan Tahsinler, Kara Fatmalar, Ali Saipler, Sütçü İmamlar, Şerife Bacılar, Şahin Beyler, Gülnar Hatunlar, Yahya Kaptanlar vardı. İsmet İnönü hazır bulunuyordu, Kazım Karabekir kaşlarını çatmıştı. Herkes hep bir ağızdan “Ne mutlu Türküm diyene!” diye haykırıyordu. Tek akıl, gövde, yürek olmuş insanlar, sözde “Demokratik Açılım” adıyla yürütülen “Böl-Parçala-Yönet” başlıklı ezeli küresel siyaseti kolaylaştıran sürece “Hayır!” demek ve Atatürk’ün manevi bünyesinden güç almak üzere bir araya gelmişti 27 Aralık’ta, Anıtkabir’de. Yanı sıra; aklını, duygusunu Anıtkabir’de hissettiren milyonlar vardı bu buluşmada.

​19 Mayıs’ta Samsun’a atılan ilk adımdan sonra, Türk ulusunu özgürlük, bağımsızlık fikrinde birleştirme ve diriliş bildirisi olan Havza Genelgesi’ne benliğini koyanlar, “Milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır”, diyerek Amasya Genelgesi ile ulusun yumruğunu havaya kaldıranlar; toplanış şekli ve yapısı itibariyle yerel olsa da Doğu’da alınacak bir kararın bütün yurdu kapsadığını gözler önüne seren, “Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür, asla parçalanamaz. Her türlü yabancı işgaline ve müdahalesine karşı millet birleşerek kendisini savunacak, direnecektir.” diye haykırarak Erzurum Kongresi’nde sömürgecilere meydan okuyanlar, “tam bağımsızlık” ilkesinden ödün verilmeyeceğini, azınlıkların bağımsız devlet kurma isteklerine ve Anadolu’nun milliyet esasına göre parçalanması hedeflerine karşı koyulacağını, bu topraklarda yaşayanların ırki ve toplumsal haklarıyla birlikte, birbirlerine karşı saygı ve fedakârlık duygularıyla dolu “öz kardeş” olduğunu tüm dünyaya ilan eden, iç ve dış tehlikelerin doğurduğu Sivas Kongresi’nin delegeleri, vatan uğruna ölümden korkmadıkları belli Kuvayı Milliyeciler vardı orada.

BİR BAŞKA TEMSİL HEYETİ

27 Aralık 1919’da Mustafa Kemal ve Temsil Heyeti Ankara’ya gelmişti. Bu 27 Aralık’ta ise, o günkü Temsil Heyeti’ni temsil eden bizler, milyonların aklı, kalbi, geleceği vardı Anıtkabir’de. Mustafa Kemal’in öğretisiyle, ilkelerini ve devrimlerini korumaya ant içmiş çocukları, askerleri, kadınları, erkekleri ve hepsinin birden oluşturduğu bir başka Temsil Heyeti geldi Ankara’ya.

TARİHİ UYARI

Şehit Anaları Derneği Başkanı Pakize Ana, her zaman olduğu gibi mücadeleci ruhuyla, benliğiyle ön saflardaydı. “Vatan elden gidiyor, başka vatanımız yok. Ben oğlumun başında yemin ettim. Ona verdiğim sözü yerine getireceğim. Beni kimse durduramaz.” diye haykırıyordu. Pakize Ana adeta terörü yasallaştıran bu süreci net bir biçimde eleştiriyor, herkesi vatani sorumluluklarını üstlenmeye çağırıyordu.

ADINI DOĞRU KOYALIM: ETNİK, BÖLÜCÜ FAALİYET

Sözde açılım sürecinde verilen ödünlerle birlikte, insanlarını katlettiği ülkenin, ulusun meclisine bir teröristin, bir terör örgütü liderinin davet edilmesine başka bir ülke tarihinde asla rastlanamaz. Konu, Kürt siyasi hareketinin TBMM çatısı altında sürdürülmesi ise bu zaten halihazırda yapılmakta. Bunun için sivil, asker demeden hain pusularla elli bin insanı katletmiş PKK liderinin kanaat önderi gibi ağırlanmasına gerek yoktur! Kaldı ki; etnik bir tanımlamayla, mikro milliyetçilikle yapılana “siyasi hareket” denmez; ancak bölücü, yıkıcı yasa dışı faaliyet, denir. Onurlu mücadelesiyle var olan Gazi Meclisimize hayattaki gazilerimiz davet edilmeli, onların neler yaşadığı anlatılmalı, aktarılmalı.

SEN DE “DEMOKRATİK AÇILIM”, BEN DİYEYİM “BÜYÜK İSRAİL PROJESİ”

Emperyalistlere karşı verilen ve olağanüstü bir zaferle taçlanan onurlu Türk Bağımsızlık Savaşı ile kaybedilmekten son anda kurtulan topraklarımıza yeniden bakış atıyorlar. Bu defa başka süslü, soslu nitelendirmelerle yürüyor, yeni tasarımlar ve kamufle edilmiş niyetlerle yaklaşıyorlar. “Büyük Orta Doğu Projesi” olarak adlandırılan ancak gerçekte “Büyük İsrail Projesi” olan bütün bu tasarımda, Türkiye’den koparılmak istenen topraklar için tarihi ve anayasal bağlarla ülkemizin ayrılamaz parçası olan kardeş Kürtler üzerinden hafife alınamayacak tehlikede bir oyun oynanıyor.

Türk ulusundan alınamayacak yerlerin, başka kişiler ve unsurlar kullanılarak, tedricen yani aşamalı bir biçimde İsrail jeopolitiğine katılması hesaplanıyor. 1000 yıllık ilahi krallık hayali kuran Siyonistler için bir çeyrek asır sadece göz kapağını oynatma süresi. Özetle, biraz Kürtlerin özerkliğinde, sonra bağımsızlığında, en sonunda da İsrail sınırlarında sayılacak bir tampon bölge hayali üretiliyor.

Öyleyse Pakize Ana çığlığında ve sorusunda haksız mı?

“Ben boşuna mı şehit verdim? Bu vatana ne zaman sahip çıkacaksınız?”

Biz de soralım: Sahi, ne zaman?

İlgili Konular: #Açılım