Kendinizi ortaçağda bulursunuz.
Ortaçağ bütün dogmalarıyla, yasaklarıyla, saplantılarıyla yaşamınıza girmiş olur.
Toplumunuz tarikatların, cemaatlerin güdümüne girmiştir.
Laik eğitime veda edersiniz.
Medreseler birbiri ardına açılır.
Müderrisler, müfessirler, muhaddisler kendi tedrisatını sürdürürler. (Sözcüklerin anlamlarını sözlükte bulursunuz).
Medreseler imam yetiştirir, hafız yetiştirir.
Siz hutbelerde “Atatürk’ün adı geçecek mi, geçmeyecek mi?” diye bakarken ülkeniz ortaçağa çoktan girmiş olur.
Yaşamınız kimi zaman yavaş, kimi zaman hızla ortaçağın kurallarına teslim olacaktır.
Siz hâlâ bakın durun.
ATATÜRK’ÜN MİRASI
Atatürk adını anarken duraksıyorsunuz.
Laiklik sözcüğünü artık kullanmak istemiyorsunuz.
Tarikatlara, cemaatlere hiç dokunmuyorsunuz.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın medrese açma yasasına olumlu oy veriyorsunuz.
Siz Cumhuriyet Halk Partisi’siniz ama medreselerin açılması kararına katılıyorsunuz.
Elbette anlaşılıyor, seçime giderken din temelli tartışmalardan uzak kalmak istiyorsunuz.
Ama unutmayın ki tartışmaktan kaçındığınız bu yapılar siz iktidara geldiğiniz zaman, size kendi isteklerini dayatacaktır.
O zaman siz eğer karşı çıkarsanız sizi suçlayacaktır.
Siz eğer onların isteklerini kabul ederseniz o zaman ne olacaktır?
Sizin bugünkü iktidardan farkınız kalacak mıdır?
Atatürk’ün mirasını ret mi edeceksiniz?
Bu sorunun yanıtını bugün vermeniz gerekiyor.
BUGÜNÜN YANLIŞI YARININ...
Bugün yanlış yaparsanız kendi yarınınıza ipotek koymuş olursunuz.
Atatürk “Ehveni şer, şerlerin en kötüsüdür” demişti.
Çünkü, kötülüğün azına razı olmak, sizi kötülükle savaşmaktan alıkoyar. Ata’nın söylediği bu.
Siz, ülkenizin sürüklendiği ortaçağı görmezden gelirseniz varacağınız noktada sizin de sorumluluğunuz var demektir.
Korkarak, çekinerek topluma güven veremezsiniz.
Ekonominin arkasına sığınmayın.
Çekilen sıkıntıların kaydırdığı ibreye bakıp sevinmeyin.
Yapılan yanlışları görmezden gelmeyin.
Asla, çok iyi bildiğiniz yanlışların ortağı olmayın.
Bunların hepsi de yarın hesap pusulası olarak önünüze gelecektir.
Ve sizden bu ortaklığın faturasını ödemeniz istenecektir.
Bunun en iyi örneği 15 Temmuz olaylarıdır.
15 TEMMUZ’DA NE OLMUŞTU?
Ne olmuştu 15 Temmuz 2016 tarihinde?
Fethullah Gülen cemaati bir darbe ile iktidarı almak istemişti.
Bu darbe başarıya ulaşmadı ve AKP iktidarı başkanları Erdoğan ile daha da güçlenerek devam etti.
Peki, FETÖ’yü iktidarı isteyecek kadar güçlendirenler kimlerdi?
Elbette, Fethullah Gülen ile ortak yürüyen AKP ve başkanı Erdoğan.
Sonra, partili Cumhurbaşkanı Erdoğan günah çıkararak “Aldatıldık” diyecekti. “Onların ne kötü olduklarını göremedik. Yanıldık ve aldatıldık.”
Oysa ortada yanılan ve aldatılan yoktu. Fethullah Gülen konusunda çok sayıda uyarı yapılmış, askerler, kurumlar, gazeteciler hep bu tehlikeyi açıklamışlardı.
Bu uyarılara karşı çıkan iktidar kadroları, sonradan bu uyarıları yapanları FETÖ’cü diye suçlayacaklardı.
Şimdi 15 Temmuz’da “Vatanı kurtardık” diye bayram yapanlar bu ortaklığın sorumlularıdır.
Ortada gene toplumu yanıltan, toplumu aldatan bir gösteri yapılmaktadır.
Kendi ortaklıkları ile hazırlanan bir olay, yarının seçim malzemesi olarak kullanılmaktadır.
Bu algı operasyonuna da ortak olmamak gerekiyor.
Neden gerçekleri açıklayan bir karşı toplantı yapmıyorsunuz?
Hâlâ bu toplumun kandırılmasına sessiz kalıyorsunuz?
Bu da bir yanlışın sürdürülmesidir.
GERÇEK HER ZAMAN GERÇEKTİR
Uygar olmak istiyor musunuz?
Uygarlığın ortağı olmak istiyor musunuz?
Gerçeğin yanında olacaksınız.
Hukukta, eğitimde, ekonomide, iç politikada, dış politikada “her zaman gerçekten yana” olacaksınız.
Bunun yolunu 1920’lerde, 1923’lerde Mustafa Kemal Atatürk gösterdi.
O yol çağdaş uygarlığın yoludur.
Ülkenizi ortaçağdan kurtarmanın yolu budur.
Kötünün azına razı olmak, kötünün çoğuna teslim olmaktır.
Karar sizin değildir, tarihin kararıdır...
