Evrensel yalan sistemi

16 Temmuz 2022 Cumartesi

Paris’te bir sonbahar günüydü. Cenaze töreninde, binler, ömrünü sözcüklere adamış bir yazarın ardından gür sesle haykırıyordu: “Germinal!” Germinal, tohum anlamına da geliyor, farklı coğrafyalarda bambaşka direniş öykülerine başlangıç yapma düşüncesini taşıyordu.

Zola, maden işçilerinin özgürlük savaşımını, sermayeyle çatışmasını anlatan bir başyapıt bırakmıştı ardında. Roman kişisi Etienne, yeni geldiği bölgede bir kadının ölmesi üzerine maden ocağına inmiş, öfkesiyle, eşitsizliklere karşı sesini yükseltmesiyle tanınmıştı. Kısa zamanda yardım sandığı kurmuş, bir grevin hazırlık sürecine girmişti. “Tanrı biliyor ya, kimseden bir alıp veremediğim yok! Ama bunca haksızlığa dayanamıyorum!” diyordu. İşler bir noktadan sonra çatallaşacak, grev bastırılacak, Etienne de valizini toplamak zorunda kalacaktı. Ama arkasında umudu bırakacaktı. Bir gün yeniden sesin yükseleceğine dair bir tohum. Zola’nın ölümüne rağmen, ortak sesin umut olması düşünselliği de kendi içinde barındırıyor. Yaşam ve ölüm arasındaki o büyük karşıtlığa rağmen insan yaşama ait değerleri cebine koymak istiyor.

***

Bizlerse son zamanlarda üç yangınla boğuşuyoruz: Yaşadığımız onca adaletsizlik ve hukuksuzluk nedeniyle yüreğimizdeki yangın... satın alma gücümüzün günbegün azalması sonucunda soframızdaki yangın... Doğanın dengesini bozan rantçılarla vatan düşmanlarının el ele vermesinin sonucu ormanlarımızda çıkan yangın. Böyle çalkantılı bir dönemden geçerken yalanın dolanın alıp başını gittiği düzende, bilim adına konuşmasını beklediğimiz bilim insanlarının ağızlarından dökülen sözleri, mesela uçağa kafa atılabileceği savını şaşkınlıkla izliyoruz. Düşün insanlarının yol açıcı olması gerekirken yol kapatıcılığına tanıklık ediyoruz.

***

Çılgınlığı kendinden menkul dönemlerde alçaklığın resminin yapılmasını meşru kılan birçok yönelim vardır. Çok çalan ödüllendirilir, özgürlük, paranın diliyle ancak mümkün olur, söz sahteciliğin ta kendisine dönüşür. Mesela “sansür yok” demek aslında sansürü onaylama aracıdır. Bir yazarın ifade özgürlüğüne, bir bankerin spekülasyon değerleri üzerinden bakma kolaycılığına rahatlıkla düşülebilir. Çünkü evrensel bir yalan sistemi kurulmuştur.

Kimi zaman bazı bilim ya da düşün insanları da bu tuzağa düşerler. Sonra da “günün gerçeği” diyerek çıkmaya çalışırlar işin içinden. “Her şeyi, güne, tarihe, çağa bağladık mı oh ne rahat” deyip başlarını koyuverirler kuş tüyü yastığa.

Shakespeare’in “Antonius ve Kleopatra” adlı eserinde, Antonius’un trajik hatası Kleopatra’ya tutulması değil, onun uğruna ülkesini parçalamaktan çekinmemesidir.

Hitler iktidardayken onu savunanlar da “günün gerçeği” diyorlar, yüzyıla adını kazıyan faşist lider ortadan kaybolduktan sonra da gaz odalarına gönderilen binlerce insanı duymadıklarından dem vuruyorlardı. Son tokadı genellikle tarih baba atar. O şamar da “Dersini almış da ediyor ezber” türküsüyle açıklanamaz.

***

16. yüzyıl Avrupası’nda insanlık kavramını soylu kişilerin tekelinde tutmak isteyenler, satın alamadıkları sanatçı ve düşün adamlarını yadsıyıveriyordu. Sanatçı, bilim insanı ve toplum arasındaki doğal ilişkiyi koparmak için her düzenin aradığı bir yöntem var. Bu, kimi zaman seçilmiş “düşün adamları”yla da mümkün olabilir -yaşadığımız dönem bunun bir fotoğrafı gibi-. Ancak aparat olarak kullanılmak zekâ yoksunluğuyla açıklanamaz.

Her defasında, bu tuzağa bakalım kimler düşecek diye çetele tutmak insan ömrünü yer bitirir. Bıktırır, hatta yaşamdan bezdirir.

***

Küçük ve yemyeşil bir Yunan adası olan Samos’un en meşhur turistik eşyası Pisagor tarafından yapılan adalet kupasıdır. Küçük bir seramik bardak içinin özel tasarımı nedeniyle fazlalığı dışarı atar. Böylece ünlü matematikçi ve düşünür, hem açgözlülüğe hem de adaletin muhakkak herkese eşit bir şekilde sağlanmasına atıfta bulunur. İnsanlığın, bin yıllar öncesinden eşitlik ve özgürlük adına bize sunulan değerler sistemini elinin tersiyle itmesi akıllara zarar.

***

Ancak karanlık ve alevlerin hepimizi sardığı dönemlerde bile bize kalan en büyük miras, Zola’nın emaneti olan tohumdur; umuttur. Yeniden toprağa tutunup filiz bulmayı bekleyeceğimiz... Onun ısrarını hep gözeteceğimiz.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Gezi notları 20 Nisan 2024
Yoksulların savaşı 6 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları