Yayıncılık krizi kapıda...

Yayıncılık krizi kapıda...

13.12.2025 09:53
Güncellenme:
Takip Et:

Son zamanlarda gazete ve dergilerde, özellikle 2018 yılından itibaren dövizin artmasıyla kâğıt ve matbaa fiyatlarına yetişemeyen küçük ve orta ölçekli yayınevlerinin can çekişen hali, piyasadaki durgunluk nedeniyle küçülmeye doğru hızla gidişleri tartışılmaya açılıyor. Bunun yanı sıra büyük kitap fuarlarına artık küçük ve orta ölçekli yayınevleri katılamaz hale geldi; bir dönem gelir-gider dengesini koruyarak katılım ön plandayken şimdi giderin artması nedeniyle uzak durmak zorunda kalıyorlar. Hatta onlar için katılım giderini kitap basımında değerlendirme düşüncesi öne geçiyor. Öte yandan, bir süredir yerel yönetimlerin düzenlediği fuarların son derece popüler olduğu da bir gerçek. En az on gün süren kitap günleri her şeyden önce bir şenliğe dönüşüyor. Yaşadığı yerde kitapla ilişkisi daralmış olanlar kitaba dokunuyor, söyleşileri dinliyor, düşünselliğin ne olduğunu hatırlamaya başlıyor. Bu anlamda da kitap günleri/fuarlar önemli bir etkinlik alanına dönüşüyor. Ancak yerel yönetimlerin bu alanı da takip edenlerle çalışması gerekiyor. Kendi beldesinde, kasabasında, ilinde kültür çalışmaları yapanları desteklememiş; seçim öncesi kültür sanata dair tek vaadi konserler düzenlemek, tek hayali de çok amaçlı kültür merkezi yapmak olan bir yerel yöneticinin çektirdiği o fotoğrafların ne inandırıcılığı var ne kalıcılığı. Bütün bunlar sadece görünür olmak, önde olmak, halka pozitif bir fotoğraf sunmak için yapılan bir show’a dönüşüyor. Böylece bir popüler yaklaşım ise meşhuriyet çağının elinde derdest oluyor.

*

Doğrusunu söylemek gerekirse bizim gibi ülkelerde “şünce” sözcüğünden koşar adım kaçılır. Melih Cevdet bir yazısında, “Düşünmek yoruyor bizi, az bilerek de eyleyebileceğimize inanıyoruz” der; inceden dalga geçerek. Toplumsal olaylara, varsıl-yoksul çelişkisine, yöneten azınlığın yönetilen çoğunluk karşısındaki davranışlarına bakarken “düşünce” değer kazanır. Düşünselliğin yapı harcı ise kültür ve birikimdir. Cehaletin alıp başını gittiği dönemlerde ilkin bu sözcük rafa kaldırılır ya da içi boşaltılır. Ancak kitap basımında çeşitliliğin ortadan kalktığı yerde düşünsellik güçlenmez. Zaten can alıcı hikâye burada başlıyor.

*

Ne yazık ki yayıncılık sektörü esas olarak giderek daha da ticarileşen bir ortamda, büyük organizasyon şirketlerinin ve arkasında büyük sermayedarların bulunduğu yayınevlerinin hâkim olduğu bir yapılanmayla şekilleniyor. Maalesef bu noktada da bir handikap ortaya çıkıyor: Kültür sanat dünyasının sorunlarını takip eden az sayıda belediye zor nefes alan yayıncıları unutup büyük sermaye grupları ve popüler ekran yüzleri üzerinden kendini öne atmaya çalışıyor. Bu arada kültür sanat hayatımıza büyük katkı sağlayan küçük yayınevleri de adeta “kahraman bakkal süpermarkete karşı” gibi onurunu korumaya çalışırken nefes almak adına her yolu deniyor. Bir süredir büyük sermayeli yayınevlerinin pazar egemenliğine direnen Yay-Koop Başkanı, Tekin Yayınevi’nin sahibi Elif Akkaya’yı aradım. Uzun sohbetimizden aktarabileceğim ana başlıklar şöyle:

-Kültür sanat denince ana omurgayı yayınevleri oluşturuyor. Kitap ve kitabı üretme iradesi gösteren yayıncılık piyasası ise uzun zamandır can çekişiyor. Özellikle ekonominin tepetaklak olmasıyla son çırpınışlarını yaşıyor. Örneğin Tekin Yayınları yılda ortalama altmış kitap yayınlarken bugün bu sayıya ulaşabilecek ekonomik yeterlilikte değil. Geçen yıl Tekin Yayınevi sadece on bir kitap yayımlayabilmiş. Bu ise malumun ilamı demek. Böylece okur da yeni bir bilgi, düşünce, üretim ve süreklilikten mahrum kalıyor.

-Orta sınıfın beli kırıldığı için okur sayısında çok ciddi bir düşüş söz konusu. Son altı ayda kitap alım sayısı inanılmaz derecede düştü.

-Dün TBMM’de Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın bütçesi görüşüldü. Diyanet İşleri’nin bütçesi koca bakanlık bütçesine misliyle fark atıyor. Her yıl Meclis’te görüşülen bütçe yalnızca sayısal rakamları ifade etmiyor. Aynı zamanda neyin ne şekilde finanse edileceğini de gösteriyor. Kültürel alanın çoraklaşmasını önleyecek bir bütçenin olmadığı aşikâr.

-Kültür sanatta çeşitliliğin en özellikli noktasını küçük yayınevleri oluşturuyor. Örneğin sadece tiyatro kitapları basan Mitos Boyut yayınlarına ilgi gösteren kitle dar olmasına rağmen Mitos Boyut’un kültür hayatımıza katkısı son derece geniş. Ancak gösterdiği özverinin büyüklüğü düşünülünce onu dar boğazdan kurtaracak bir girişimin olması gerekiyor.

-Bugün yayıncılığımızda bir marka olan doksan yıllık yayınevleri bile ayakta kalmak adına direniyor. Böylesine özel bir yayıncılık çizgisi izleyen yayınevlerinin kültürel miras olarak nitelendirilip Avrupa’da olduğu gibi korunmaya alınması gerekiyor.

-Devlet desteği olmadan yayıncılığın istenen ölçüde yeşeremeyeceği bir dönemden geçiyoruz. Özellikle dijitalin bu kadar geliştiği bir dönemde yeni yayımlanan kitap hemen PDF’ye aktarılıyor. Yeni bir telif düzenlenmesi şart.

-Kültür Bakanlığı’nın öncelikle akademisyen ve öğrencilerin yararlanacağı, kiralama bedelini yine bakanlığın karşılayacağı bir dijital kütüphane kurması önceliği olmalı.

-Kitap piyasasında özellikle kar marjı ön plana çıktığı için son dönemde klasikler daha çok basılıyor. Üretimdeki daralma, telifsiz yazarlara yönelme içinde bulunduğumuz yüzyılın ve ülkenin tartışılmasına, konuşulmasına engel oluyor.

-Özellikle kitap fuarlarında büyük yayınevlerinin ve organizasyon şirketlerinin çıkarlarının ön planda tutulduğu ortamda, okurun da çeşitlilikten mahrum kalmasına ve büyük sermayeli yayınevlerinin pazar üzerindeki egemenliğinin pekişmesine yol açıyor. Küçük ve orta ölçekli yayınevleri, ekonomik sıkıntılarla birlikte haksız rekabetle de mücadele etmek zorunda kalıyor.

-Bu sene de belli ki TÜYAP 42. Uluslararası Kitap Fuarı’na orta ölçekli yayınevleri katılamayacak. Bu bile daralmanın boyutunu bize gösteriyor.

-Yayıncılık bir felaketle karşı karşıya. Çok yakında küçük ve orta ölçekli yayınevleri kapanacak. Tekelleşme söz konusu olacak. Onlar da sermayelerini başka alanlarda değerlendirdikleri için çok satan kitaplar ve yazarları öne çıkaran, farklı görüş ve düşünceyi öne alan hep otoritelerce riskli olan yazarları değerlendirmeyecek bir yapılanma modeli gelişecek. Böyle giderse bu dönüşüm kaçınılmazlığı ortada.

-Hızlı bir şekilde sanatçıların ve kültür sanat insanlarının itibarsızlaştırıldığı bir dönemden geçiyoruz. Bu da kültürel alandaki gelişime büyük bir darbe vuruyor. Oysa hedef gösterilenin yanında olacak bir dayanışma ağını yayıncılar ve yazarlar olarak gösterme zorunluluğumuz olmalı!

*

Bir dönem tutuklu İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun seçim beyannamesinde de yer alan “kitapkent projesi” yayıncılık dünyasına can simidi olabilecek nitelikteydi. Ülkemizde son yirmi yılda Babı Âli denen ve Cağaloğlu yokuşu ile Sultanahmet’i kapsayan o güzelim alan yok edilmiş halde. Yay-Koop’un girişimiyle ortak giderlerin tek elden karşılandığı, maliyetlerin minimize edildiği; lojistik, dağıtım, depolama gibi faaliyetlerine çözümler bulmak üzere geliştirdiği projede yayınevlerine geniş bir alan tanınıyordu. Bu proje de rafa kalktı.

*

Shakespeare’in “Venedik Taciri”nde Gobo, “Tabanları yağla, kirişi kır” der. Yayıncılık bu gidişle bu topraklardan uzaklaşacak; geriye yıkılan kiriş kalır mı? Orası muamma!

Yazarın Son Yazıları

Yayıncılık krizi kapıda...

Yayıncılık krizi kapıda...

Devamını Oku
13.12.2025
Kapitalizmin laneti futbolda şike...

Sam Shepard’ın yazdığı “Aç Sınıfın Laneti” vahşi Amerikan rüyasının çöküşünü bir çiftlikte yaşayan dört kişilik ailenin hikâyesi üzerinden anlatır bize.

Devamını Oku
06.12.2025
Erhan Gökgücü Ödülleri

Tolstoy’un “Savaş ve Barış” romanında aklımda ellenmeden duran bir bölüm vardır.

Devamını Oku
29.11.2025
Çocuk Mezarlığı

Geçtiğimiz hafta Urfa’da marangoz atölyesinde çalışan bir çocuk işçi cezalandırılmak maksadıyla önce soyuldu.

Devamını Oku
22.11.2025
Evler...

Gülten Akın “Evler” şiirinde dediği, “Odaları şarkı tutan ev/ biri mistik biri güncel biri öyle eski/ pancursuz, yeşile gizli, çekilmiş yarışmalardan, melâli hüzünden ayıran ev/ işte o ev”di bizim ev de...

Devamını Oku
15.11.2025
Bizi Öldürdükleri Yer: İlhan Erdost Mezarlığı

12 Mart’ın hemen sonrası.

Devamını Oku
08.11.2025
Otel odalarında…

Otel odalarında…

Devamını Oku
01.11.2025
Bir Davanın Düşündürdükleri: Toplumsal Cinayet

Golding’in “Sineklerin Tanrısı” romanı, dünyanın en güzel adalarından birinde geçer: Mercan.

Devamını Oku
25.10.2025
Kitabın onurunu korumak

D.H. Lawrance “Kitaplar” adlı denemesinde, “Bir kitap iki kapaklı bir yeraltı kovuğudur. Yalan söylemek için eşi bulunmaz bir yer...” diyor.

Devamını Oku
18.10.2025
Okan Toygar’la Ataol Behramoğlu söyleşisi: ‘Hayatımız Güzeldir’

Yıl: 1983. Tren iki saat kadar rötar yaptığı Kapıkule’den ayrılmak üzere.

Devamını Oku
11.10.2025
Bir kadının hikâyesi

Kardeşim Zeynep Altıok’la birlikte geçtiğimiz haziran ayında Kadıköy Belediyesi’nin katkılarıyla Asım Bezirci üzerine bir panel gerçekleştirmiştik; şimdi de Bezirci için o panelden yola çıkarak hazırlayacağımız bir kitap çalışması için kolları sıvadık.

Devamını Oku
04.10.2025
Dil Derneği’nin Dil Bayramı’nda Yaşar Kemal

“Çocukluğum cennetimdi.” Annemle birlikte Türk Dil Kurumu’nun merdivenlerinden tırmanır...

Devamını Oku
27.09.2025
Çizgi roman denilince...

90’lı yıllarda Ankara’da bir üniversite öğrencisiyken ders çıkışı sınıf arkadaşımla sahafları dolaşırdık.

Devamını Oku
20.09.2025
Hangi 12 Eylül?

Yıllar önce okumuştum Yiğit Bener’in yazdığı “Eksik Taşlar” romanını.

Devamını Oku
13.09.2025
Kültürün demokratikleşmesi için festivallerin yaygınlaşması

Son yıllarda “kültür politikası” üzerine çok sayıda çalışmanın karşımıza çıktığı bir gerçek.

Devamını Oku
06.09.2025
Yanı başımızda oluşan nefret dili

Coetzee’nin çok sevdiğim romanı “Utanç”a, bir “modern diller” hocasının, Cape Town Teknik Üniversitesi’nde “romantik şairler” konulu bir ders verirken öğrencisiyle yaşadığı rahatsızlık verici ilişkiyi sorgulayarak başlarız.

Devamını Oku
30.08.2025
İki deprem: Sındırgı depremi ile siyaset depremi

“Hadi, gelin de dikkatle seyredin bu korkunç yıkıntıları,/ Küllerini şu talihsizin, şu döküntüleri, şu kalıntıları...”

Devamını Oku
16.08.2025
Gazze’de katliam, dünyada ikiyüzlülük

Geçtiğimiz günlerde son on beş yıldır Gazze’ye gönüllü olarak giden İngiliz doktor Nick Maynard’ın İsrail’de devam eden gaddarlığı anlattığı haberler yansıdı basına.

Devamını Oku
02.08.2025
Adalet terazisi

Paris’te bir sonbahar günüydü...

Devamını Oku
26.07.2025
Attila Jozsef dosyası

“Notos” dergi bu ayki sayısında Sevgican Yağcı Aksel’in hazırladığı Attila Jozsef dosyasıyla okurla buluşuyor.

Devamını Oku
19.07.2025
Sivas’tan sonra Rıfat Ilgaz’ı anımsamak...

Sivas’tan sonra Rıfat Ilgaz’ı anımsamak...

Devamını Oku
12.07.2025
Bir yangının külü...

Yanıyoruz. Hem de birer ikişer değil, azar azar değil, biner biner...

Devamını Oku
05.07.2025
Bilimden yana edebiyata doğru

Bizlerin yaşam döngüsü tam otuz iki yıldır ortaçağ karanlığı olarak nitelendirdiğimiz Sivas katliamının yaşandığı o kara günde saklı...

Devamını Oku
28.06.2025
Nükleer savaş dersleri

Bazı kitaplardan bazen bir duygu tohumu, bir im kalır geriye.

Devamını Oku
21.06.2025
Siz Nihat Genç deyin ben abi…

Gökbilimciler, iki yıldızın evrende çarpışmasını “birleşme” olarak yorumlar...

Devamını Oku
14.06.2025
Cezaevi kapısında...

Bugün bayramın ikinci günü. Canımız sıkkın, yüreğimiz buruk. Düşünceleri nedeniyle kırk kilit altına alınanlarla özgürce buluşuncaya kadar tadımız tuzumuz yok!

Devamını Oku
07.06.2025
Sarıyer Edebiyat Günleri

Geçtiğimiz hafta pazar günü Sarıyer Belediyesi’nin düzenlediği “12. Sarıyer Edebiyat Günleri”nde “Öykücülüğümüzün Yüz Yılı” başlıklı bir panelde Sadık Aslankara, Özcan Karabulut, Hürriyet Yaşar’la birlikte konuşmacıydım.

Devamını Oku
31.05.2025
Bir Aydınlanmacı: Refik Ahmet Sevengil

Elimde uzun süredir Cemal Ünlü’nün kaleme aldığı “Söylemenin Vakti Var: Bir Yirminci Yüzyıl Bilgesi: Refik Ahmet Sevengil” kitabı var.

Devamını Oku
24.05.2025
İç sıkıntısı

Umutsuzluk ölümcül sayılabilecek bir hastalıktır. Büyük iç sıkıntıları daha çok geçmişle değil gelecekle ilişkilidir. İnsan geçen günlerden çok gelecek günlere ilişkin kaygı duyar.

Devamını Oku
17.05.2025
Dün, bugün, yarın

Dün, bugün, yarın

Devamını Oku
10.05.2025
Bir ‘örgü’ meselesi

Bir ‘örgü’ meselesi

Devamını Oku
03.05.2025
Yazarın masası

Yazarın masası

Devamını Oku
26.04.2025
Saf kötülüğün karşısında ayakta kalmaya çalışan iyilik

Saf kötülüğün karşısında ayakta kalmaya çalışan iyilik

Devamını Oku
19.04.2025
İyi ki doğdun Ataol Behramoğlu

İyi ki doğdun Ataol Behramoğlu

Devamını Oku
12.04.2025
‘Ödenmeyecek! Ödemiyoruz!’

‘Ödenmeyecek! Ödemiyoruz!’

Devamını Oku
05.04.2025
Hüzünlü bir tiyatro günü

Hüzünlü bir tiyatro günü

Devamını Oku
29.03.2025
Onur mücadelesi

Onur mücadelesi

Devamını Oku
22.03.2025
Başka bir sağlık sistemi mümkün

Başka bir sağlık sistemi mümkün

Devamını Oku
15.03.2025
‘Kadınlar da Vardır’

‘Kadınlar da Vardır’

Devamını Oku
08.03.2025
İç dökümü

İç dökümü

Devamını Oku
01.03.2025