Sanırım C planı varmış Beşiktaş’ın. Baksanıza son anda alınan Vagner Love kadroya dahil edildi. Artık o, Cenk’in yerini dolduracak. Ve tabii önce yeni takımına alışacak. Dahası yeni takımında kendine yer arayacak.
Beşiktaş, Kasımpaşa karşısında en klasik formasıyla, en klasik kadrosuyla ve en klasik dizilişiyle sahadaydı. Oynanan oyun da ortaya çıkan futbolda da klasikti. Siyah-Beyazlılar, baskı kuran ve daha fazla koşan taraftı yine. Rakip ise hızlı kontratakların peşindeydi daha çok. Kasımpaşa zaten o kadar kendi kalesi önünde birikmişti ki başka gol şansı da olamazdı.
Beşiktaş’ın ileride kurduğu baskı arka arkaya kornerler kazandırdı. Kornerlerin değişmez ismi Quaresma, bunlardan birini Talisca’nın koşu yoluna indirdi, Kasımpaşa’nın yerleşim hatasından Beşiktaş erken ve kolay bir gol kazandı.
Yine benzer bir gol 26’da bu kez akan oyunda yine Q7’nin muz ortasında ve yine Talisca’nın kafasıyla geldi. İki farklı skorla Beşiktaş artık erken rahatlamıştı. Ve bu arada aradığı golcüyü de iki haftadır mevcut kadronun içinden çıkarmıştı.
Beşiktaş’ın rahatlığı gevşemeye döndü. Ve ‘zaten olan oldu’ diyen Kasımpaşa karşı onsekize girmeye başladı.
Devre böyle kapandı böyle başladı. Kasımpaşa’nın artık kolayca Beşiktaş kalesine inmesi Şenol Güneş’i daha fazla savunma oyuncusu kullanmaya zorladı. Ardı ardına faule maruz kalan Talisca’nın sakatlanmasından sonra yerine Vida’yı aldı. O zaman Medel savunmadan ortaya, Oğuzhan da biraz ileriye Talisca’nın yerine kayacaktı. Aslında bu şekilde defansif önlemler daha çok rakibin hücum arzusunu kabartır. Ancak topa sahip olup oyunu karşı alanda oynarsan kaleni korursun… Nitekim Paşa, özellikle ikinci yarı Beşiktaş’ın ileride baskı kuramaması sonucu pozisyonlar buldu. Ve 72’de göstere göstere golünü de attı. Artık Kartal rahat değildi. Paşa’nın bir topu da direkten döndü.
Böylece Beşiktaş iki yan topla kolay kazandığı iki golle haftayı üç puanla kapattı. Ama maçın başı dışında bildik enerjik ve akışkan futbolunu arattı.
Attı ve durdu
Yazarın Son Yazıları
Sakat, cezalı ve milli takımlara gidenler nedeniyle Beşiktaş’ta Demir Ege, Kartal ve Taylan ilk on birde.
Yine değişen bir şey yok; ne maç yönetimlerinde, ne hakem atamalarında ne de kulüp yöneticilerinin tavırlarında.
Böyle skor korunamaz, korunamıyor da zaten. Skor eşitleniyor: 3-3. Uzatmalarda Beşiktaş’ı Allah koruyor. Sonuçta ben de skoru belirleyen VAR ile ilgili Trabzonlu TFF Başkanı’ndan bir açıklama bekliyorum.
TFF Başkanı Hacıosmanoğlu yaptığı açıklamalarla bize ne demek istedi?
Beşiktaş’ın ilk on birinde 6-7 oyuncu belli artık. Ama ben mesela Milli Takım kalecisi Mert’in, Sergen Yalçın’la birlikte neden itibar kaybına uğradığını anlamıyorum.
Pazartesi akşamı ne izledik biz?
Baştan söyleyeyim.
Baksanıza adalete olan inancımızın her gün daha da azaldığı şu kirlenmiş futbol ortamını birileri bahis üzerinden temizleme kararı almış.
Önde presle rakip alanda topu tutabilme, savunmadan güvenli çıkışlar, kanatların iyi çalışması Beşiktaş’ın artılarıydı
Beşiktaş’ın son mali kongresi kulüpte işlerin hangi noktalara vardığının bir göstergesi maalesef.
Beşiktaş baskılı ve enerjik başlıyor ve 2 golle öne geçiyor. Ama VAR’ın işgüzarlığıyla, hakemin sarı kartı kırmızıya dönüyor, Orkun gereksiz hareketi yüzünden atılıyor ve Kartal 10 kişi kalıyor.
Bu ligin şaibeli olduğunu zaten hep biliyorduk.
Maçın hemen başında Toure’nn soldan top sürerek ceza alanına girişi, Cerny’nin yerden topu uzatışı ve Cengiz’in net vuruşuyla Beşiktaş Kasımpaşa karşısında öne geçiyor.
Ne sebeple olursa olsun maç ertelenmesine karşıyım.
Süper Lig’i yayıncı kuruluş mu yönetiyor?
Zafer sarhoşluğu içindeyiz.
Maç yazımda “Fırsat kaçtı” başlığını atmıştım.
Fırsat kaçtı
Galatasaray derbinin favorisiydi. Ama belli ki Liverpool maçının yorgunluğu vardı.
Bitmeyen çilemiz bizim bu; tribünlerin küfürlü sloganlar nedeniyle sürekli ceza yemesi.
MHK’nin görevi iyi hakem yetiştirmek ve o iyi hakemleri adaletli bir şekilde maçlara vermek değil midir?
Garabetler ülkesiyiz; anımsarsanız 2004’te tekrarlanan Çaykur Rize-Fenerbahçe maçı ocak transferleri de kullanılarak oynanmıştı.
Beşiktaş-Başakşehir maçından çıktım koşa koşa eve geldim.
Bakın Erkek Milli Basketbol Takımımızın oyuncusu Kenan Sipahi, Avrupa Şampiyonası’nda yarı finale çıkma başarısı gösterildikten sonra “Biz saha içinde ve saha dışında birlikte zaman harcamaktan çok zevk alıyoruz” diyor.
Sürekli dön dolaş aynı noktaya geliyoruz.
Bravo bildiniz, Ole Gunnar Solskjaer Beşiktaş’ı şampiyon yapamadı.
Karşınızda çok zayıf bir takım da olsa siz oyun kuramaz, topu rakibe verirseniz istediğiniz kadar savunmacıyla sahaya çıkın o rakip istediğini yapar, öyle olur böyle olur golü de bulur.
Eldeki kadroya bakıp Solskjaer üçlü savunmaya geçmiş.
Transfer değil emek!
Beşiktaş şu anki takım performansıyla kimi rahat yenebilir sorusunun yanıtı yok maalesef.
Gerçekçi olmak gerekirse Beşiktaş’ın bugün mucizeye ihtiyacı olacak.
Beşiktaş maçın başında kaptırılan topla şanssız bir gol yiyor.
Bu kadar kötü bir zamanlama olabilirdi ancak. Malum; Beşiktaş bu akşam Shakhtar Donetsk ile tarihi bir maça çıkacak.
Daha önceki yazımda, forma aşkının olduğu, aidiyete dayalı o eski yılların çok gerilerde kaldığından, artık her şeyin değerinin para ile ölçüldüğünden bahsetmiş ve bir futbolsever olarak üzüntümü dile getirmiştim.
Fikstür çekiminin üstünden daha bir hafta bile geçmedi. Ama kimse içerdiği haksızlıklar üzerine konuşmuyor.
Güleyim mi ağlayayım mı bilemedim. Beşiktaş’ta çok isabetli gözüken iki transfer yapılmış, hele Abraham gibi çok renkli bir santrfor gelmiş ama hâlâ laf edenler var.
Cemal Süreya demiş ki: “Bir takım ol Mesela Beşiktaş gibi De ki, Şerefim bitene kadar Seveceğim seni” Üstat bu sözleriyle şerefiyle kazanmayı her şeyin üstünde tutan sporseverlere tercüman olmuş. Futbola felsefi açıdan bakan ve belki de futbolun en politik figürü olan “filozof” unvanlı eski Brezilyalı futbolcu Dr. Socrates ise şu ünlü sözleri sarf etmişti: “Futbol sadece bir oyun değildir, o bir kültürdür, o bir direniş şeklidir.”
Hedefleri büyük tutmak başka bir şey, boş hayaller yayıp peşine takılmak ise bambaşka bir şey.
Futbolda en fazla sevdiğimiz, heyecanlandığımız transfer döneminin içindeyiz. Resmi olarak başlamasa da.
En sonunda anladım ki istediğin kadar güzel anlat “anlama” anlatılamıyor. Bu bir kapasite ya da vizyon meselesi.