Daima özgür, daima mutlu

21 Ekim 2017 Cumartesi

Vivaldi’nin mevsimleri çalıyor. Harika bir müzik. Yazdan kalma bir hava var. Güneş öyle güze ısıtıyor ki. Az ötede gençler sırtüstü çimenlere uzanmış sohbet ediyorlar. Biri kitap okuyor. Her yer yemyeşil. Başörtülü bir anne bebeğini çimlerin üzerine koymuş, yürümesi için onu cesaretlendiriyor: “Tay, tay, tay...” Bebek titrek bacaklarla annesine doğru ilerliyor. Hemen yanıbaşlarından yürüyüş parkurunda hızlı adımlarla ilerleyen orta yaşlı iki kadın geçiyor. Selamlaşıyorlar. Kadınlar bir yandan spor yapıyor, bir yandan ciddi ciddi tartışıyorlar. Sanırım ülke meselelerini konuşuyorlar. Paten kayanlar, rollerblade, kaykay kullananlar, köpeklerini gezdirenler, bisiklete binenler. Nasıl keyifli bir ortam…

Müzik değişiyor. Şimdi Bach’ın Brandenburg Konçertosu’nu dinliyoruz. Beylikdüzü’ndeyiz. Yaşam Vadisi’nin hemen yanıbaşındaki Local Kafe’de oturuyoruz. Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu bize ilçeyi ve belediye başkanlığı döneminde yaptıklarını anlatıyor.

Buraya gelirken, belediyenin web sitesinde “Daima özgür, daima mutlu” sloganını okuduğumda gülümsemiştim. Biraz fazla iddialı bir slogan gibi görünmüştü bana. Fakat şimdi Yaşam Vadisi’ne bakarken ve Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu dinlerken bu sloganın Beylikdüzü için hiç de abartılı olmadığını anlıyorum.

Burada insanlar sahiden özgür. Beylikdüzü’nde insana, doğaya saygı var. Kültür ve sanat var. Uygarlık var. Ve bunlar öylesine büyük bir fark yaratıyor ki. Şaşırırsınız.

İlçe oldukça kozmopolit bir yapıya sahip. Fakat farklı siyasi eğilimlere sahip insanlar, dostlukla birarada yaşıyorlar. Başkan İmamoğlu bütün kesimleri kucaklıyor.

Yaptıklarını gururla anlatıyor başkan. Yaşam Vadisi 1.7 kilometre uzunluğunda. 250 bin metrekarelik bir alanı kapsıyor.

Bir yandan başkanı dinliyorum diğer yandan gözüm yaşam vadisinde. Müzik yine değişti: Sıradaki Brahms’ın “Macar Dansı”...

Sağımda sanat atölyelerinin bulunduğu alan var. Burada çalışan ressamlar harika tablolar yapmışlar.

Bir yandan üretiyor diğer yandan bölge halkına resim kursu veriyorlar. Her şeyi belediye finanse ediyor.

Yıllar önce ben de resim kursu almaya karar vermiş, fakat bir türlü kursa gidecek zaman bulamamıştım.

O yıllar TRT2’de Bob Ross’un resim yapmayı öğrettiği program yayınlanıyor. Adı “resim yapmanın mutluluğu”. Ne yapar eder o programı mutlaka izlemeye çalışırdım. Bob Ross yarım saatte öylesine güzel resimler yapardı ki. Replikleri gülümsetirdi beni. Yaşam vadisini görse kimbilir burayı nasıl anlatırdı. Mutlu dereler ve özgür ağaçlardan söz ederdi eminim.

Bob Ross resim yapmayı dünyanın en kolay şeyiymiş gibi anlatırdı. Gerçi ben birkaç denemeden sonra durumun pek de öyle olmadığını anladım. Olsun. Yine de Bob Ross’un eğitim CD’leri setini aldım. Kütüphanemde duruyorlar. Emekliliğimi bekliyorlar.

Oysa Beylikdüzü’nde yaşasaydım ressamların atölyelerinde kurs alabilirdim diye geçiriyorum içimden. Yaşam Vadisi insana umut aşılayan bir yer. Düşünceleriniz bile değişiyor. İyi düşünceler doluşuyor zihninize. Baksanıza, yıllardır aklıma gelmeyen Bob Ross’u bile anımsadım.

Yaşam Vadisi’nde dolaşırken yurttaşlar başkan İmamoğlu’na teşekkür ediyorlar: “Sürekli bina yapan zihniyete inat, Beylikdüzü’ne böyle güzel bir yer kazandırdınız, teşekkür ederiz” diyor bir yurttaş.

Yaşam Vadisi”nin ardından sıra Zübeyde Ana Merkezi’nde. Merkez, mahalledeki yaşamı kökten değiştirmiş. Eskiden buraları polisin sık sık baskın yaptığı, suç oranının oldukça yüksek olduğu yerlermiş. Kadınlar sokakta yalnız yürüyemezlermiş. Yaşananları ve o müthiş dönüşümü mahallenin muhtarı anlatıyor.

Bugün yüzlerce çocuk belediyenin kurduğu kültür merkezine geliyor müzik dersleri alıyor. Piyano, gitar, saz… Kadınlar, çocuklar özgürce ve korkusuz sokaklarda dolaşıyorlar. Esnaf durumdan çok memnun.

Ben en çok merkezdeki kütüphaneyi sevdim. İnsan bütün gününü orada geçirebilir diye düşünüyorum. Çok güzel dekore edilmiş. Birbirinden güzel kitapların arasında dolaşıyorum. Sanat tarihi kitapları ilgimi çekiyor. Sonra bilim tarihi. Masalarda bilgisayarlar var. Fotokopi makinesi, tarayıcı, yazıcı da var. Anlayacağınız her türlü teknoloji var.

Kitapların yanısıra gazete ve süreli yayınlar, e-kitaplar da var. Ayrıca görmeyenler için bir Braille koleksiyonu var. Belediyenin tüm tesislerinde engellilerin rahat etmesini sağlayacak önlemler dikkat çekiyor. Uygarlık demiştik ya, uygarlık işte böyle bir şey. Uygarlık insana ve doğaya saygıyla başlıyor.

Cep telefonumla belediyenin internet sitesine girdimde “E-belediye” başlığı dikkatimi çekmişti. Bir kurumun teknolojiyi nasıl kullandığını anlamak için ilk yaptığım iş genellikle o kurumun web sayasına bakmaktır. E-belediye hizmetleri bölümünde “Kütüphane Kataloğu” başlığını görünce doğal olarak önce orayı inceledim.

Beylikdüzü’nde belediyeye ait pek çok merkez var. Gençlik eğitim merkezi, Özgecan Aslan Kültür Merkezi gibi. Buralarda hem büyüklere hem de çocuklara verilen ücretsiz kursları görünce keyifleniyorum:

“Drama, İngilizce, Lego Robot Programlama, Latin Dans, Modern Dans, Bale, Bağlama, Halk Oyunları, Yaratıcı Yazarlık, Resim…” Liste uzun. Sonra her yıl düzenlenen festivaller… Klasik müzik festivali, caz festivali, heykel sergileri, resim sergileri... Öylesine canlanmış ki ilçenin kültürel yaşamı…

Sosyal demokrat belediyecilik anlayışının bir ilçeyi nasıl dönüştürebileceğini görmek istiyorsanız, kendinize zaman ayırın ve “Yaşam Vadisi”ni görmeye gidin. Kardeşlik, insanlık, uygarlık, sanat ve kültürün var olduğu bir ortamın insanın ruh halini nasıl değiştirdiğine tanık olun. Beylikdüzü’ndeki dönüşüm, Türkiye’in geleceğine dair umut veriyor. Böylesi de mümkün dedirtiyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Önce Cumhuriyet! 9 Eylül 2018
İklim için ses ver! 2 Eylül 2018
Özel yaşamın sonu mu? 26 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları