Özel yaşamın sonu mu?

26 Ağustos 2018 Pazar

Güvenlik kameraları dünyada giderek yaygınlaşıyor.
Henüz kapsamlı istatistikler yok. 2014 yılında ihs market analiz şirketi dünya çapındaki güvenlik kameralarının sayısını 245 milyon olarak tahmin etmiş. Aradan dört yıl geçti. Bugün sadece Çin’deki kamera sayısının 400 milyon, ABD’dekilerin de 50 milyona ulaştığı söyleniyor.
Belki de birkaç yıl sonra tıpkı kişi başına düşen milli gelir hesabı gibi “ülkeler ve kişi başına düşen güvenlik kamerası sayıları”na ilişkin istatistikler göreceğiz.
Peki kameralarla yaşamaya alışacak mıyız?
Eskiden kameraları insanlar kontrol ederdi. Şikâyet üzerine sokak kameralarından yapılan kayıtlar geriye doğru izlenirdi. Polis, suçluyu bu kamera kayıtlarıyla bulmaya çalışırdı. Bu kameralar tıpkı eski cep telefonlarımız gibi aptal kameralardı. Bugün durum farklı. Artık akıllı kamera sistemleri kullanılmaya başlandı. İnsanların yerini yapay zekâ aldı.
“Kamera görüntülerini ha insan izlemiş ha yapay zekâ. Ne farkı var ki” diyenler olabilir.
Arada ciddi fark var. Yapay zekâ yazılımları, binlerce, yüz binlerce, belki de bir süre sonra milyonlarca kamerayı anlık olarak izleyebilecekler. Ne anlama geliyor bu izleme?
Görevliler sisteme sizin fotoğrafınızı gösterecekler ve “Bak bakalım bu arkadaş nerede” diye soracaklar. Sistem sizi birkaç saniye içinde bulacak. Siz o sırada belki de bir AVM’de kızınızla dolaşıyor olacaksınız.
Bu kadar mı? Değil elbette. Son dönemde dünyada ve Türkiye’de çıkan haberlere kısaca bir göz atalım. ABD’de Amazon’un yapay zekâ tabanlı yüz tanıma programı Rekognition, artık polis tarafından gözetleme yapmak için kullanılıyormuş. Yazılım video yayınlarını inceleyip aynı anda 100 kişinin yüzünü tarayabiliyormuş. Gerçek zamanlı olarak insanları tanıyabiliyor, bulabiliyor ve burası ilginç, “takip edebiliyormuş”. Sistem suçluları yakalamak amacıyla kullanılacakmış.
Peki muhalifleri, gazetecileri izlemek amacıyla da kullanılır mı? BBC’nin haberine göre yakında polisler duygularımızı yüz tanıma sistemiyle saptayabileceklermiş. Yani? Suçu işlemek üzerindeyken mi yakalayacaklar insanları? Niyet mi okuyacaklar?
Bir başka haberin başlığı şöyle: “Maddi durumunuz yüzümüzden okunabiliyor”. Araştırmayı Toronto Üniversitesi’nden Dr. Nicholas Rulem yapmış. Çin’de bir lisede, yüz tanıma teknolojisine sahip yapay zekâ destekli kameralar kullanmaya başlamışlar. Henüz deneysel bir çalışma. Sisteme “Akıllı sınıf davranış yönetim sistemi” adı verilmiş. Sisteme verilen isim bile insanı ürkütüyor.
Sistem sadece öğrencileri tanımıyor. Aynı zamanda onların yüz ifadelerini ve hareketlerini takip edip, dersle ne kadar ilgilendiklerini analiz ediyormuş. Öğrenci dersi dinliyor mu yoksa uyukluyor mu? Bu sistemle öğrencilere gerçek zamanlı dikkatlilik skoru veriliyormuş.
Mutluluk, korku, öfke, şaşkınlık gibi duyguları da anlayabiliyormuş sistem.
Peki, bu yapay zekâ destekli “akıllı kameralar” insanların etnik kökenlerini, cinsel yönelimlerini de belirleyecek mi? Bu “gözetim sistemlerini” kuranlar, bu sistemleri nasıl kullanacaklar? Teknolojik gelişmeleri izledikçe insan ister istemez kendi kendine soruyor: Gözetim toplumuna mı dönüşüyoruz?
Giderek yüksek teknolojili bir otoriter gelecek mi inşa ediyoruz? En temel bir insan hakkı olan “özel yaşamın gizliliği” ne olacak? Akıllı telefonlar, akıllı oyuncaklar, akıllı kameralar… Kullandığımız aygıtlar, teknolojiler giderek akıllanıyor. Peki ya insanlar? Ya şirketler, ülkeler, sistemler?
Eskiden “paranoyak olmam izlenmediğim anlamına gelmiyor” diye bir söz vardı. Artık kimse bunu kullanmıyor. Çünkü izleniyoruz. Hepimiz. Fakat yaşamımızı kolaylaştıran akıllı teknolojilerin “akılsızca” kullanılmasına da izin vermemek ve gerektiğinde de “Hayır. Biz bunu istemiyoruz” diyebilmek gerekiyor. Bunu diyebilmek için de elbette demokrasiye ihtiyaç var. Yoksa…  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Önce Cumhuriyet! 9 Eylül 2018
İklim için ses ver! 2 Eylül 2018
Özel yaşamın sonu mu? 26 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları