Ortalık toz duman, haberleri dinleyip sosyal medyaya göz atan kendini Üçüncü Dünya Savaşı’nda sanabilir. Hele de Güneydoğu’da yaşıyorsa. Ama hayat da devam ediyor. İnsan bu karmaşada iyi olan bir şey istiyor, umudunu ayakta tutacak bir şey! İşte bu geçen hafta gerçekleşti. Hunharca tecavüz edilen, öldürülen Özgecan’ın davasında hâkim, üç sanığa ağırlaştırılmış müebbet verdi. Ağırlaştırılmış müebbet suçunun affedilme olasılığı yoktur. Yani ölene kadar içeridesin! 
Öncelikle bu kararı veren mahkeme heyetini kutlamak isterim. Ayrıca bu kararın verilmesinde emeği geçen bütün kadın örgütlerini tek tek mücadele eden kadınları da kutlamak gerekir. Çünkü bu dava emsal olacak! Bundan böyle, kadın katilleri, tecavüzcüler duruşmalarda takım elbise giyip, elleri böğründe hâkim karşısında durdukları için ceza indirimi alamayacaklardır. Hâkimler 13 yaşında defalarca tecavüz edilen bir kız çocuğunun “rızası varmış” sözünü kolaylıkla söyleyemeyeceklerdir. Hele de “tecavüz yarım kalmış, o halde olmamış gibi davranılabilir” düşüncesiyle, sanığa “Hadi oğlum serbestsin” denilemeyecektir. “Hâkim Bey, kadın kırmızı mont giymişti, tahrik oldum” sözü hâkimler tarafından dikkate alındığında karşılarına kapı gibi Özgecan davası kararları çıkacaktır. Bir de “sevdiğim için öldürdüm” sözü var, çok romantik bir sözmüş gibi duruyor. Bu söz üzerine neredeyse bir film senaryosu bile üretilebilir. Ama sanat başka hayat baştadır. Hadi bakalım, ağırlaştırılmış müebbet seni bekliyor!
Ben tam bunları düşünürken bir trans kadın cinayeti masama düştü. Ne yazık ki, bizler farklı cinsel tercihleri olanları hoş görmeyiz. Hiç kendimizi kandırmayalım. Yapılan araştırmalarda Türk halkının yüzde doksan yedisinin eşcinsellerle komşu olmak istemediğini göstermiş. Yahudi komşu da istemiyormuşuz? Bu bizim köşeli ve fazlasıyla önyargılı olduğumuzu gösteriyor. Bu önyargılara Kürtleri de dahil edebiliriz. Oysa, önyargılardan kurtulmak, açılarımızı değiştirmek bizleri farklı zenginliklere taşır. Çok basit bir örnekten yola çıkalım. Pek çoğumuz, evde hep aynı sandalyeye otururuz, hatta misafir gelip de bizim sandalyemizi işgal ettiğinde hafiften bozuluruz. Çünkü hepimiz güvenliği garanti olan şeye sımsıkı tutunuruz, oysa farklı bir sandalyeye geçtiğimizde evimizi farklı bir açıdan görürüz, hayat da tıpkı bu örnek gibidir. Açılarımızı değiştirdiğimizde farklılıkları görürüz. Hepimizin özellikle de çocuklarımızın farklı açılara açık olması son derece önemli. Trans birey nefretle dolu bir adam tarafından yolda bıçaklanarak öldürüldüğünde, olayı bir de trans birey açısından bakmayı deneyin. Ya da önyargılarınızda eğer “Kürtler çalışmazlar, her şeyi hazır beklerler” gibi bir olgu varsa, bunun doğruluğunu araştırın, bakış açısını değiştirip farklı bir yönden bakmaya çalışın.
Bir toplum bireylerden oluşur. Ne şahane ki, her birey kendi başına bir dünyadır. Madem diyoruz ki, bu dünya değişmelidir, bu sonsuz gibi görünen eşitsizlik ortadan kalkmalıdır o zaman en önce kendimizin değişmesi gerekir. Şimdi kâğıt kalem alıp samimi bir şekilde önyargılarımızı yazmaya başlayalım. Ben başlıyorum, “Kadının en kutsal görevi anneliktir.” “Eşcinseller, trans bireyler toplum için tehlike oluştururlar.” “Kadın yüz vermezse adam tecavüz etmez.” “Araplar pistir.” “Dul kadın hep hazır kadındır.” Bu böyle devam eder gider, değiştirmek ise bizim elimizde, yaşınız kaç olursa olsun!
Hey katil, hey tecavüzcü bundan böyle takım giyerek yırtamazsın!
Yazarın Son Yazıları
Sevgili okurlarım, yıllar önce İspanya’nın Endülüs bölgesinde dolanırken nereden aklıma düştüyse yolda gördüğüm Çağlar Boyu İşkence Aletleri Müzesi’ne girivermiştim.
Sevgili okurlarım gerçekten bıktım, neden mi?
Sevgili okurlarım bir an kendimi bir reklam şirketinde çalışırken buldum.
Geçtiğimiz hafta, uzun zamandır siyasal ve ekonomik belirsizlik, biri biterken öteki başlayan savaşlar ve giderek şiddetini artıran emek sömürüsü karşısında umutsuzluğa kapılan dünya halkları, uzun zamandır egemen güçler tarafından özellikle unutturulan bir sözcüğü yeniden anımsadı: “Sosyalizm!”
Sevgili okurlarım tarih bize, ülkelerin çökmesine en çok yardım edenlerin kraldan çok kralcılar olduğunu gösterir.
Sevgili okurlarım ülkemin içinde bulunduğu belirsizlik durumu, giderek çoğalan çocuk çetelerinden söz etmek, öldürülen yoldaşların ardından ağıt yakmak, her gün bir kadın cinayetiyle yüz yüze gelmek beni hiç olmadığım kadar umutsuzluğa sürükledi.
Sevgili okurlarım bu hafta bir vatanseveri, bir doğa koruyucusunu, işi sadece gerçekleri belgelemek olan bir güzel insanı Hakan Tosun’u toprağa verdik.
Bir avukat İstanbul’da kalabalık bir caddede, ofisi önünde maskeli kişiler tarafından Kalaşnikoflarla taranarak öldürülüyor.
Sevgili okurlarım insanın tüylerini ürperten. “Bu kadar da olmaz” dedirten bir fotoğrafa bakıp duruyorum.
Sevgili okurlarım hepiniz benim Adana sevgimi bilirsiniz.
Onun hiçbir şeyden haberi yoktu.
Sevgili okurlarım şimdi gelin İtalya’nın Roma kentinde vahşet resimlerinin sergilendiği bir müzeye girelim.
Sevgili okurlarım bugüne kadar hiçbir kitap beni böylesine acıtmamıştı.
Sevgili okurlarım, sivil itaatsizlik özellikle yasalardan, yönetimden hoşnut olmayanların başvurduğu bir eylemdir.
Sevgili okurlarım bugün yazıma Leonard Cohen’in “Herkes biliyor geminin su aldığını./ Herkes biliyor kaptanın yalan söylediğini./ Ve herkes biliyor zarların hileli olduğunu” şiiriyle başlayayım dedim, herkes biliyor da ben neden böyle doktorun az önce biyopsi yaptığı bir hasta gibi endişeyle bekliyorum.
Sevgili okurlarım iyice kafa sersemi olduk.
Sevgili okurlarım bu yaz kendimi büyük bir açık hava tiyatrosunda oyun izliyor gibi hissediyorum.
Sevgili okurlarım bir hafta önce ülkemizde her yer yanıyordu.
Sevgili okurlarım başlık benim değil, sosyal medyada gördüm, sahibini aradım, bulamadım ama bu başlığa vuruldum.
Sevgili okurlarım bu hafta yazar Pınar Kür’ü sonsuza uğurladık.
Sevgili okurlarım ne yazık ki kavşağa geldik arabayı ya uçurumdan aşağı süreceğiz ya da hepimiz yepyeni sorular sormaya, çözümler bulmaya çalışacağız.
Başlığım kimseyi şaşırtmadı değil mi? Evet, bu canım ülkede yepyeni bir savaş deneniyor.
Sevgili okurlarım şimdilik füzelerle, insansız uçaklarla yapılan savaş bitmiş görünüyor, doğrusu ben bittiğine hiç inanmıyorum. Bir yerlerde gene füzeler uçacak, çocuklar ölecek, ölüyor da. Şimdi gelelim bizdeki asıl savaşa. Evet dostlarım ülkemizin zeytinliklerimizi bitirme savaşı bu.
Sevgili okurlarım meğer bizim bu kadim ülkemizde ne kadar çok savaş uzmanı varmış.
Sevgili okurlarım, epey bir zamandır yaklaşık 20 yıldır bu köşede neredeyse aynı sorunları yazmaktan bıktım.
Sevgili okurlarım gene bir bayram günü, üstelik pazar. Açık konuşmayı severim bilirsiniz öyleyse açık konuşayım ben bu bayramı hiç sevmem.
Sevgili okurlarım bir kentten başka bir kente taşınmak ne kadar zormuş.
Sevgili okurlarım 50 yıldır yaşadığım İstanbul’u bırakıp Kocaeli’nin Değirmendere Mahallesi’ne taşınıyorum.
Sevgili okurlarım 25 yıllık hayat ve iş arkadaşım, kızım Dünya’nın babası cebinde şiirlerle dolaşan tüm hayatı boyunca devrime inanan film yönetmeni Ali Özgentürk’ü sonsuzluğa uğurladık.
Yurdumuz yeniden bizim olmalı!
24. yılını kutlayan Afyonkarahisar Klasik Müzik Festival
Unutma deprem geliyorum der ve gelir!
Analar babalar, çocuklarımıza kıyıyorlar!
Bak şu işe ben şu küçücük Yunanistan’ı kıskanıyorum!
Boykotun sessiz çığlığı
Plastik mermi, cop, tazyikli su ve bitmeyen tutuklamalar
Hep birlikte haykırıyoruz: ‘O gün bugündür!’
Cihatçılar Alevileri ve muhalifleri öldürürken...
Ah ne çok öldük!
Ne oldu barış mı gelecek?