Mehmet Ali Güller

ABD kuşatmasını yarma harekâtı

26 Şubat 2022 Cumartesi

Tabloyu şöyle özetleyebiliriz: Rusya, ABD/NATO’nun 30 yıldır sürdürdüğü büyük kuşatmaya karşı, “son cephe” üzerinden yarma harekâtı yapıyor. Ukrayna’yı son cephe ve satranç tahtası haline getiren ise Rusya değil, ABD’dir. Bedelini ise ne yazık ki Ukrayna halkı ödüyor...

Bugünü çözümleyebilmek, son 30 yılın stratejik mücadelesini incelemekten geçer: ABD, eski SSCB ülkelerine genişlemeyeceği sözü vermesine rağmen, Rusya’yı boğmak amacıyla beş dalgada NATO’yu Rusya sınırlarına genişletti. Yani 30 yıldır ABD saldıran, Rusya savunan pozisyondaydı. Ancak güç dengeleri değişiyor ve Rusya hem son savunma hattında olduğu için ama hem de “Artık yeter” diyecek potansiyele ulaştığı için ABD saldırganlığına yanıt vermektedir. Özeti budur.

ASIL SAVAŞI BİTİREN HAREKÂT

Tam da bu nedenle, Rusya’nın askeri harekâtı, “asıl savaşı” bitirme hedefli savunma saldırısı olarak da yorumlanabilir. Çünkü sekiz yıldır Donbas’ta zaten savaş vardı. 2014’te Amerikancı darbeyle hükümet devrildiğinde Kırım, Donetsk ve Luhansk darbeye karşı pozisyon aldı. Kırım bağımsızlık ilan etti, referandumla Rusya’ya katıldı. Ukrayna, Donetsk ve Luhansk’a saldırdı. 2015’te Minsk Anlaşması’yla bu iki bölgeye “özel statü” kararlaştırıldı ancak Ukrayna uymadı ve sekiz yıldır Donetsk ve Luhansk’ı, yani Donbas bölgesini vuruyor. Batı medyası üzerini örtse de sekiz yılın sonunda Donbas’ta 2 bin 600 sivil öldürüldü (bazı kuruluşların verilerine göre 3 bini çocuk olmak üzere 13 bini sivil, toplamda 14 bin insan öldürüldü), on binlerce insan evlerini terk etmek zorunda kaldı.

İşte Putin’in askeri harekâtı, bu büyük kıyımı da fiilen sonlandırmayı amaçlıyor. Nitekim Donetsk ve Luhansk cumhuriyetlerinin yetkilileri “Rusya’nın harekâtı, Donbas’a barış getiriyor” demektedir.

HAREKÂTIN HEDEFLERİ

Putin’in 24 Şubat 2022 sabahı başlattığı askeri harekâtın hedeflerine bakacak olursak:

Askeri hedefler: Birincisi ve esas olarak Donetsk ve Luhansk halk cumhuriyetlerinin Ukrayna kontrolü altındaki 2/3’lük bölümünde egemenlik sağlamak. İkincisi, füze savunma sistemleri başta olmak üzere Ukrayna’nın çeşitli bölgelerindeki askeri tesislerini etkisiz hale getirmek.

Siyasi hedefler: Kiev’deki Amerikancı hükümeti yıkmak ve neo-Nazi gruplarını tasfiye etmek.

Stratejik hedef: ABD/NATO’yu “güvenlik garantileri” vermeye mecbur etmek. Bu garantilerin başında da Ukrayna’nın NATO’ya üye alınmayacağı konusu var elbette.

ABD’YE GÜVENEN BEDEL ÖDER

Ukrayna penceresinden tablo şudur: ABD, Ukrayna’yı ateşe attı ve Rusya’ya karşı savunamıyor. Bu gerçeklik, eski dünyanın egemenlerinin hegemonyasının zayıflamasına ve yeni dünyanın şekillenmekte olduğuna işaret etmektedir.

Ukrayna, en sonunda bu tablodan dersler çıkaracaktır. Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski’nin şu sözleri, bu gerçeğe işaret etmektedir: “Ülkemizin savunmasında yalnız bırakıldık. Kim bizimle savaşmaya hazır? Kim Ukrayna’ya NATO’ya katılma garantisi vermeye hazır? Herkes korkuyor.”

Tablo budur ve acımasızdır: ABD’ye güvenenin büyük bedel ödediğini resmetmektedir. Öyle ki ABD’nin savaş kışkırtıcılığına alet olan Zelenski, askeri harekâtın ikinci gününde “Rusya ile müzakere masasına oturmamız gerekiyor” demek durumunda kalmıştır. Bu, Ukrayna halkının da er geç 2014’teki Amerikancı darbe ile hesaplaşacağının göstergesidir.

MONTRÖ SİGORTADIR

Konunun Türkiye’yi ilgilendiren boyutu ise enerji, turizm gibi ekonomik alanlardan çok, bir güvenlik problemi olarak Karadeniz’dir. ABD’nin NATO düzleminde bir süredir Türkiye’yi Ukrayna krizi üzerinden Montrö’yü gevşetmeye zorladığını biliyoruz. Son olarak Reuters bu konuda “gayri resmi görüşmelerde ilerleme sağlanamadığını” duyurmuştu.

ABD’nin ve Batı’nın olanı “savaş” ama Rusya’nın “askeri harekât” şeklinde nitelemesi, bu ülkelerin çıkarları kadar bizi de yakından ilgilendiren bir farklılıktır. Türkiye’nin tabloyu “savaş” diye nitelendirmesi, Montrö’nün savaşla ilgili maddeleri üzerinden ABD’nin ülkemizi zorlamasına koz oluşturur. 

Oysa Montrö Sözleşmesi’nin doğurduğu statünün korunması, sadece çatışanları değil, bölgeyi etkileyecek savaş riskini azaltması bakımından Türkiye’yi de çok yakından ilgilendirmektedir. Ankara’nın asıl odaklanması gereken konu budur.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları