Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Cemaatten PKK'ye...
Yaşamın kimi nereye sürükleyeceği belli olmuyor. Günümüz dünyasında birey bir düşünce labirentinde önce karanlıkta bocalıyor, oradan da kan çukuruna sürüklenebiliyor! “Nur evinde ders aldık” diyen Zirve Yayınevi katliamı sanıklarından Kürşat Kocadağ, şeyhinin evinden çıkmayan Danıştay eylemcisi Alparslan Arslan ve Rahip Santoro’yu vurmadan önce tarikat evlerinin müdavimi olan O.A. karanlıktan kan çukuruna yönelenlerden birkaçıydı!..
Benzer ilişkilerin daha somut örnekleri vardı. Örneğin Hürriyet gazetesinde, 27 Mart 2007’de yayımlanan bir haberde, Hrant Dink cinayetinin kilit ismi Erhan Tuncel için, “Ortaokul ve lise yıllarında Elazığ’da, Fethullah Gülen cemaatine bağlı ışık evlerinde kaldığı tespit edildi” diye yazılmıştı!..
2003 Kasım ayında HSBC Genel Müdürlüğü’ne intihar saldırısı düzenleyen El Kaide üyesi İlyas Kuncak’ın kızı Hubeyda, 5 Aralık 2003 tarihli Milliyet gazetesine, “Babam 30 yaşındayken bir arkadaşının vasıtasıyla Fethullah Hoca’nın Nur cemaatine girerek İslama yönelmiş” demişti!..
Bunları niye mi anımsattık? Çünkü cemaat üyeliğinden El Kaide’ciliğe ve türban tetikçiliğine sürüklenenlerin son durağı PKK’ydi! Terör örgütünün yayın organı ANF’nin 19 Ekim’de, “Çorum ve Urfa’dan dağa çıkış!” başlıklı bir haberi işte bu tuhaflığı yansıtıyordu! Haberde, Urfa’nın Siverek ilçesinden örgüte katılan “Sarya” adlı bir kızın yaşamı anlatılıyordu. Dicle Üniversitesi öğrencisiyken örgüte katılan bu teröristle ilgili asıl ilginçlik şöyle yazılmıştı:
“Sarya, babasının AKP üyesi olduğunu vurguladı. Ailesindeki dini eğilimlerin güçlü olmasından kaynaklı olarak orta ve lise eğitimi boyunca Adıyaman’da Fettullah Gülen’e bağlı cemaat evlerinde kalan Sarya, cemaat yaşamındaki monoton ve tekdüze yaşamın duvarlarına çarpar. Bir taraftan aile baskısının, diğer taraftan da içinde kalmaya zorlandığı ortamın oluşturduğu duvarları aşma gücü gösteremeyen Sarya, kendisine dayatılan koşullara zorunlu olarak boyun eğer.”
Din sosyolojisi uzmanları, kimi Nurcuların 12 Eylül’den sonra Hizbullahçılık şiddetini yaratmasına nasıl yorum getiremediyse son yıllarda cemaat yaşamından şiddet sarmalına savrulan hoşgörü müritleri konusunda da suskun kalacaktır! Bunlar da münferit vakalar diye gözardı edilecektir! Bizler de belki Bugün gazetesinin eski Talibancı yazarı Mehmet Metiner ile imam hatip kültürünü modern zamanlara kurban eden benzerlerinin laikçilik oynamalarına şükredeceğiz!
Öcalan’a Arsa Aranıyor!..
Strateji abideleri “PKK’yi MİT kurdu”, “PKK Ergenekon’un kontrolünde” diye uçuk iddialarını sürdüredursun! Eski MİT’çi Mahir Kaynak gibi “uzman”lar ise televizyon programlarında, “PKK ne istiyor, bilmiyoruz” diyerek bilgisizliğini ayyuka çıkarsın! Oysa PKK’nin ne istediği Öcalan’ın yakalanmasından sonra netleşmişti. Örgüt “Kürt dili ve kimliğinin anayasaya girmesini ve Öcalan’ın serbest bırakılarak siyasi yaşama entegre edilmesini” savunuyor. Dağlarda askerlerin şehit edilmesi, kent merkezlerinde çocuk, kadın demeden onlarca yurttaşın bombalarla öldürülmesi işte bu hedefe hizmet ediyor. PKK’nin şiddet yoluyla dayatmaya çalıştığı bu talepler, son zamanlarda kimi çevrelerce de açıkça dile getiriliyor. Örneğin AKP’li Dengir Fırat’ın üç DTP milletvekiliyle başbaşa yediği yemekte de “İmralı süreci”nin tartışıldığı söyleniyor. Türkiye ile yakınlaşmaya çalışan Mesud Barzani son günlerde, “Genel af”tan söz ederek aslında Öcalan’ın durumuna vurgu yapıyor. Yayınlarıyla adeta PKK’nin psikolojik savaşına katkı sunan Taraf adlı gazetede dün yayımlanan bir röportaj ise Öcalan konusundaki ütopyalarda sınırın aşıldığını gösteriyor. Neşe Düzel’in sorularını yanıtlayan Avni Özgürel şöyle demişti:
“Anayasa dahil Kürtleri rahatsız eden bütün metinler yeniden yazılmalı. Öcalan’la görüşülmeli. Öcalan’ın tabanını ikna edeceği bir çözüm formülü ortaya çıkarılmalı. İmralı süreci de bitmeli. Ceza İnfaz Yasası buna müsait. Affı söz konusu olamaz ama Türkiye’de istediği şehirde arazi alabilir ve gündelik siyasetin dışında tutularak bu mekânda ziyaretçileriyle görüşerek yaşayabilir. Asker seviyesinde de buna giderek yaklaşıldığını biliyorum.”
Öcalan için küçük bir devletçik kurulmasını önerebildiğine göre Özgürel’in bildiği önemli şeyler olması gerekiyor! Ne de olsa “Öcalan’ı MİT’in kurduğu Fikir Ajansı’nda gördüm” diyen kendisi değil miydi?
Etek ve Gökçek!..
CHP’nin Murat Karayalçın’ı Ankara’dan belediye başkan adayı göstermesi Melih Gökçek’i paniğe sevk etmiş. Karayalçın’ın Deniz Baykal’la bir araya gelmesinden bu yana Gökçek her gün bir gazete ve televizyon kanalında kendisini ilgilendirmeyen parti içi meselelerle ilgili feryat figan ediyor. Yok efendim, “Karayalçın DTP’yi de yanına alsın”mış!.. “Karayalçın seçilemezse politikayı bırakmalı”ymış. “Karayalçın’ın asıl gayesi CHP’nin başına geçmek”miş, “Baykal, Karayalçın konusunda Önder Sav’ı yok saymış!” falan filan!.. Biat medyasının Gökçek’in her lafını göklere çıkarması anlaşılıyor. Ancak her fırsatta AKP’li başkana mikrofon uzatan anlı şanlı medyamızın bir tek çalışanı, Gökçek’e, “İyi de, CHP’nin iç meselesinden sana ne” diye sormuyor! Gazetecilik, eteği tutuşmuş politikacıların kendileriyle ilgisiz çıkışlarına çanak tutmak olmamalı! Medya insanları asıl sorumluluklarıyla ilgili uyarmaktan kaçındığına göre Gökçek’e verilecek yanıt konusunda bir tek umut kalıyor; seçimi ve seçmeni beklemek!
Yaz Yağmuru!
İrticanın gür sesi Vakit’in küfürleriyle ünlü yazarı Hasan Karakaya’nın dünkü yazısı, birlikte hacca gittiği okurlarını bile güldürmüştü. Şaban Dişli’nin rüşvet olayı, Deniz Feneri’nde vicdan hırsızlığı ve Dengir Fırat’ın adının hayali ihracatla anılması konusunda kılını kıpırdatmayan Karakaya, “Bu meslekte fikri takip esastır” diye ahkâm kesmişti! Belli ki Karakaya tüm Müslümanların yüreğini yaralayan bu üç vakayı fikri takibe layık görmemişti! Belli ki kendi deyimiyle bunları “Yaz yağmuru gibi gelip geçen haberler” diye yorumlamıştı! Vakit’in diğer yazarı Ali İhsan Karahasanoğlu ise cumartesi günkü köşesinde, Danıştay baskıncısı Alparslan Arslan’ın “Dinci” değil “Ergenekoncu” olduğunu yazmış ve bu yüzden Cumhuriyet’in özür dilemesi gerektiğini vurgulamıştı! Oysa sık sık Salih Kunter adlı şeyhini ziyaret ederek vaaz dinlemesi, “Danıştay’ı türban kararlarına tepki için bastım” demesi Arslan’ın ideolojisini anlatmaya yetiyordu. Arslan’ın babası İdris’in, “Milletin değerlerine saygılı olmayana bu millet gereken dersi verir. Ülkede İslam düşmanları var” demesi de Danıştay saldırısının dinci bir kalkışma olduğunu gösteriyordu. Tarsus’taki Hizbullah cinayetlerini “namus meselesi” diye yazan Vakitçiler, eylemleri örtbas etme, eylemcileri masum gösterme konusunda deneyimlidirler!.. O yüzden asıl özür dilemesi gerekenlerin yağmuru beklemesine gerek yoktur!
e-posta: mfarac@cumhuriyet.com.tr
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- 6 asker şehit olmuştu
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- ‘Toprak bütünlüğü’ masalı ve Suriye: İmkânsız bir ülke