Nedim Gürsel

İzzet Yasar'ın ardından

24 Temmuz 2018 Salı

Karides Canavarı da bu dünyadan göçtü. “Canavar” dediysem Boğaz’da rakı keyiflerimizi anmak için elbette, yoksa dünyanın en uysal, en sessiz ve zararsız insanıydı İzzet. Galatasaray Lisesi’nden sınıf arkadaşımdı. Okulda bir başka lakabı vardı, biraz belden aşağı; burada söylersem yakışık almaz. “Karides Canavarı” lakabını ona daha sonraları masa arkadaşları takmıştı, et yemez olduğu için; hatta sinirleri var diye, yani canı yanar diye, balık bile yemezdi. Karides, salata ve otlarla peynirlerden oluşurdu mönüsü. Ama içti mi iyi içerdi. Yalnızca rakı da değil. Onun Paris’te en iyi konyakları peşpeşe yuvarladığına tanığım.

Burada İzzet’in lakaplarıyla yaşam tarzı üzerinde uzun uzadıya duracak değilim. Beni de, bir çokları gibi, asıl şairliği ilgilendiriyor elbet. Ama şiirinden söz etmeden önce bir anımı anlatmak istiyorum. Onunla ilgili öylesine çok anım var ki. Dolayısıyla ilk tanışmamıza döneyim en iyisi.

Tam olarak hangi sınıftaydık şimdi pek iyi anımsamıyorum. Adının İzzet soyadının Yasar olduğunu söylemişti. Bense “Yaşar” diye duymuştum, ona yaşamayı yakıştırdığımdan olmalı. ‘Yaşamakla ne ilgisi var yahu’, demişti gülerek, ne yaşaması ! Nasılsa bir gün öleceğiz. Benim soyadım Yaşar değil Yasar, yasamaktan geliyor. Meclis’in yaptığı iş yani”. Hey gidi İzzetçik! Meclis’in bu işi de yapmakta zorlandığı günlerde ayrıldın aramızdan.

İzzet kendine özgü, gösterişi sevmeyen bir şairdi. Şöhret peşinde koşmadı hiçbir zaman. Kuşkusuz bu nedenle şiirleri yakın çevresi ve seçkin okurlar tarafından beğenildi, daha geniş çevrelere ulaşamadı. Oysa derinliği olan, renkli imgelerle örülü bir şiir dünyası yaratmış, sanki o dünyada kabuğuna çekilmişti. Çok sevdiği karides gibi. 12 Mart döneminde yaşadığımız baskı günlerini dile getiren şiirleriyle çok iyi bir çıkış yapmış, önceki tarzını aşarak yeni bir duyarlık geliştirmişti. Şu an şiirleri elimin altında olmadığı için bu görüşümü örneklerle kanıtlama olanağım yok ne yazık ki. Ama onun şiir dünyasının özgün sesini ilk duyanın Memet Fuat olduğunu söyleyebilirim. Benim kuşağımın gelecek vadeten yazarlarına sayfalarını açan Yeni Dergi onu da aramıza katmıştı. Daha sonra öyküler de yazdı İzzet, onların da değişik bir tadı, kendilerine özgü bir tarzı vardı. Kitaplarının yeniden basılması gerektiğini düşünüyor, bu görevi sevgili eşi Seçkin Yasar’ın özveriyle üstleneceğini biliyorum.

İzzet’le yazışmalarımızda, Lautréamont’a atıfla, Beşiktaş’ta oturduğu için “Le Compte de Beşiktaş” mahlasını kullandığı olurdu. ışıklar içinde uyu sevgili İzzet, Le Compte de Beşiktaş !

 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları