Bitmeyen Balyoz davası - Çetin DOĞAN
Olaylar Ve Görüşler
Son Köşe Yazıları

Bitmeyen Balyoz davası - Çetin DOĞAN

30.06.2022 05:00
Güncellenme:
Takip Et:

Ülkemizde bugünkü yargının durumunu anlamak için, siyasi güdülerle açılmış davalarda yerel mahkemelerin kararlarına ve de bu kararlara ilişkin yargı erkinin en tepe noktasındaki Yargıtay’ın onay veya bozma ilamlarına bakmak yeterli. Ne yazık ki kimi davalarla ilgili olarak toplumsal iletişim kanallarının kapalı olması, yaşanan hukuk katliamının geniş kitlelerce görülmesini engellemektedir. Bu bağlamda, Balyoz kumpas davasının halen devam eden sürecinde, tarihte eşi görülmemiş bir Yargıtay bozma ilamının ortaya koyduğu acı gerçeklerden davaya ilgi gösterenlerin dahi haberdar olmadığını sanıyorum. Duruşmaya katılan birkaç kişi haricinde, Yargıtay’ın bozma ilamını mahkemenin gerekçeli kararını bile okumadan kaleme aldığı gerçeğini kimsenin bilmediğine eminim. Yargıtay tarihinde görülen birçok hak ihlaline karşın, böylesi bir olay daha önce hiç görülmemiştir. Bu nedenle, birinci elden şahit olduğum bu süreci özetleyerek gerçekleri kanıtlarıyla birlikte kamuoyuna duyurma gereğini duymaktayım. 

Öncelikle, bu makaleyi yeniden görülmeye başlanan Balyoz kumpas davasının sanığı olarak savunma yapma amacıyla kaleme almadığımın altını çizmek isterim. Amacım, ülkemizde Yargı erkinin pürmelaline dair, kamuoyuna yansımamış ve okuyucunun inanmakta zorlanacağı, “Bu kadarı da olamaz!” dedirtecek gerçekleri kanıtları ile ortaya koymaktır. Bu noktada kısa bir hatırlatmanın faydalı olacağına inanıyorum.

BİR HATIRLATMA: ‘BİTMEYEN’ BALYOZ DAVASI SÜRECİ

Kamuoyunda Balyoz kumpas davası olarak bilinen davada kapatılan İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği mahkûmiyet kararı, Anayasa Mahkemesi’nin 18.06.2014 tarihli “hak ihlali” kararıyla bozulmuştur. Ardından söz konusu dava İstanbul Anadolu 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nce yeniden görülmüş ve de 31 Mart 2015 tarihinde bütün sanıklar hakkında beraat kararı verilmiştir. 236 kişi için verilen bu beraat kararının akabinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı bu kararı benimle birlikte yedi kişi için temyiz etmiştir. 

Söz konusu temyizin ardından altı yılı aşkın süre geçtikten sonra, Yargıtay 16. Ceza Dairesi, 14 Haziran 2021 tarihinde yerel mahkemenin verdiği beraat kararına karşı bozma ilamı yayımlamıştır. Bozma ilamında suç vasfı değiştirilerek yedi kişi için “T.C. Hükümetini Cebren Iskat veya Vazife Görmekten Men etmek için anlaşma” suçu belirlenmiştir. Bu suçun atfedildiği diğer altı kişi, benim 1. Ordu komutanı olarak görev yaptığım dönemde ordunun sorumluluk alanındaki bana doğrudan bağlı olmayan çeşitli garnizonlarda görevli iki albay, iki tuğgeneral ve iki tümgeneralden oluşmaktadır. 

22 Ekim 2021 tarihinde yine Anadolu 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmeye başlanan davanın üçüncü duruşması 13 Mayıs 2022 tarihinde gerçekleşmiş, bir sonraki duruşma tarihi olarak ise 5 Eylül 2022 tarihi saptanmıştır. Bu duruşmalarda da nelerin olup bittiği ayrı bir yazı konusu olabilir. Şimdilik sadece İstanbul Anadolu 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nin “gerekçeli kararına” karşı bozma ilamı veren Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin yayımladığı ve duruşma savcısının da katıldığı bozma ilamında yer alan tutarsızlıkları ve hukuksuzlukları sunmakla yetineceğim. 

Her şeyden önce, Yargıtay’ın bozma ilamını yerel mahkemenin verdiği “gerekçeli kararı” dahi okumadan kaleme aldığı görülmektedir. Bu gerçeği, aşağıda sıraladığım tutarsızlıklar ve hukuksuzluklar açıkça ortaya koymaktadır.  

YARGITAY MAHKEMEDE DİNLENEN TANIKLARDAN HABERSİZ

Yargıtay bozma ilamında yerel mahkemenin yeniden gördüğü davada dönemin Genelkurmay  Başkanı Hilmi Özkök ve Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman’ın tanık olarak dinlenmesine tevessül edilmediğini belirtmiştir (sayfa 33). Oysa yeniden yargılanma aşamasında söz konusu komutanların ikisi de 3 Kasım 2014 tarihli duruşmada mahkeme huzurunda tanık olarak dinlenmiştir. Yerel mahkemenin gerekçeli kararında bu tanık beyanlarının geniş bir özeti bulunmaktadır. Bozma ilamındaki bu gerçekdışı ifade, Yargıtay’ın ilamını gerekçeli kararı okumadan kaleme aldığını açıkça ortaya koymaktadır. 

Aslen, söz konusu tanıkların beyanları Yargıtay’ın bozma ilamında yer alan asılsız iddialara cevap niteliğini de taşımaktadır. Gerekçeli karardan alıntı yapacak olursak:

“Genelkurmay Başkanı ve Kara Kuvvetleri Komutanı olan tanıklar Aytaç Yalman ve Hilmi Özkök’ün beyanlarından Genelkurmay karargâhının mahkûmiyeti hükmüne konu olan dijital deliller içinde yer alan darbe planları konusunda hiçbir bilgisinin olmadığı mahkûmiyet hükmüne konu gerekçeli kararda belirtildiği gibi darbeye karşı çıkılması ve bunun engellenmesi için çaba gösterilmesi gibi durumun söz konusu olmadığı anlaşılmıştır.”

Sanıkların defalarca talep etmesine rağmen söz konusu kişilerin tanık olarak dinlenmesini reddeden, akabinde sanıklara mahkûmiyet kararı veren kapatılan 10. Ağır Ceza Mahkemesi’dir. 

Yargıtay’a göre sanıklar suçları fark edilince ya emekliliklerini istemiş ya da emekli edilmişler. Yargıtay ilamında, suç vasfının değiştirilmesini “ittifakın fark edilmesi üzerine” bir kısım sanıkların emekliliğini istemesine, bir kısmının ise Yüksek Askeri Şûra Kararları ile emekli edilmesine bağlamıştır. Ancak bu iddia, dönemin askeri şûra kararlarının belgelediği gerçeklere tamamen aykırıdır. Zira sanıkların hiçbiri resen emekli edilmemiştir. Ayrıca, suç ittifakının fark edilmesi üzerine kimi sanıkların emekli edildiği iddiası yukarıda bahsettiğimiz ve mahkeme kayıtlarına geçen tanık ifadeleri ile de tamamen çelişmektedir. 

YARGITAY’A GÖRE DİJİTAL KANITLAR DENETLENMEMİŞ 

Bozma ilamında dijital kanıtların “Anayasa Mahkemesi’nin kararı çerçevesinde denetlenmesi cihetine gidilmeden kategorik olarak delil değeri taşmadıkları yönündeki kabulde isabet bulunmadığı” belirtilmektedir (sayfa 33-34).

Oysa bu iddianın aksine, dijital kanıtlar mahkemece atanan İstanbul Teknik Üniversitesi’ne mensup uzman bilirkişilerce denetlenmiştir. Davadaki bütün bilirkişi raporlarının ayrıntılı incelenmesiyle varılan sonuç gerekçeli kararda şu şekilde yer almıştır:

“Sonuç olarak yukarıda belirtilen tüm değerlendirmeler doğrultusunda, dijital deliller içinde yer alan ve suç oluşturan belgelerin sanıklar tarafından oluşturulduğu yönünde kesin bir kanaate varılmamış, bir kısmının sahte olarak oluşturulduğu kesin olarak belirlenmiş, bir kısmının ise sahte olarak oluşturulduğu yönünde kuvvetli şüphe oluşmuş, ceza hukukunun temel prensiplerinden olan şüpheden sanık yararlanır kuralı uyarınca dijital delilleri hiçbirinin sanıkların aleyhine hükme esas alınamayacağı sonucuna varılmıştır.”

YARGITAY’IN 1. ORDU SEMİNERİ İLE İLGİLİ ASILSIZ İDDİALARI 

Yargıtay ilamında atılı suç fiilini 5-7 Mart 2003 tarihinde 1. Ordu’da gerçeklesen seminere ait ses kayıtlarında yer almayan uydurma sözler ve iftiralara dayandırılmıştır. Seminer ses kayıtlarının çözümünden önü arkası kesilmiş, cımbızla yapılan alıntılarda mevcut hükümeti devirmeye yönelik bir ima dahi bulunmamaktadır. Seminerde iddia edildiği gibi hiçbir personel tarafından “TSK görev ve yetki sorumlukları ile bağdaşmayan” konuşma yapılmamıştır.

Söz konusu seminere Ankara’dan gönderilen gözlemciler dahil olmak üzere toplam 162 kişi katılmıştır. Hal böyleyken, seminer salonundaki yedi kişinin kendi aralarında “suç için ittifak” fiilinde bulunduğu iddiası akıl, mantık ve izan dışıdır. 

Yargıtay ilamında hükme esas olan somut olay kapsamında, seminer ile ilgili olarak “Hükümeti cebren ıskata yönelik konuşma yapıldığı (...) Hükümeti cebren ıskata yönelik planların hazırlandığına ilişkin konuşmalar yapıldığı (...) Hükümeti cebren devirmeye yönelik kasıtla hareket ettikleri” yönünde asılsız iddialar öne sürmüştür. 

Yargıtay bu ifadelerin ses kayıtlarının çözümünden alıntılandığını belirtmektedir, ancak bu ifadeler alenen uydurulmuştur ve de kayıtlarda yoktur. Yargıtay’ın atıfta bulunduğu seminer ses kayıtları dönemin 1. Ordu komutanı olarak bizzat verdiğim emir uyarınca yapılmıştır ve de seminerin baştan sona kesintisiz ses kayıtlarının çözümü dava dosyasında bulunmaktadır. Bu kayıtlar kapatılan İstanbul 10. ACM’nin 91-94 sayılı duruşmalarında dinlenmiş olup, bu konuşmalarda anılan mahkemece dahi suç unsuru bulunmamıştır. 

Yargıtay, seminere konu olan sanal senaryo ile orduya ait gerçek planlarını (Egemen Planı) tamamen birbirine karıştırmıştır. Seminerde ele alınan sanal senaryo kapsamında başlıca politik/askeri gelişmeler özet olarak şöyledir: Kuzey Irak’ta, Güneydoğu Anadolu’da ve Kıbrıs’ta ülkemizin güvenliğine karşı ciddi gelişmeler yaşanmaktadır; yurtiçinde bir kısım irticai odak noktalarının şeriat isteriz söylemleri ile ayaklanma eylemlerine başlamıştır; Yunanistan’ın karasularını 12 mile çıkardığını ilan etmiş ve Ege’de Türk ve Yunan deniz ve hava kuvvetleri arasında çatışma ve tacizler başlamıştır. Bunun varsayım gelişmeler karşısında T.C. hükümetince bütün yurtta sıkıyönetim ilan ettiği farz ve kabul edilmiştir. Seminer tam bir beyin fırtınası şeklinde icra edilmiş, toplam 42 sunum yapılmıştır. Bu sunumlardan yedi tanesi sıkıyönetim planları üzerinedir. Seminerde yapılan sunum ve konuşmalar seminer için hazırlanan fiktif senaryo kapsamındaki değerlendirmeler ve alınacak önlemlere ilişkindir.

Benim dışımdaki altı sanıktan üç tanesi, komutanlarının onayından geçen sunumları yapmışlardır. Diğer üç tanesi ise kimi sunumlar sırasında söz alarak görüş ve önerilerini ifade etmişlerdir. Örneğin, Kurmay Albay Sayın Erdal Akyazan, üç tam gün süren seminer sırasında toplam 10 dakika konuşmuştur. 155 diğer seminer katılımcısının huzurunda Albay Akyazan’ın biri dönemin 1. Ordu komutanı olmak üzere altı kişi ile suç ittifakına girdiği (!) konusunda Yargıtay’ın gösterdiği tek kanıt, bu 10 dakikalık konuşmasındaki iki cümledir: “Komutanım TSK en tehlikeli senaryo olarak belirlenen bu senaryo ki bana göre hafif bir senaryo, bunun daha ağır veçheleri var. Bu senaryonun iç müdahale etmek için, iç tehdidi bertaraf etmeyi takiben iç hat manevrasında olan bir ülkenin yapması gereken şeyi son derece tereddütsüz, sert ve seri bir biçimde yapması lazım. Demokratik olmayan unsurların demokrasiyi yıkmak için demokratik haklardan yararlanmasına müsaade etmek akıllı devletlerin çözüm tarzı olmamalıdır.”

Benzer şekilde, seminerin akışı içerisinde spontane olarak yaptığım konuşmalardan kimi alıntılar yine yedi sanık arasında “suç ittifakı” fiiline kanıt olarak gösterilmiştir. Örneğin, seminer senaryosu gereğince Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nda ordu komutanlarının katılacağı bir toplantı düzenleneceği, toplantıda senaryoda öngörülen politik/askeri gelişmelerin ülke genelinde değerlendirileceği ve de ordu komutanlarının görüş ve önerilerinin alınacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda ordu komutanlığının görüş ve önerilerini oluşturmak için yapılan tartışmaların sonucunu özetleyen alıntı aşağıdadır:

“Genelkurmay başkanına, kuvvet komutanına diyeceğim ki, siz Meclis’i ve hükümeti uyarıcı, bu gidişe dur deyici bir ültimatom verin gerekirse bu işin sonu b..tur işte sonunuz böyledir, gerekli tertip ve tedbirleri alın. Evvela ulusal birliğimizin, evvela inandırıcı bir milli mutabakat hükümeti kurulması sureti ile halkın tasvip edeceği tarafsız, bağımsız, bu kadar gaile içindeki ülkeyi daha sonra bütün gailelerden sonra seçime götürecek bir hükümetin kurulması...”

Bu konuşmanın devamında çözüm tutanağında yer alan aşağıdaki ifadeler, Yargıtay ilamını kaleme alanların amacına ters düştüğü için olsa gerek, yok sayılmıştır: 

“Bu tabii öngördüğümüz senaryonun içerisinde öngördüğüm bir çözüm tarzı. Bugün de gidip onu şu anda yapın diye gideceğim yok, yanlış da anlamayın böyle bir konuda ortaya konacak tavır ve davranış budur.”

Özet olarak, seminer senaryosu kapsamında 162 katılımcı huzurunda yapılan değerlendirme ve ifadelerin altı diğer sanık ile “suç için anlaşma” fiiline kanıt teşkil ettiği iddiası tamamen abestir. 

YARGITAY’A GÖRE SEMİNERİN YASAL ZEMİNİ 

Yargıtay ilamında seminerde geçen konuşmaların “TSK’nin görev, yetki ve sorumlulukları ile bağdaşmadığını” iddia etmektedir. Oysa bu konu bütün sanıklara beraat kararı veren Anadolu 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nin gerekçeli kararında ayrıntılı olarak ele alınmış, döneme ilişkin geçerli yasa ve yönergeler ele alınarak incelenmiş ve de seminerin “yasal zeminde icra edildiği” sonucuna varılmıştır. 

FETÖ üyesi Emniyet ve yargı mensuplarının sahte deliller ile kurguladığı Balyoz davasının çökmesinin üzerinden sekiz sene geçti. Ne var ki Yargıtay, beraat eden 236 sanıktan benim de dahil olduğum yedisi için, yerel mahkemenin gerekçeli kararını bile okumadan kararı bozma ilamını kaleme aldı.  Böylelikle bitmeyen Balyoz davası, yedi sanık için yukarıda açıkladığım soyut iddia ve iftiralarla tekrar görülmeye başladı. Yargının en tepe noktasındaki merciinin dahil olduğu bu hukuk katliamı, kuşkusuz sadece Balyoz davasına özel değil. Kurmaca iddialarla sayısız dava kapsamında toplumun her kesiminden insan bu karanlık süreçten nasibini almakta. Unutmayalım ki, bir ulusun varlığı, yöre ve kökenine bakmaksızın kendisini oluşturan birey ve toplulukların duyduğu acıyı ve sevinci paylaşabildiği ölçüde güvencededir.

ÇETİN DOĞAN

EMEKLİ ORGENERAL

YÜKSEK GÜVENLİKLİ F TİPİ CEZAEVİ  BUCA-İZMİR

Yazarın Son Yazıları

Tek Çin ilkesi - Wei Xiaodong

Türkiye’de Çin’in Tayvan bölgesi yaygın olarak bilinse de bu bölgeye ilişkin tarihi ve siyasi bilgiler genellikle sınırlı kalmaktadır.

Devamını Oku
05.12.2025
Cumhuriyete sahip çıkma konuşması: Atatürk’ün ‘Bursa Nutku’ - Hamdi Yaver Aktan

Mustafa Kemal Paşa, 3 Şubat 1933 akşamı İzmir Kordon’daki köşkte akşam yemeği sırasında Bursa’daki olayı öğrenir.

Devamını Oku
03.12.2025
Demokraside seçilenler özgür olmalı - Hüseyin Mert

Demokrasi; çağdaş yaşamın, mutluluğun, ekonomik kalkınmanın ve her türlü gelişmenin önkoşulu, altyapısı ve temelidir.

Devamını Oku
03.12.2025
İktidarın eğitimdeki U dönüşleri - Nazım Mutlu

Siyasal yaşamının toplamı çeyrek yüzyılı bulan iktidar partisinin kısa tarihi, sayısız U dönüşleriyle doludur.

Devamını Oku
03.12.2025
Tekke ve zaviyelerin kapatılması - Doç. Dr. Hüner Tuncer

Tekkeler ve zaviyeler, İslamdaki tarikatların dinsel tören, toplantı ve eğitim yerleridir.

Devamını Oku
02.12.2025
Suyun akışını sürdürmek - Dr. Anıl Yıldırım Poyraz

“Su ateşe galiptir ancak bir kaba girerse ateş onu kaynatıp yok eder.” - Mevlana

Devamını Oku
02.12.2025
21.yüzyılda Türkiye’de sosyal demokrasi - Halil Sarıgöz

Sosyal demokrat partilerin tarihsel serüvenine baktığımızda, parti programlarının yalnızca birer teknik metin değil; toplumun yönünü, siyasal aklın niteliğini ve iktidar imgelemini belirleyen kurucu belgeler olduğunu görürüz.

Devamını Oku
01.12.2025
Gıda güvenliği sistemimiz alarm veriyor - Adnan Serpen

Gıda yaşam için olmazsa olmazdır ancak kirlenirse hastalığa, hatta ölüme bile neden olabilmektedir.

Devamını Oku
01.12.2025
Buğra Gökce, Silivri'den Cumhuriyet'e yazdı

Otuz altıncı pazar...

Devamını Oku
29.11.2025
İhanetin adı barış olamaz… - Erol Ertuğrul

Güzel yurdumuzda 23 yıldır uygulanan politikalarla, üniter devlet yapımıza ve Cumhuriyetimizin kuruluş anlayışına uymayan görüşler seslerini yükseltmeye başladı.

Devamını Oku
29.11.2025
İddianame hukukla bağlı mı? - Doğan Erkan

İmamoğlu iddianamesi başından beri hukuk dili yerine tercih edilen siyasal retoriğiyle, delil boşluğuyla, rivayet anlatımlarıyla tartışılıyor.

Devamını Oku
28.11.2025
İmralı ziyareti ve TBMM - Hüseyin Özkahraman

Türkiye’de “Kürt meselesi”, etnik kimlik tartışmalarını aşan; devlet-toplum ilişkilerini, siyasal katılım biçimlerini, demokratikleşme dinamiklerini ve meşruiyet tartışmalarını doğrudan etkileyen çok katmanlı bir olgudur.

Devamını Oku
28.11.2025
Kurucu felsefeye dönüş - Mehmet Tomanbay

Son açıklanan TÜİK verileri enflasyon, işsizlik ve derinleşen yoksulluğun gittikçe büyüyen sorunlar olduğunu göstermektedir.

Devamını Oku
27.11.2025
Seçimin sakatlanması - Cihangir Dumanlı

Anayasamızın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir devlettir.

Devamını Oku
27.11.2025
Düzensiz dünya nereye gidiyor? - Nejat Eslen

Yeni bin yılın ilk yüzyılının ilk çeyreği yakında bitecek.

Devamını Oku
26.11.2025
İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

Devamını Oku
26.11.2025
Eğitim sürecinde öğretme ve öğrenme - Cihat Karaali

Geçmişte eğitimciler yalnızca öğretmen değillerdi.

Devamını Oku
26.11.2025
Radbruch formülü ve Türkiye bağlamı - Başar Yaltı

Daha önce bu sütunlarda yayımlanan “Adaletsizliği Görmek” (Cumhuriyet, 07.11.2025) başlıklı yazımızda; adalete giden yolun adaletsizliği görmekten geçtiğini, bir hukuk düzeninde karar veren konumundaki tüm görevliler ile hukuk normlarını uygulayan tüm yetkililerin adaletsizliği görmek, önlemek ve adaleti yerine getirmekle görevli olduklarını, adaletsizliği görme yetisine sahip olmayanların yargıç ve savcı yapılmaması gerektiğini belirtmiştik.

Devamını Oku
25.11.2025
Türkiye Araf’ta - Gani Işık

Şimdilerde Türkiye’ye bir hal oldu; Cumhur İttifakı, İmralı ile hemhal oldu.

Devamını Oku
25.11.2025
Öğretmenim, canım benim! - Duran Güldemir

24 Kasım Öğretmenler Günü’nün anlamını ve önemini anlatmak için söylenecek çok söz var elbette ancak Ceyhun Atuf Kansu’nun “Dünyanın Bütün Çiçekleri” şiirinin bu dizeleri sanki bir başka söze gerek yoktur der gibi derin bir duygusallık içine sürüklemektedir bizi.

Devamını Oku
24.11.2025
Uçak kazasının düşündürdükleri... - Cumhur Utku

Geçen hafta Azerbaycan-Gürcistan sınırında düşen askeri uçağımızla ilgili bir tanımı düzeltelim

Devamını Oku
22.11.2025
Türkiye’de şap hastalığı neden hâlâ bitmiyor? - Gülay Ertürk

Türkiye’de hayvancılığın en büyük sorunlarından biri, aradan geçen yüzyıllara rağmen hâlâ kontrol altına alınamayan şap hastalığıdır.

Devamını Oku
21.11.2025
‘Ot otlayanlar’dan bugüne - A. Celal Binzet

Günümüzün yakıcı sorunlarından birisi olan vergi, bozuk sistemin ana nedenlerinin başında geliyor.

Devamını Oku
21.11.2025
Bir döneğin anatomisi - Çiğdem Bayraktar Ör

Dün söylediğini bugün unutuyor; hayır, unutmuyor; “Dün söylediğini yutuyor”!

Devamını Oku
21.11.2025
Dünya Çocuk Hakları Günü - Recep Nas

Çocuk Haklarına İlişkin Sözleşme, 20 Kasım 1989 günü Birleşmiş Milletler’ce kabul edilmiş, 2 Eylül 1990’da yürürlüğe girmiştir.

Devamını Oku
20.11.2025
CHP'nin iktidar kurultayı - Ziya Yergök

Türkiye’nin kurucu ve birinci partisi, iktidarın en güçlü adayı CHP, 28- 30 Kasım tarihlerinde 39. olağan kurultayını yapacak.

Devamını Oku
20.11.2025
Güvenlik kültürü üzerine - Gazi Zorer

Ülkemizin büyük kısmı aktif deprem kuşağında ve sıklıkla depremi yaşıyoruz ama esaslı bir deprem master planımız yok.

Devamını Oku
19.11.2025
Kemalizm karşıtlığının maskesi - Tunay Şendal

Türkiye, 10 Kasım’ın manevi ağırlığı altında, Mustafa Kemal Atatürk’ün mirasına yönelik tartışmaların bir kez daha alevlendiği bir kırılma anına tanık olmuştur.

Devamını Oku
19.11.2025
Gözden gönüle akan bir aydın - Mücteba Binici

Veteriner hekim Nihat Köse ile ilk karşılaşmamız, 1988 yılının ağustos ayında Samsun Sahra Sıhhıye Askeri Okulu’nda başladı.

Devamını Oku
19.11.2025
İhanet ve gerçekler - Doğu Silahçıoğlu

1914-1918 Birinci Paylaşım Savaşı’nda İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan işgaline uğrayan Anadolu; Mustafa Kemal önderliğinde başlatılan Milli Mücadele ve Kurtuluş Savaşı döneminde, ardında yayılmacı sömürgecilerin ve Saray’ın durduğu ihanet dolu bir sürece sahne oldu.

Devamını Oku
18.11.2025
Kavramların sosyal yaşamdaki etkisi - İsmail Doğan

İnsanlık bir arada yaşamaya başladığı andan itibaren sosyalleşme doğal bir gereksinim olarak ortaya çıkmıştır.

Devamını Oku
18.11.2025
Masumiyet karinesi - Suna Türkoğlu

Hukuk devletinin vazgeçilmez unsurlarından biri olan “masumiyet karinesi” veya “suçsuzluk karinesi”, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 38’inci maddesinin dördüncü fıkrasında, “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz” hükmü ile pozitif hukukta da yer almaktadır.

Devamını Oku
17.11.2025
Çalışma yasalarında değişim gerekli mi? - Dr. Engin Ünsal

Yasalar da canlılar gibi zamanla yaşlanır ve işlevini yapamaz duruma gelir.

Devamını Oku
17.11.2025
KKTC 42 yaşında! - İhsan Tayhani

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulduğu 15 Kasım 1983’te dünyaya gelenler, şimdi 42 yaşındalar ve onlar, anne ve babalarından farklı olarak özgürlüklerinin güvencesi olan bir Cumhuriyetin kucağına doğdular.

Devamını Oku
15.11.2025
Erken yaşta okur yetiştirmek - Prof. Dr. Sedat Sever

Edebiyat yapıtları, Montaigne’in belirlemesiyle, “Bizim kendimizin dışına, ötemize gitmemize” kılavuz olan estetik birer uyarandır.

Devamını Oku
13.11.2025
Sosyalizm ve cumhuriyet - Kaan Eroğuz

Neoliberal küreselleşmenin 40 yılı aşkın sürede yarattığı tahribat...

Devamını Oku
13.11.2025
Hukuk devleti mi, yargı devleti mi? - Av. Erol Türk

Hukuk devleti herkesin, devleti yönetenlerin de hukuka bağlı olduğu, hukukun üstünlüğünü ve temel hak ve özgürlükleri güvence altına alan devlettir.

Devamını Oku
12.11.2025
Ankara Hukuk Fakültesi 100 yaşında - Av. Ahmet AKGÜL

5 Kasım 1925 tarihinde, ilk TBMM binasının toplantı salonunda yapılan törende Ankara’da leyli (yatılı) – nehari (gündüzlü) bir hukuk mektebi açılmıştı.

Devamını Oku
12.11.2025
Onlar daha çocuktu… - Şükrü KARAMAN

Kocaeli’nin Dilovası ilçesinde merdiven altı parfümeri imalathanesinde meydana gelen patlamada üçü çocuk altı emekçi...

Devamını Oku
12.11.2025
Efsanevi bir dönemin sonu - Doç. Dr. Hüner Tuncer

10 Kasım 1938 tarihi, tarihte hiç kuşkusuz bir dönüm noktasıdır! Bu tarihle birlikte Türkiye’de efsanevî bir dönem sona ermiştir. Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren gözlerini her gün yeni bir masala, gerçekleşmesi olanaksız gibi görünen yeni bir düşe açan Türk ulusu, bundan böyle hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağının ayırdına varmaya başlayacaktır.

Devamını Oku
11.11.2025