II. Dünya Savaşı’ndan çıkarılmayan dersler
Olaylar Ve Görüşler
Son Köşe Yazıları

II. Dünya Savaşı’ndan çıkarılmayan dersler

01.09.2019 07:30
Güncellenme:
Takip Et:

Rusya ve bazı diğer ülkelerin ABD ve birçok Avrupa ülkesiyle ilişkilerinin zarar gördüğü sistematik sorunların kökeninde ABD ve bazı Avrupa ülkelerinin kendilerini “istisnai” görmeleri, uydurulan medeni üstünlüklerine inanmaları gibi unsurlar yatmaktadır.

1 Eylül 2019 tarihinde Avrupa’nın birçok devleti ve genel olarak dünyanın tamamı için büyük bir felaket olan II. Dünya Savaşı’nın başlangıcının 80. yıldönümü anılacaktır. Bu savaşta hayatını kaybedenlere dair kuru istatistikler dahi tek başına insanları şoke etmektedir. Zira savaşta 26.6 milyonu SSCB vatandaşı olmak üzere 55 milyon insan öldü.
Dünya tarihi açısından 80 yıl uzun bir süre değildir. Ancak bu süre, öyle görülmektedir ki uluslararası topluluğun, daha doğrusu bir kısmının gerek II. Dünya Savaşı’nın trajedisinden gerekse daha sonra yaşanan Soğuk Savaş’tan hâlâ ders çıkaramadığını veya çıkarmak istemediğini anlamak için yeterli bir süredir.
Bu savaştan çıkarılması gereken en önemli dersler ise şunlar: Küresel hegemonya kurma çabasından, kendi sınırlı ölçekteki milli veya belirli blokların çıkarları için başkalarının güvenliği sayesinde kendi güvenliğini sağlama siyasetinden, bölücü ve belli devletleri uluslararası izolasyona sürükleme çabalarından, devletleri ve halkları karşı karşıya getirme gibi arsız jeopolitik metotlara başvurmaktan vazgeçmek gerekmektedir.
Benzer metotlar, II. Dünya Savaşı arifesinde de kullanılmıştır. Gizlilik damgası kaldırılan çok sayıda belge ile ispatlanmış gerçek olgular, dönemin Avrupa elitlerinin faşist Almanyası’nın saldırılarını kendilerinden uzaklaştırmak ve bu tehdidi başta Sovyet Rusya olmak üzere Doğu’ya doğru yönlendirmek için çaba sarf ettiklerini ortaya koymakta. Bu siyasetin sonucu 30 Eylül 1938’de Büyük Britanya ve Fransa hükümetlerinin Münih Anlaşması’nı (Çekoslovakya’nın Südet bölgesinin Almanya’ya ilhakına dair anlaşma) imzalamaları oldu.

Teklifler savsaklandı
Bu şartlarda Sovyet yönetimi yine de Varşova’nın katılımıyla, Londra ve Paris ile birlikte kolektif güvenlik sistemini oluşturma çabasından vazgeçmedi, Hitler ordusunun Mart 1939’da Çekoslovakya’yı işgalinden sonra böyle bir sisteme olan ihtiyaç daha da arttı. Paris ile Londra bizim ülkemizle yaptıkları müzakereleri sürüncemede bırakarak kolektif güvenlik sisteminin kurulmasına yönelik tekliflerimizi savsaklıyorlardı. Savaşın kaçınılmaz olduğunun artık iyice anlaşıldığı 1939 yılının ilkbaharında bu ülkeler kendilerinin savaşa dahil olmayacaklarını saf saf düşünerek ikili oynadılar ve Hitler’in saldırılarını Doğu’ya doğru yönlendirmeye çalıştılar.
Bir taraftan Sovyet-İngiliz- Fransız görüşmelerinin başarısızlığının tam olarak ortaya çıktığı ve İngiltere ile Fransa’nın Almanya ile yakınlaşması ihtimalinin daha fazla yükseldiği, diğer taraftan da SSCB ile militarist Japonya arasında askeri gerginliğin arttığı bir dönemde Moskova istisnai ve kendisi için pek istenmeyen diplomatik manevra yapmak zorunda kaldı. Kendi devletinin güvenliği düşüncesiyle hareket eden Sovyet hükümeti, Berlin tarafından teklif edilen görüşmelere 1939 yılının ağustos ayının başında olumlu cevap verdi ve 23 Ağustos günü o tarihe kadar Avrupa’nın birkaç devletinin yapmış olduğu gibi Saldırmazlık Anlaşması’nı imzaladı.

Kapılar açık
Molotov-Ribbentrop Paktı diye adlandırılan anlaşma daha sonraki tarihlerde spekülasyonlara ve bazı Batılı tarihçi ve siyasetçilerin suçlamalarına sebep oldu. Bunlar bir taraftan kendi tarihlerindeki utanç verici olayları silmek, diğer taraftan da Sovyetler Birliği’ni, daha sonrasında ise mirasçısı Rusya Federasyonu’nu karalamak için söz konusu anlaşmayı dönemin genel durumundan kopararak değerlendirmişlerdir. Bazıları ise daha da ileri giderek birçok kez SSCB’yi savaşın en önemli müsebbibi gibi olmasa da insanlık düşmanı olan faşistlerle aynı safa koyarak birçok kez saldırgan güç olarak yansıtmaya çalıştılar. Böyle “uzmanlara” hatırlatmak gerekir ki, Hitler Almanyası’nın bozguna uğratılması ve Avrupa ile dünyanın Nazi tehdidinden kurtarılmasında en önemli ve belirleyici katkıyı Rusya ve diğer eski Sovyet Cumhuriyetleri yapmıştır.
1980’li yılların sonunda, 1990’lı yılların başında Soğuk Savaş’ın ve onunla bağlantılı iki kutuplu amansız ideolojik mücadelenin sona ermesi, Avrupa ve dünyadaki düzenin yeniden yapılandırılması için ortak güvenlik ve geniş işbirliği temelinde eşi benzeri olmayan fırsatlar yaratmıştı. Bu bağlamda örneğin Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın siyasi-askeri kısmının güçlendirilmesi sayesinde Avrupa güvenliğinin yeni temellerinin oluşturulması çok mantıklı olabilirdi. Rusya konuyla ilgili çok sayıda teklif ve inisiyatifte bulunduğu gibi hâlâ da bu konuda kapıları açık tutmaktadır.
Batılı ortaklar, maalesef, başka bir yolu tercih ettiler ve NATO’nun Doğu’ya genişlemesi, Rusya’nın sınırlarına yakınlaşması gibi cepheleşme istikametinde hareket etmeyi seçtiler. Rusya’nın sınırlarında, eski Sovyet coğrafyasında istikrarsızlık noktaları oluşturmak için birbirinin ardından gelen adımlar atılmaktadır. Bu süreçte de çeşitli metotlara başvurmaktadırlar. “Renkli devrim” teknolojileri kullanılmakta, kukla liderler vasıtasıyla “dondurulmuş” sorunlar askeri yollarla canlandırılmaya çalışılmakta, anayasaya aykırı darbeler yaratılarak ve halkları Rusya ve Ruslarla, asırlara dayanan kardeşlik bağlarına sahip olan ülkelerde hükümetler veya ülkelerdeki birtakım gruplar Rusya karşıtlığına itilerek yeni krizler yaratılmaktadır. İşte bu tür senaryolar, Ağustos 2008’de Gürcistan’daki, 2013-2014 yıllarında Ukrayna’daki olaylara yol açtı.

Bilinçli çarpıtma
Bu arada Batılı liderler ve siyasi uzmanlar, bilerek olup bitenleri olduğundan tamamen başka türlü gösterip çarpıtarak yansıtmaktadırlar. Geniş ölçekte bilgi savaşı yürütülmekte, Rusya karşıtı isteri yaratılmakta, tek taraflı temelsiz ekonomik yaptırım mekanizması devreye sokulmaktadır. Rusya ile ilgili eski askeri gücünü ve SSCB’nin jeopolitik üstünlüğünü canlandıran saldırgan bir ülke imajı yaratılmaya çalışılmaktadır. Halbuki tüm dünyayı kontrol altında tutmak için geniş askeri üs ağını geliştiren ülke, Rusya değil ABD’dir. Her sene askeri ihtiyaçları için yıllık harcamaları artıran da Rusya değil de ABD ve NATO’dur. 2018’de ABD’nin silahlanmaya ayırdığı bütçe, Rusya’nınkinden 14 kat, NATO’nunki ise Rusya’nınkinden 20 kat fazlaydı.

Çıkış yolu
Washington on yıllar boyunca oluşturulan stratejik mahiyetteki silahları kontrol sisteminin tüm başlıca unsurlarını kırmak için planlı bir şekilde hareket etmektedir: ABD başta, 2002 yılında, Anti-Balistik Füze Anlaşması’ndan, şimdi de Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması’ndan çekildi. Bu tehlikeli adımları Amerikan resmi görevlilerinin nükleer silahları artırmaya yönelik açıklamaları takip etmektedir. ABD yönetiminin süresi 2021 yılının şubat ayında biten Nükleer Silahların İndirimi Anlaşması’nın (START) yürürlükte kalması için yapılması gereken görüşmeleri başlatmayı reddetmesini de yine aynı çerçevede değerlendirmek gerekmektedir.
Rusya ve bazı diğer ülkelerin ABD ve birçok Avrupa ülkesiyle ilişkilerinin zarar gördüğü sistematik sorunların kökeninde ABD ve bazı Avrupa ülkelerinin kendilerini “istisnai” görmeleri, uydurulan medeni üstünlüklerine inanmaları ve “geleneksel Batı demokratik değerlerini” eşsiz olarak değerlendirmeleri gibi unsurlar yatmaktadır. Bu çıkmaz sokaktan kurtuluş ise ancak diyaloğun II. Dünya Savaşı’ndan hemen sonra kurulan Birleşmiş Milletler Örgütü’nün de dayandığı uluslararası hukuk normları ve genel kabul gören prensipler temelinde yürütülmesi gerektiği anlayışının kavranmasıyla mümkün olabilecektir. Uzun vadeli başarı, yalnızca farklı kültürlerin karşılıklı saygı çerçevesinde işbirliği ve etkileşimine dayanan medeniyetlerin ortaklığı desteklendiği takdirde elde edilebilecektir.
Saygı çerçevesinde gelişen devletlerarası diyaloğun önemli örneklerinden birini günümüz Rus-Türk münasebetleri oluşturmaktadır. Zaman zaman bazı bölgesel sorunlarla ilgili farklı yaklaşımlar ve anlaşmazlıklar olduğunda bizim ülkelerimiz her zaman eşit haklı ve amaca uygun diyaloğa hazır olduklarını göstermekte, en zor meselelerde dahi ortak dil bulmaya çalışmaktadırlar.
Rusya kimse ile çatışmak istemiyor. Tam tersine biz ABD, NATO ve AB dahil olmak üzere bunu isteyen bütün taraflarla en geniş işbirliğini geliştirmek için hazırız. Rusya Federasyonu yönetimi bunu defalarca dile getirmiştir. Yeni ortak tehditler karşısında Avrupa-Atlantik ve Avrasya’da eşit, paylaşılmaz güvenlik mimarisini oluşturmaya yönelik ısrarcı çalışmalara ve bağımsız ülkelerin çok yönlü işbirliğine dönüş yapmak gerekmektedir.

Andrey Buravov
Rusya Federasyonu İstanbul Başkonsolosu

Yazarın Son Yazıları

Tek Çin ilkesi - Wei Xiaodong

Türkiye’de Çin’in Tayvan bölgesi yaygın olarak bilinse de bu bölgeye ilişkin tarihi ve siyasi bilgiler genellikle sınırlı kalmaktadır.

Devamını Oku
05.12.2025
İktidarın eğitimdeki U dönüşleri - Nazım Mutlu

Siyasal yaşamının toplamı çeyrek yüzyılı bulan iktidar partisinin kısa tarihi, sayısız U dönüşleriyle doludur.

Devamını Oku
03.12.2025
Cumhuriyete sahip çıkma konuşması: Atatürk’ün ‘Bursa Nutku’ - Hamdi Yaver Aktan

Mustafa Kemal Paşa, 3 Şubat 1933 akşamı İzmir Kordon’daki köşkte akşam yemeği sırasında Bursa’daki olayı öğrenir.

Devamını Oku
03.12.2025
Demokraside seçilenler özgür olmalı - Hüseyin Mert

Demokrasi; çağdaş yaşamın, mutluluğun, ekonomik kalkınmanın ve her türlü gelişmenin önkoşulu, altyapısı ve temelidir.

Devamını Oku
03.12.2025
Tekke ve zaviyelerin kapatılması - Doç. Dr. Hüner Tuncer

Tekkeler ve zaviyeler, İslamdaki tarikatların dinsel tören, toplantı ve eğitim yerleridir.

Devamını Oku
02.12.2025
Suyun akışını sürdürmek - Dr. Anıl Yıldırım Poyraz

“Su ateşe galiptir ancak bir kaba girerse ateş onu kaynatıp yok eder.” - Mevlana

Devamını Oku
02.12.2025
21.yüzyılda Türkiye’de sosyal demokrasi - Halil Sarıgöz

Sosyal demokrat partilerin tarihsel serüvenine baktığımızda, parti programlarının yalnızca birer teknik metin değil; toplumun yönünü, siyasal aklın niteliğini ve iktidar imgelemini belirleyen kurucu belgeler olduğunu görürüz.

Devamını Oku
01.12.2025
Gıda güvenliği sistemimiz alarm veriyor - Adnan Serpen

Gıda yaşam için olmazsa olmazdır ancak kirlenirse hastalığa, hatta ölüme bile neden olabilmektedir.

Devamını Oku
01.12.2025
Buğra Gökce, Silivri'den Cumhuriyet'e yazdı

Otuz altıncı pazar...

Devamını Oku
29.11.2025
İhanetin adı barış olamaz… - Erol Ertuğrul

Güzel yurdumuzda 23 yıldır uygulanan politikalarla, üniter devlet yapımıza ve Cumhuriyetimizin kuruluş anlayışına uymayan görüşler seslerini yükseltmeye başladı.

Devamını Oku
29.11.2025
İddianame hukukla bağlı mı? - Doğan Erkan

İmamoğlu iddianamesi başından beri hukuk dili yerine tercih edilen siyasal retoriğiyle, delil boşluğuyla, rivayet anlatımlarıyla tartışılıyor.

Devamını Oku
28.11.2025
İmralı ziyareti ve TBMM - Hüseyin Özkahraman

Türkiye’de “Kürt meselesi”, etnik kimlik tartışmalarını aşan; devlet-toplum ilişkilerini, siyasal katılım biçimlerini, demokratikleşme dinamiklerini ve meşruiyet tartışmalarını doğrudan etkileyen çok katmanlı bir olgudur.

Devamını Oku
28.11.2025
Seçimin sakatlanması - Cihangir Dumanlı

Anayasamızın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir devlettir.

Devamını Oku
27.11.2025
Kurucu felsefeye dönüş - Mehmet Tomanbay

Son açıklanan TÜİK verileri enflasyon, işsizlik ve derinleşen yoksulluğun gittikçe büyüyen sorunlar olduğunu göstermektedir.

Devamını Oku
27.11.2025
Düzensiz dünya nereye gidiyor? - Nejat Eslen

Yeni bin yılın ilk yüzyılının ilk çeyreği yakında bitecek.

Devamını Oku
26.11.2025
İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

Devamını Oku
26.11.2025
Eğitim sürecinde öğretme ve öğrenme - Cihat Karaali

Geçmişte eğitimciler yalnızca öğretmen değillerdi.

Devamını Oku
26.11.2025
Radbruch formülü ve Türkiye bağlamı - Başar Yaltı

Daha önce bu sütunlarda yayımlanan “Adaletsizliği Görmek” (Cumhuriyet, 07.11.2025) başlıklı yazımızda; adalete giden yolun adaletsizliği görmekten geçtiğini, bir hukuk düzeninde karar veren konumundaki tüm görevliler ile hukuk normlarını uygulayan tüm yetkililerin adaletsizliği görmek, önlemek ve adaleti yerine getirmekle görevli olduklarını, adaletsizliği görme yetisine sahip olmayanların yargıç ve savcı yapılmaması gerektiğini belirtmiştik.

Devamını Oku
25.11.2025
Türkiye Araf’ta - Gani Işık

Şimdilerde Türkiye’ye bir hal oldu; Cumhur İttifakı, İmralı ile hemhal oldu.

Devamını Oku
25.11.2025
Öğretmenim, canım benim! - Duran Güldemir

24 Kasım Öğretmenler Günü’nün anlamını ve önemini anlatmak için söylenecek çok söz var elbette ancak Ceyhun Atuf Kansu’nun “Dünyanın Bütün Çiçekleri” şiirinin bu dizeleri sanki bir başka söze gerek yoktur der gibi derin bir duygusallık içine sürüklemektedir bizi.

Devamını Oku
24.11.2025
Uçak kazasının düşündürdükleri... - Cumhur Utku

Geçen hafta Azerbaycan-Gürcistan sınırında düşen askeri uçağımızla ilgili bir tanımı düzeltelim

Devamını Oku
22.11.2025
‘Ot otlayanlar’dan bugüne - A. Celal Binzet

Günümüzün yakıcı sorunlarından birisi olan vergi, bozuk sistemin ana nedenlerinin başında geliyor.

Devamını Oku
21.11.2025
Bir döneğin anatomisi - Çiğdem Bayraktar Ör

Dün söylediğini bugün unutuyor; hayır, unutmuyor; “Dün söylediğini yutuyor”!

Devamını Oku
21.11.2025
Türkiye’de şap hastalığı neden hâlâ bitmiyor? - Gülay Ertürk

Türkiye’de hayvancılığın en büyük sorunlarından biri, aradan geçen yüzyıllara rağmen hâlâ kontrol altına alınamayan şap hastalığıdır.

Devamını Oku
21.11.2025
Dünya Çocuk Hakları Günü - Recep Nas

Çocuk Haklarına İlişkin Sözleşme, 20 Kasım 1989 günü Birleşmiş Milletler’ce kabul edilmiş, 2 Eylül 1990’da yürürlüğe girmiştir.

Devamını Oku
20.11.2025
CHP'nin iktidar kurultayı - Ziya Yergök

Türkiye’nin kurucu ve birinci partisi, iktidarın en güçlü adayı CHP, 28- 30 Kasım tarihlerinde 39. olağan kurultayını yapacak.

Devamını Oku
20.11.2025
Güvenlik kültürü üzerine - Gazi Zorer

Ülkemizin büyük kısmı aktif deprem kuşağında ve sıklıkla depremi yaşıyoruz ama esaslı bir deprem master planımız yok.

Devamını Oku
19.11.2025
Kemalizm karşıtlığının maskesi - Tunay Şendal

Türkiye, 10 Kasım’ın manevi ağırlığı altında, Mustafa Kemal Atatürk’ün mirasına yönelik tartışmaların bir kez daha alevlendiği bir kırılma anına tanık olmuştur.

Devamını Oku
19.11.2025
Gözden gönüle akan bir aydın - Mücteba Binici

Veteriner hekim Nihat Köse ile ilk karşılaşmamız, 1988 yılının ağustos ayında Samsun Sahra Sıhhıye Askeri Okulu’nda başladı.

Devamını Oku
19.11.2025
İhanet ve gerçekler - Doğu Silahçıoğlu

1914-1918 Birinci Paylaşım Savaşı’nda İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan işgaline uğrayan Anadolu; Mustafa Kemal önderliğinde başlatılan Milli Mücadele ve Kurtuluş Savaşı döneminde, ardında yayılmacı sömürgecilerin ve Saray’ın durduğu ihanet dolu bir sürece sahne oldu.

Devamını Oku
18.11.2025
Kavramların sosyal yaşamdaki etkisi - İsmail Doğan

İnsanlık bir arada yaşamaya başladığı andan itibaren sosyalleşme doğal bir gereksinim olarak ortaya çıkmıştır.

Devamını Oku
18.11.2025
Masumiyet karinesi - Suna Türkoğlu

Hukuk devletinin vazgeçilmez unsurlarından biri olan “masumiyet karinesi” veya “suçsuzluk karinesi”, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 38’inci maddesinin dördüncü fıkrasında, “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz” hükmü ile pozitif hukukta da yer almaktadır.

Devamını Oku
17.11.2025
Çalışma yasalarında değişim gerekli mi? - Dr. Engin Ünsal

Yasalar da canlılar gibi zamanla yaşlanır ve işlevini yapamaz duruma gelir.

Devamını Oku
17.11.2025
KKTC 42 yaşında! - İhsan Tayhani

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulduğu 15 Kasım 1983’te dünyaya gelenler, şimdi 42 yaşındalar ve onlar, anne ve babalarından farklı olarak özgürlüklerinin güvencesi olan bir Cumhuriyetin kucağına doğdular.

Devamını Oku
15.11.2025
Erken yaşta okur yetiştirmek - Prof. Dr. Sedat Sever

Edebiyat yapıtları, Montaigne’in belirlemesiyle, “Bizim kendimizin dışına, ötemize gitmemize” kılavuz olan estetik birer uyarandır.

Devamını Oku
13.11.2025
Sosyalizm ve cumhuriyet - Kaan Eroğuz

Neoliberal küreselleşmenin 40 yılı aşkın sürede yarattığı tahribat...

Devamını Oku
13.11.2025
Hukuk devleti mi, yargı devleti mi? - Av. Erol Türk

Hukuk devleti herkesin, devleti yönetenlerin de hukuka bağlı olduğu, hukukun üstünlüğünü ve temel hak ve özgürlükleri güvence altına alan devlettir.

Devamını Oku
12.11.2025
Ankara Hukuk Fakültesi 100 yaşında - Av. Ahmet AKGÜL

5 Kasım 1925 tarihinde, ilk TBMM binasının toplantı salonunda yapılan törende Ankara’da leyli (yatılı) – nehari (gündüzlü) bir hukuk mektebi açılmıştı.

Devamını Oku
12.11.2025
Onlar daha çocuktu… - Şükrü KARAMAN

Kocaeli’nin Dilovası ilçesinde merdiven altı parfümeri imalathanesinde meydana gelen patlamada üçü çocuk altı emekçi...

Devamını Oku
12.11.2025
Efsanevi bir dönemin sonu - Doç. Dr. Hüner Tuncer

10 Kasım 1938 tarihi, tarihte hiç kuşkusuz bir dönüm noktasıdır! Bu tarihle birlikte Türkiye’de efsanevî bir dönem sona ermiştir. Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren gözlerini her gün yeni bir masala, gerçekleşmesi olanaksız gibi görünen yeni bir düşe açan Türk ulusu, bundan böyle hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağının ayırdına varmaya başlayacaktır.

Devamını Oku
11.11.2025