Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Kamuda tasarruf ve verimlilik tartışması - İbrahim Berksoy
Bugüne dek yayımlanan “tasarruf
tedbirleri” genelgelerinin bir benzeri
daha geçtiğimiz günlerde cumhurbaşkanı
imzasıyla yayımlandı. Amaç hep aynı: “Kamu
kurum ve kuruluşlarının harcamalarında
tasarruf sağlanması, bürokratik işlemlerin
azaltılması ve kamu kaynaklarının etkili,
ekonomik ve verimli kullanımına ilişkin
tedbirlerin alınması.”
Bunca yıldır birbiri ardına benzer
genelgeler yayımlanıyor, kararlaştırılan
önlemlere uyulup uyulmadığının sıkı sıkıya
takip edileceği ilgililere bildiriliyor, ancak
alınan bunca önleme karşın belirtilen
amaca bir türlü ulaşılamıyor! Kararlaştırılan
önlemlere bakıldığında bunların
çoğunun zaten herhangi bir genelgeye
gerek kalmaksızın kamu hizmetlerinde
savurganlığın önlenmesi için alınması
gereken olağan önlemler olduğu görülür.
Alışılageldiği üzere bu tür tasarruf
önlemleri genelgelerinde benzer ifadeler
hep yer alır ama uygulanması neredeyse
olanaksızdır. Şöyle denilmiş genelgede:
“Kamu hizmetleri ve yatırım projeleri, bütçe
sınırları içinde kalınarak ayrılan kaynakların
üzerinde harcama yapılmasına yol açılmadan
azami tasarruf anlayışı içinde yürütülecek.
Yılı ve takip eden yılların bütçelerinde
ilave yük oluşturacak şekilde faaliyet
genişlemesine ve iş artışına gidilmeyecek.”
KIRILGAN ORTAMDA GÜVENCESİZ YAŞAMA
2021 yılında yine aynı cumhurbaşkanı tarafından yayımlanan “tasarruf tedbirleri” genelgesinde de (2012/14 nolu genelge) benzer ifadeler yer almaktaydı. Üretimin, yatırımın, istihdamın ciddi ölçüde gerilediği yüksek enflasyonist iktisadi ortamda; “bütçe sınırları içinde kalınarak” ve “bu yılın ve takip eden yılların bütçelerinde ilave yük oluşturmayacak” şekilde kamu hizmetleri ve yatırım projelerinin yürütülmesi olası mı? Eğer bu olası olsaydı en yakını 2021 yılında yayımlanan “tasarruf tedbirleri” genelgesi ve daha öncekiler bir işe yarar, bütçe açıklarına ve ek bütçe uygulamalarına başvurmadan belirtilen amaca ulaşılabilirdi.
Tasarruf ekonomide iki anlama gelir: Birisi tutumluluk. Tasarruf genelgesinin konusu bu; kamuda tutumluluk, yani savurganlıktan kaçınma. İkinci anlamı ise daha çok bankacılık sektöründe kullanıldığı biçimiyle para vb. biriktirme. Türkiye, kelimenin her iki anlamıyla da gelişmiş ekonomilerin bir hayli gerisinde. Hem oldukça savurgan bir ülkeyiz hem de ulusça milli gelir içerisinde tasarruf (birikim) oranımız oldukça düşük. Bir anlamda son derece kırılgan, güvencesiz bir yaşam sürüyoruz, geleceğimiz şimdiden ipotek altında!
Elbette ki kamuda savurganlık olmasın, tutumlu olunsun; çünkü kamu hizmetleri için harcanan para hepimizin parası. Ancak, savurganlığı önlemek amacıyla yayımlanan bu “tasarruf genelgeleri”, artık iyice gün yüzüne çıkmış savurganlıkların asıl nedenlerini gizleme aracına da dönüşmemeli.
UYGULANABİLİR STRATEJİLER
Bütçemiz bu yılın ilk dört ayında 700
milyar liraya yakın açık verdi. Yine ilk dört
ayda dış ticaret açığımız 30.2 milyar dolara
ulaştı. Bunları “normal” bulan, “başka
ülkelerde gayri safi milli hasılaya oranla bu
açıklar bizden daha yüksek” diyen bir Saray
idaresiyle kamuda savurganlık önlenemez!
Öte yandan kamuda savurganlığın
önlenmesi için yalnızca harcamaların
kısılması yetmez. Bununla birlikte
verimlilik artışına da gidilmesi
gerekir. Bunun için yapılacak ilk
iş; güncel veriler ışığında kamuda
verimlilik analizi yapıp verimlilik
artışıyla ilgili somut, uygulanabilir
stratejiler geliştirmektir.
Ülkemizde verimlilik ile ilgili
bilimsel çalışmalar 1940’lı
yıllara kadar gider. 1954’te
“Vekâletlerarası Prodüktivite
Komitesi” kurulur. Bu komite,
1965 yılında özel bir kanunla
kurulan Milli Prodüktivite
Merkezi’ne (MPM) dönüşür. Sonra
ne olur? 2011’de yayımlanan
bir kanun hükmünde kararnameyle (KHK)
Milli Prodüktivite Merkezi kapatılarak
“yerine” Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı
bünyesinde Verimlilik Genel Müdürlüğü
kurulur. 2011 yılında MPM’yi kapatan bir
“anlayış”tan verimlilik ile ilgili bilimsel
çalışmalar yapmasını, verimliliğin artırılması
yönünde etkin ve uygulanabilir stratejiler
geliştirmesini beklemek saflık olur.
Öyle bir iktisadi ve siyasi bunalım
döneminden geçiyoruz ki bu ağır bunalım
döneminin halk üzerindeki etkisini “dört
yıllık seçimsiz dönem” diyerek, “yeni
anayasa” diyerek, “siyasette yumuşama”
diyerek, “hem müzakere hem mücadele”
diyerek “hafife almak” hem doğru değildir,
hem de artık olası değildir.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
En Çok Okunan Haberler
- Op. Dr. Dericioğlu başında poşetle ölü bulundu
- Suriyeliler memleketine gidiyor
- 500 bin TL'nin aylık getirisi belli oldu
- Yaş sınırlaması Meclis’te
- Marmaray'da seferler durduruldu!
- Suriye'de herkesin konuştuğu ölüm listesi
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- Apple'dan 'şifre' talebine yanıt!
- Erdoğan'dan işgale 'isimsiz' tepki
- Suriye'nin yeni başbakanından ilk açıklama