Mavi Vatan ve Çevre Duyarlılığı - Cem GÜRDENİZ
Olaylar Ve Görüşler
Son Köşe Yazıları

Mavi Vatan ve Çevre Duyarlılığı - Cem GÜRDENİZ

09.06.2021 07:00
Güncellenme:
Takip Et:

2013 yılının ağustos ayı sonunda gazetelerde yer alan bir habere göre, üçüncü boğaz köprüsüne ÇED (Çevre Etki Değerlendirmesi) raporu zorunluluğu getirilmişti. Oysa hükümet o dönemde büyük projelerde ÇED zorunluluğunu kaldırmıştı. Peki nereden çıkmıştı bu ÇED raporu? Habere göre ihaleyi kazanan konsorsiyuma kredi verecek yabancı banka bu raporu istemişti. Bu son derece acıklı bir durumdu. Türkiye’de çevreye verilebilecek zararı yabancı bankalar görebiliyor ve aslında bir ülkenin tamamen egemenlik yetkisine giren çevre konusunda Raporun var mı” diye sorabiliyorlardı.

Bu rapora rağmen kuzey ormanlarında 13 milyon ağaç kesildi. Bugün de Kanal İstanbul’un çevreye vereceği zarar Türkiye’nin en seçkin ve yetkin bilim insanları ve STÖ’ler tarafından birçok kez açıklanmış olsa da projenin akışına hiçbir şekilde etki etmiyor.

MARMARA DENİZİ "BEN ÖLÜYORUM" DİYOR

Kamu ve doğa vicdanı tatmin olmasa bile doğaya büyük zararları olacak proje devam ediyor. Marmara Denizi, daha kanalla buluşmadan deniz salyası (müsilaj) üzerinden Ben ölüyorum” mesajını verse de TBMM’de çoğunluğun oyuyla müsilaj konusunun bile görüşülmesi reddediliyor.

Denizde petrol kirliliğinde yapılması gerekenlere benzer işlemler, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Deniz Kuvvetleri ve belediyeler ile acil müdahale planları paralelinde yapılması gerekirken işler Bu doğal bir olay’’ denerek neredeyse aylarca akışına bırakılıyor ve bakanlık ancak 6 Haziran 2021 tarihinde eylem planı açıklıyor.

Halbuki çevre konusu en az jeopolitik alan kadar önemli. Zaman çok önemli. Çevre kaybedildiğinde yaşamaya dair pek çok şeyi kaybediyoruz.

BEDELİ AĞIR OLDU

Türkiye denizdeki çevre konuları ile 80’li yıllarda gerçek anlamda tanışmaya başladı. İtalyan ticaret gemilerinin Karadeniz’e attığı zehirli atık varillerinin sahillerimize vurması ve medyanın da konuya geniş şekilde yer vermesiyle, deniz ve çevre konusu kitlelerin ilgi alanına girebildi.

Aynı yıllarda Haliç, İzmir Körfezi’nin doğu kısımları, Kadıköy Kurbağalıdere ve Ataköy gibi yerlere yakın oturanlar, özellikle lodoslu havalarda pis kokudan evlerinde oturamaz haldeydiler. Zira 80’li yıllara kadar belediyelerin arıtma tesisleri yoktu. Her türlü atık doğrudan denize veriliyordu. Marmara’yı düşünen kimse yoktu. Artan İstanbul nüfusu ile plastik, naylon ve türevleri ile alüminyum kola kutuları gibi bugünün endüstriyel çöpleri Marmara Denizini endüstriyel çöplük alanına dönüştürdü.

Mavi Vatanımız çevreyi bozarak sanayileşmenin bedelini ağır ödedi. Bugün de rant uğruna harcanmaya devam ediyor. 1915 yılında 230 çit balık olan Marmara’da bugün 52 çit balık var. Balıkların göç ve üreme merkezi olan Marmara’yı kaybettik. Bizans sikkelerinde palamut simgesi denizdeki bolluğu temsil ederdi. 20. yüzyıl başında İstanbul balık halinde on milyona yakın balık işlem görürdü.

"BU PROJEYİ DURDURUN!"

Bugün balıkçılar Marmara’da plastik atık çekiyor. Balıkçılarımızın da bu sonuçta rolü oldu. Kaçak ve yasak avlanma, trol çekme, stoklar bilinmeden hormonlu büyüyen av filosu ile neredeyse toplu katliama varan avlanma Marmara’yı yok etti.

İzmit Körfezi, Gemlik Körfezi ve Haliç’in sanayi atıkları ile İstanbul ve Kocaeli’nin kanalizasyonları yıllarca arıtılmadan Marmara’ya verildi. Bugün de Haliç’i temizlemek için bölgenin tüm kirli suları Ahırkapı açıklarında derin su deşarjı ile Karadeniz’e yönelik dip akıntısına karıştırılmak üzere Marmara’ya veriliyor. 2013 yılı baharında yok artık” denilecek boyutta bir çevre skandalı daha ortaya çıkmıştı.

Çınarcık açıklarındaki fay çukuruna Marmaray inşaatına ait 1 milyon ton hafriyat toprağının döküldüğü basında yer almıştı. Deniz dibindeki doğal dengeyi altüst edecek bu uygulamanın emrini verenler Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan onay almış mıydı? Bunları bilmiyoruz. Unutuldu gitti. Benzer şekilde bugün de Ergene Nehri suyunun Marmara’ya verilmesi projesi söz konusu. Denizbilimci Prof. Dr. Cemal Saydam haykırıyor, Bu projeyi durdurun” diye. Dinleyen olacak mı?

KESTİRİLEMEYEN ZARAR

Türkiye’de yılda kabaca 30 milyon metreküp sanayi atığı denizle buluşuyor. Belediyelerimizin yüzde 85’inin arıtma tesisi, 700 belediyenin de kanalizasyonu yok. Kıyılardaki belediyelerden arıtma tesisi olanlar ise nüfus artışına paralel kapasite artırımına kaynak bulamıyor. Bodrum, Göcek gibi yerlerde yaz aylarında kontrol edilemeyen atıklar denize verilirken Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 10 metrelik amatör denizci teknesine teknedeki 20 litre atık suyu denize verdiği için binlerce lira ceza kesebiliyor.

Kıyılara yakın maden ocakları ve Muğla’da Yeniköy, Kemerköy ve Yatağan’daki mevcut termik santralların soğutma sularının Gökova Körfezi’ne etkisi bile bilinmiyor. Bu tip termik santralların soğutma suları denizdeki doğal dengeyi bozuyor, yakılan kömürün oluşturduğu kükürt dioksit asitli yağmurlara neden olarak bitki örtüsünü öldürüyor. Mersin Akkuyu’da inşa edilecek nükleer santralın soğutma suyunun deniz suyunu ne kadar ısıtacağı ve bunun denizdeki canlı hayatı ne denli etkileyeceğini kamuoyu henüz bilmiyor.

Türkiye’nin sanayileşmesi ve kalkınması tabii ki hepimizin ortak hedefi ancak endüstriyel medeniyete erişim uğruna, torunlarımızın soluyacağı hava ile kullanacağı toprak ve denizin niteliklerini bozmak ne kadar adil?

TELAFİSİ YOK

Karadeniz’deki sahil otoyolunun ürettiği kurşun atıklarının denizdeki canlı hayata etkisini biliyor muyuz? İç ulaşımda yüzde 90 ağırlıkla kullanılan karayolunun neredeyse 7 kişiye bir otomobil düşürdüğü ortamda iklim değişikliğine ve küresel ısınmaya neden olan karbondioksit salınımlarının ülkemizde son 20 yılda neredeyse 1.5 kata yakın bir artış göstermesi halkımızı hiç mi ilgilendirmez?

ABD’deki Yale Üniversitesi’nin yaptığı bir çevre çalışmasına göre Türkiye 2013 yılında 132 ülke arasında çevresel sağlık ve ekosistem canlılığında 109’uncuydu. Bu ne demekti? Dünyanın en büyük 16’ncı ekonomisi olmak için zücaciye dükkânına girmiş bir fil gibi yıllarca ortalığı yakıp yıkmışız.

Başta Mavi Vatanımızı korumak için eylemci çevre bilincini geliştirmemiz ve idarenin hesap verebilirlik ve sorumluluk çerçevesinde hareket etmesini sağlamamız gerekir. Unutmayalım! Gelecek kuşaklara bırakabileceğimiz en büyük miras temiz ve sürdürülebilir doğadır. Jeopolitik kayıplar gibi doğa kayıplarının da telafisi olmaz.

AMİRAL CEM GÜRDENİZ


Yazarın Son Yazıları

Tek Çin ilkesi - Wei Xiaodong

Türkiye’de Çin’in Tayvan bölgesi yaygın olarak bilinse de bu bölgeye ilişkin tarihi ve siyasi bilgiler genellikle sınırlı kalmaktadır.

Devamını Oku
05.12.2025
İktidarın eğitimdeki U dönüşleri - Nazım Mutlu

Siyasal yaşamının toplamı çeyrek yüzyılı bulan iktidar partisinin kısa tarihi, sayısız U dönüşleriyle doludur.

Devamını Oku
03.12.2025
Cumhuriyete sahip çıkma konuşması: Atatürk’ün ‘Bursa Nutku’ - Hamdi Yaver Aktan

Mustafa Kemal Paşa, 3 Şubat 1933 akşamı İzmir Kordon’daki köşkte akşam yemeği sırasında Bursa’daki olayı öğrenir.

Devamını Oku
03.12.2025
Demokraside seçilenler özgür olmalı - Hüseyin Mert

Demokrasi; çağdaş yaşamın, mutluluğun, ekonomik kalkınmanın ve her türlü gelişmenin önkoşulu, altyapısı ve temelidir.

Devamını Oku
03.12.2025
Tekke ve zaviyelerin kapatılması - Doç. Dr. Hüner Tuncer

Tekkeler ve zaviyeler, İslamdaki tarikatların dinsel tören, toplantı ve eğitim yerleridir.

Devamını Oku
02.12.2025
Suyun akışını sürdürmek - Dr. Anıl Yıldırım Poyraz

“Su ateşe galiptir ancak bir kaba girerse ateş onu kaynatıp yok eder.” - Mevlana

Devamını Oku
02.12.2025
21.yüzyılda Türkiye’de sosyal demokrasi - Halil Sarıgöz

Sosyal demokrat partilerin tarihsel serüvenine baktığımızda, parti programlarının yalnızca birer teknik metin değil; toplumun yönünü, siyasal aklın niteliğini ve iktidar imgelemini belirleyen kurucu belgeler olduğunu görürüz.

Devamını Oku
01.12.2025
Gıda güvenliği sistemimiz alarm veriyor - Adnan Serpen

Gıda yaşam için olmazsa olmazdır ancak kirlenirse hastalığa, hatta ölüme bile neden olabilmektedir.

Devamını Oku
01.12.2025
Buğra Gökce, Silivri'den Cumhuriyet'e yazdı

Otuz altıncı pazar...

Devamını Oku
29.11.2025
İhanetin adı barış olamaz… - Erol Ertuğrul

Güzel yurdumuzda 23 yıldır uygulanan politikalarla, üniter devlet yapımıza ve Cumhuriyetimizin kuruluş anlayışına uymayan görüşler seslerini yükseltmeye başladı.

Devamını Oku
29.11.2025
İddianame hukukla bağlı mı? - Doğan Erkan

İmamoğlu iddianamesi başından beri hukuk dili yerine tercih edilen siyasal retoriğiyle, delil boşluğuyla, rivayet anlatımlarıyla tartışılıyor.

Devamını Oku
28.11.2025
İmralı ziyareti ve TBMM - Hüseyin Özkahraman

Türkiye’de “Kürt meselesi”, etnik kimlik tartışmalarını aşan; devlet-toplum ilişkilerini, siyasal katılım biçimlerini, demokratikleşme dinamiklerini ve meşruiyet tartışmalarını doğrudan etkileyen çok katmanlı bir olgudur.

Devamını Oku
28.11.2025
Seçimin sakatlanması - Cihangir Dumanlı

Anayasamızın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir devlettir.

Devamını Oku
27.11.2025
Kurucu felsefeye dönüş - Mehmet Tomanbay

Son açıklanan TÜİK verileri enflasyon, işsizlik ve derinleşen yoksulluğun gittikçe büyüyen sorunlar olduğunu göstermektedir.

Devamını Oku
27.11.2025
Düzensiz dünya nereye gidiyor? - Nejat Eslen

Yeni bin yılın ilk yüzyılının ilk çeyreği yakında bitecek.

Devamını Oku
26.11.2025
İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

Devamını Oku
26.11.2025
Eğitim sürecinde öğretme ve öğrenme - Cihat Karaali

Geçmişte eğitimciler yalnızca öğretmen değillerdi.

Devamını Oku
26.11.2025
Radbruch formülü ve Türkiye bağlamı - Başar Yaltı

Daha önce bu sütunlarda yayımlanan “Adaletsizliği Görmek” (Cumhuriyet, 07.11.2025) başlıklı yazımızda; adalete giden yolun adaletsizliği görmekten geçtiğini, bir hukuk düzeninde karar veren konumundaki tüm görevliler ile hukuk normlarını uygulayan tüm yetkililerin adaletsizliği görmek, önlemek ve adaleti yerine getirmekle görevli olduklarını, adaletsizliği görme yetisine sahip olmayanların yargıç ve savcı yapılmaması gerektiğini belirtmiştik.

Devamını Oku
25.11.2025
Türkiye Araf’ta - Gani Işık

Şimdilerde Türkiye’ye bir hal oldu; Cumhur İttifakı, İmralı ile hemhal oldu.

Devamını Oku
25.11.2025
Öğretmenim, canım benim! - Duran Güldemir

24 Kasım Öğretmenler Günü’nün anlamını ve önemini anlatmak için söylenecek çok söz var elbette ancak Ceyhun Atuf Kansu’nun “Dünyanın Bütün Çiçekleri” şiirinin bu dizeleri sanki bir başka söze gerek yoktur der gibi derin bir duygusallık içine sürüklemektedir bizi.

Devamını Oku
24.11.2025
Uçak kazasının düşündürdükleri... - Cumhur Utku

Geçen hafta Azerbaycan-Gürcistan sınırında düşen askeri uçağımızla ilgili bir tanımı düzeltelim

Devamını Oku
22.11.2025
‘Ot otlayanlar’dan bugüne - A. Celal Binzet

Günümüzün yakıcı sorunlarından birisi olan vergi, bozuk sistemin ana nedenlerinin başında geliyor.

Devamını Oku
21.11.2025
Bir döneğin anatomisi - Çiğdem Bayraktar Ör

Dün söylediğini bugün unutuyor; hayır, unutmuyor; “Dün söylediğini yutuyor”!

Devamını Oku
21.11.2025
Türkiye’de şap hastalığı neden hâlâ bitmiyor? - Gülay Ertürk

Türkiye’de hayvancılığın en büyük sorunlarından biri, aradan geçen yüzyıllara rağmen hâlâ kontrol altına alınamayan şap hastalığıdır.

Devamını Oku
21.11.2025
Dünya Çocuk Hakları Günü - Recep Nas

Çocuk Haklarına İlişkin Sözleşme, 20 Kasım 1989 günü Birleşmiş Milletler’ce kabul edilmiş, 2 Eylül 1990’da yürürlüğe girmiştir.

Devamını Oku
20.11.2025
CHP'nin iktidar kurultayı - Ziya Yergök

Türkiye’nin kurucu ve birinci partisi, iktidarın en güçlü adayı CHP, 28- 30 Kasım tarihlerinde 39. olağan kurultayını yapacak.

Devamını Oku
20.11.2025
Güvenlik kültürü üzerine - Gazi Zorer

Ülkemizin büyük kısmı aktif deprem kuşağında ve sıklıkla depremi yaşıyoruz ama esaslı bir deprem master planımız yok.

Devamını Oku
19.11.2025
Kemalizm karşıtlığının maskesi - Tunay Şendal

Türkiye, 10 Kasım’ın manevi ağırlığı altında, Mustafa Kemal Atatürk’ün mirasına yönelik tartışmaların bir kez daha alevlendiği bir kırılma anına tanık olmuştur.

Devamını Oku
19.11.2025
Gözden gönüle akan bir aydın - Mücteba Binici

Veteriner hekim Nihat Köse ile ilk karşılaşmamız, 1988 yılının ağustos ayında Samsun Sahra Sıhhıye Askeri Okulu’nda başladı.

Devamını Oku
19.11.2025
İhanet ve gerçekler - Doğu Silahçıoğlu

1914-1918 Birinci Paylaşım Savaşı’nda İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan işgaline uğrayan Anadolu; Mustafa Kemal önderliğinde başlatılan Milli Mücadele ve Kurtuluş Savaşı döneminde, ardında yayılmacı sömürgecilerin ve Saray’ın durduğu ihanet dolu bir sürece sahne oldu.

Devamını Oku
18.11.2025
Kavramların sosyal yaşamdaki etkisi - İsmail Doğan

İnsanlık bir arada yaşamaya başladığı andan itibaren sosyalleşme doğal bir gereksinim olarak ortaya çıkmıştır.

Devamını Oku
18.11.2025
Masumiyet karinesi - Suna Türkoğlu

Hukuk devletinin vazgeçilmez unsurlarından biri olan “masumiyet karinesi” veya “suçsuzluk karinesi”, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 38’inci maddesinin dördüncü fıkrasında, “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz” hükmü ile pozitif hukukta da yer almaktadır.

Devamını Oku
17.11.2025
Çalışma yasalarında değişim gerekli mi? - Dr. Engin Ünsal

Yasalar da canlılar gibi zamanla yaşlanır ve işlevini yapamaz duruma gelir.

Devamını Oku
17.11.2025
KKTC 42 yaşında! - İhsan Tayhani

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulduğu 15 Kasım 1983’te dünyaya gelenler, şimdi 42 yaşındalar ve onlar, anne ve babalarından farklı olarak özgürlüklerinin güvencesi olan bir Cumhuriyetin kucağına doğdular.

Devamını Oku
15.11.2025
Erken yaşta okur yetiştirmek - Prof. Dr. Sedat Sever

Edebiyat yapıtları, Montaigne’in belirlemesiyle, “Bizim kendimizin dışına, ötemize gitmemize” kılavuz olan estetik birer uyarandır.

Devamını Oku
13.11.2025
Sosyalizm ve cumhuriyet - Kaan Eroğuz

Neoliberal küreselleşmenin 40 yılı aşkın sürede yarattığı tahribat...

Devamını Oku
13.11.2025
Hukuk devleti mi, yargı devleti mi? - Av. Erol Türk

Hukuk devleti herkesin, devleti yönetenlerin de hukuka bağlı olduğu, hukukun üstünlüğünü ve temel hak ve özgürlükleri güvence altına alan devlettir.

Devamını Oku
12.11.2025
Ankara Hukuk Fakültesi 100 yaşında - Av. Ahmet AKGÜL

5 Kasım 1925 tarihinde, ilk TBMM binasının toplantı salonunda yapılan törende Ankara’da leyli (yatılı) – nehari (gündüzlü) bir hukuk mektebi açılmıştı.

Devamını Oku
12.11.2025
Onlar daha çocuktu… - Şükrü KARAMAN

Kocaeli’nin Dilovası ilçesinde merdiven altı parfümeri imalathanesinde meydana gelen patlamada üçü çocuk altı emekçi...

Devamını Oku
12.11.2025
Efsanevi bir dönemin sonu - Doç. Dr. Hüner Tuncer

10 Kasım 1938 tarihi, tarihte hiç kuşkusuz bir dönüm noktasıdır! Bu tarihle birlikte Türkiye’de efsanevî bir dönem sona ermiştir. Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren gözlerini her gün yeni bir masala, gerçekleşmesi olanaksız gibi görünen yeni bir düşe açan Türk ulusu, bundan böyle hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağının ayırdına varmaya başlayacaktır.

Devamını Oku
11.11.2025