Sanayi Devrimi ve Büyük Britanya’nın hegemonyası - İlker Başbuğ
Olaylar Ve Görüşler
Son Köşe Yazıları

Sanayi Devrimi ve Büyük Britanya’nın hegemonyası - İlker Başbuğ

14.07.2025 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

Image

İngiliz mucit ve girişimci Thomas Savery 1698’de basit bir buhar makinesi yapıp patentini almıştı. 1710’da Thomas Newcomen’in icat ettiği makine kömür ocaklarında kullanıldı. Britanya İmparatorluğu’nda Sanayi Devrimi’ni başlatan asıl olay ise James Watt’ın 1763-75’te kömür tüketimini yüzde 75 azaltan etkin bir buharlı makine geliştirmesiyle ve bu makinelerin sanayinin çeşitli alanlarında yaygın kullanılmasıydı.

1800’de bütün Avrupa’nın dünya imalatı içindeki payı yüzde 28.1’ken Birleşik Krallık yüzde 4.3’lük bir paya sahipti. 1880’lerde Avrupa’nın payı yüzde 61.3’e, Birleşik Krallık payı da yüzde 22.9’a yükselmişti. En çok zarar gören ülkelerin başında Hindistan ile Çin geliyordu. 1800’de Hindistan’ın payı yüzde 19.7, Çin’in ise yüzde 33.3 idi. 1880’de Hindistan’ın payı yüzde 2.8’e, Çin’in payı da yüzde 12.5’e düşmüştü. Hindistan ve Çin, Lancashire tekstil fabrikalarının daha ucuz ve daha nitelikli ürünleri geleneksel pazarlarına sokulduğu için, bu ülkeler ekonomik rekabetin dışında kaldılar. Britanya İmparatorluğu’nun milli hasılası 19. yüzyılda neredeyse 14 kat arttı.

Sanayileşme buhar makinesinin canlı güç kaynaklarının yerine konulmasıydı. 1820’lerde buharla çalışan birkaç dokuma tezgâhı işleten kişi, elle çalışan bir kimsenin ürettiğinin 20 katını üretebiliyor, buharla çalışan bir iplik eğirme (çıkrık) makinesinin kapasitesi bir elle çalışan bir çıkrığın kapasitesinin 100 katını üretebiliyordu.

1860’larında Birleşik Krallık dünya demir üretiminin yüzde 53’ünü, kömür ve linyit üretiminin de yüzde 50’sini gerçekleştiriyordu. Avrupa nüfusunun yüzde 10’una eşit bir nüfusla, modern sanayi kollarında dünya potansiyelinin yüzde 40-45’ine sahipti.

DONANMA VE TİCARET

İngiltere’nin bu başarısının arkasında yatan nedenler nelerdi? Bu sorunun ilk yanıtı, Britanya İmparatorluğu’nun siyasal ve hukuksal yapısında yatmaktadır. İngiltere Kralı John 15 Haziran 1215’te imzaladığı Magna Carta (Büyük Özgürlükler Şartı) ile kendi yetkililerini sınırlandırırken halkın bazı özgürlüklerini güvence altına alıyordu.

İngiltere’de 1689 “Haklar Bildirgesi” ile de özel mülkiyet kabul edilmişti. Bu aslında büyük bir devrimdi. İngiltere’de 1694’te merkez bankası kurulmuştu. Neticede, Britanya İmparatorluğu 17. yüzyılda parlamentonun kontrolünde olan bir monarşik yapı ile yönetiliyordu.

İngiltere’de 17. yüzyılda yaşanan bu devrimler diğer Avrupa ülkelerine 19. yüzyılın sonuna doğru gelecekti. Bu nedenle İngiltere o günün şartları içinde sahip olduğu demokrasi, hukukun üstünlüğü ve kurumsallaşma açısından Sanayi Devrimi’ne hazır durumdaydı.

Bu genel tespitin dışında, elbette Britanya İmparatorluğu’nun Sanayi Devrimi ile kazandığı başarı üç temel noktaya dayanıyordu. Bunlar; “donanma”, “ticaret” ve “sömürgeler” idi.

İngiltere’nin jeopolitik konumu ona büyük bir avantaj sağlıyordu. İngiliz hükümetleri deniz ticaretinin önemini görmüşlerdi. 18. yüzyıldan itibaren ulusal zenginliği artıran en büyük etkenin denizaşırı ticaret olduğu daha iyi anlaşılmıştı. Britanya gemiciliği ve gemi yapımını özendiriyordu.

1790’da Avrupa ülkelerinin donanmalarının sayısal büyüklüğü şöyleydi: Britanya 195, Fransa 81, Rusya 67, İspanya 72, Danimarka 38, Hollanda Cumhuriyeti 44 ve İsveç 27 gemiye sahipti.

İngiltere denizlerde rakip tanımıyordu. Donanmanın dünya denizlerindeki egemenliği, ekonomik sistemin varlığı için yaşamsaldı. Ayrıca, dünya ticaret gemilerinin üçte birinden fazlası da İngiliz bayrağı taşıyordu.

Image

(1637’de tartışmalı “Gemi Parası” vergisiyle inşa edilen “The Sovereign of the Seas” adlı İngiliz kraliyet gemisinin renklendirilmiş gravürü, Greenwich Ulusal Denizcilik Müzesi)

SÖMÜRGECİLİK VE JEOPOLİTİK KONUM

Britanya İmparatorluğu’nun bu dönemde “sonsuz barış” politikasına bağımlı olarak hareket etmesi ve savunma giderlerini de kısması gerçekten ilginçtir. Savunma giderleri 1840’larda 15 milyon sterlin iken bu rakam 1860’larda 27 milyon sterlinin üzerine çıkmadı. Aynı yılda İngiltere’nin GSMH’si yaklaşık bir milyar sterlindi.

Dolayısıyla İngiltere 19. yüzyılın başından ortasına kadar farklı bir güç odağı olarak dünya hegemonyasına doğru ilerliyordu. İngiltere deniz gücü egemenliği, mali kredi, ticari bilgi ve beceri ile ittifak diplomasi unsurlarını ustaca birleştirdiği için 1815’e gelindiğinde zaten dikkat çekici ölçüde global üstünlük sağlamıştı.

Britanya İmparatorluğu’nun global bir deniz gücüne, ticarete dayalı global bir ekonomiye sahip olması yanında, onu güçlü kılan üçüncü unsur ise bir sömürge imparatorluğu olmasıydı. Sömürgeler yalnızca İngiliz ürünlerine çıkış kapısı olarak kalmadı, şeker, tütün, pamuklu bez gibi çok değerli maddelere de ulaşmayı sağladı. Kölelerin şeker, tütün ve pamuk plantasyonlarında çok ağır şartlarda çalıştırılması hiç tartışmasız insanlık dışıydı.

İmparatorluk 1815-1865 arası yılda 100 bin mil kare oranında genişliyordu. Singapur, Aden, Hong Kong, Lagos gibi yerler stratejik ve ticari amaçlarla alınmıştı. Güney Afrika bozkırları, Kanada çayırlıkları ve Avustralya’nın tenha kırları “beyaz göçmenler” aracılığıyla elde edilmişti. Yerli halkın direnmesi İngiltere’den ya da Hindistan’dan getirilen askerlerle bastırılıyordu. Britanya İmparatorluğu jeopolitik konumunun kendisine sağladığı avantajları usta bir diploması yeteneği ile kullanarak 17. yüzyılda ülke rejimini parlamenter bir meclisin kontrol ettiği monarşiye dönüştürerek ve güçlü bir mali sistem kurarak hem Sanayi Devrimi’ne beşiklik yaptı hem de bu devrimin sonunda 19. yüzyılda dünyada İngiliz hegemonyasını oluşturdu. İngiltere’nin dünya hegemonyası neredeyse 1. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar devam etti. Britanya ekonomisi savaş süresince yapılan askeri harcamaları taşıyamadı ve imparatorluk ekonomik çöküşe geçti.

TEK KUTUPLU DÜNYAYA DÖNÜŞME

Daha sonra, Britanya İmparatorluğu’nun yerini yalnız ekonomik ve teknolojik güce değil, aynı zamanda askeri güce de dayandıran Amerika Birleşik Devletleri aldı. ABD’nin dünya üzerindeki ekonomik, teknolojik ve askeri hegemonyası daha ne kadar sürecek?

Paul Kennedy’nin “Büyük Güçlerin Yükseliş ve Çöküşleri” isimli kitabında önemli bir tespiti var: “Askeri güce destek sağlamak için çoğu kez zenginliğe erişmeye ve onu korumak için de çoğu kez askeri güce gereksinim olur. Ancak, devlet kaynaklarının çok büyük bir bölümü varlık yaratmak amacından uzaklaştırılıp askeri amaçlara ayrılırsa, o zaman böyle bir şeyin uzun vadede ulusal gücün zayıflamasına yol açma ihtimali vardır.” Bu teorinin gerçeğe dönüşmesi, 1991’de Sovyetler Birliği’nin çöküşü ile görüldü. Dünya çift kutupluluktan neredeyse tek kutuplu bir hale dönüşmüştü.

21. yüzyılın ilk çeyreğini tamamladığımız bugünlerde, dünya ülkelerinin inanılmaz boyutlarda silahlanma çabaları içine girmesi hem düşündürücü hem de dehşet vericidir. Başını ABD, Çin ve Rusya’nın çektiği ve Avrupa ülkelerinin de onlara ayak uydurmaya çalıştığı bir ortamda “savunma harcamaları”nın büyük boyutlarda artırılmasının nereye varacağı ve ne sonuçları doğuracağını bugünden kestirebilmek pek de kolay değil.

Yapay zekâ ile ilgili gelişmeler, 21. yüzyılın ilk çeyreğine damgasını vurdu. 18. yüzyılda Sanayi Devrimi’nin yarattığı etkiye benzer bir durumun, günümüzde yapay zekânın yaratması bir olasılık. Yapay zekâ konusunda önemli olan, “kontrollü” bir gelişim programının uygulanmasıdır. Büyük güçler arasında, özellikle güvenlik alanlarını etkileyecek, kontrol dışı büyük rekabetin nasıl sonuçlanacağı ve ne gibi sonuçlar doğurabileceği de düşünülürse, dünyanın geleceği “güvenlik açısı”ndan pek parlak görünmüyor.

Yazarın Son Yazıları

Tek Çin ilkesi - Wei Xiaodong

Türkiye’de Çin’in Tayvan bölgesi yaygın olarak bilinse de bu bölgeye ilişkin tarihi ve siyasi bilgiler genellikle sınırlı kalmaktadır.

Devamını Oku
05.12.2025
İktidarın eğitimdeki U dönüşleri - Nazım Mutlu

Siyasal yaşamının toplamı çeyrek yüzyılı bulan iktidar partisinin kısa tarihi, sayısız U dönüşleriyle doludur.

Devamını Oku
03.12.2025
Cumhuriyete sahip çıkma konuşması: Atatürk’ün ‘Bursa Nutku’ - Hamdi Yaver Aktan

Mustafa Kemal Paşa, 3 Şubat 1933 akşamı İzmir Kordon’daki köşkte akşam yemeği sırasında Bursa’daki olayı öğrenir.

Devamını Oku
03.12.2025
Demokraside seçilenler özgür olmalı - Hüseyin Mert

Demokrasi; çağdaş yaşamın, mutluluğun, ekonomik kalkınmanın ve her türlü gelişmenin önkoşulu, altyapısı ve temelidir.

Devamını Oku
03.12.2025
Tekke ve zaviyelerin kapatılması - Doç. Dr. Hüner Tuncer

Tekkeler ve zaviyeler, İslamdaki tarikatların dinsel tören, toplantı ve eğitim yerleridir.

Devamını Oku
02.12.2025
Suyun akışını sürdürmek - Dr. Anıl Yıldırım Poyraz

“Su ateşe galiptir ancak bir kaba girerse ateş onu kaynatıp yok eder.” - Mevlana

Devamını Oku
02.12.2025
21.yüzyılda Türkiye’de sosyal demokrasi - Halil Sarıgöz

Sosyal demokrat partilerin tarihsel serüvenine baktığımızda, parti programlarının yalnızca birer teknik metin değil; toplumun yönünü, siyasal aklın niteliğini ve iktidar imgelemini belirleyen kurucu belgeler olduğunu görürüz.

Devamını Oku
01.12.2025
Gıda güvenliği sistemimiz alarm veriyor - Adnan Serpen

Gıda yaşam için olmazsa olmazdır ancak kirlenirse hastalığa, hatta ölüme bile neden olabilmektedir.

Devamını Oku
01.12.2025
Buğra Gökce, Silivri'den Cumhuriyet'e yazdı

Otuz altıncı pazar...

Devamını Oku
29.11.2025
İhanetin adı barış olamaz… - Erol Ertuğrul

Güzel yurdumuzda 23 yıldır uygulanan politikalarla, üniter devlet yapımıza ve Cumhuriyetimizin kuruluş anlayışına uymayan görüşler seslerini yükseltmeye başladı.

Devamını Oku
29.11.2025
İddianame hukukla bağlı mı? - Doğan Erkan

İmamoğlu iddianamesi başından beri hukuk dili yerine tercih edilen siyasal retoriğiyle, delil boşluğuyla, rivayet anlatımlarıyla tartışılıyor.

Devamını Oku
28.11.2025
İmralı ziyareti ve TBMM - Hüseyin Özkahraman

Türkiye’de “Kürt meselesi”, etnik kimlik tartışmalarını aşan; devlet-toplum ilişkilerini, siyasal katılım biçimlerini, demokratikleşme dinamiklerini ve meşruiyet tartışmalarını doğrudan etkileyen çok katmanlı bir olgudur.

Devamını Oku
28.11.2025
Seçimin sakatlanması - Cihangir Dumanlı

Anayasamızın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir devlettir.

Devamını Oku
27.11.2025
Kurucu felsefeye dönüş - Mehmet Tomanbay

Son açıklanan TÜİK verileri enflasyon, işsizlik ve derinleşen yoksulluğun gittikçe büyüyen sorunlar olduğunu göstermektedir.

Devamını Oku
27.11.2025
Düzensiz dünya nereye gidiyor? - Nejat Eslen

Yeni bin yılın ilk yüzyılının ilk çeyreği yakında bitecek.

Devamını Oku
26.11.2025
İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

Devamını Oku
26.11.2025
Eğitim sürecinde öğretme ve öğrenme - Cihat Karaali

Geçmişte eğitimciler yalnızca öğretmen değillerdi.

Devamını Oku
26.11.2025
Radbruch formülü ve Türkiye bağlamı - Başar Yaltı

Daha önce bu sütunlarda yayımlanan “Adaletsizliği Görmek” (Cumhuriyet, 07.11.2025) başlıklı yazımızda; adalete giden yolun adaletsizliği görmekten geçtiğini, bir hukuk düzeninde karar veren konumundaki tüm görevliler ile hukuk normlarını uygulayan tüm yetkililerin adaletsizliği görmek, önlemek ve adaleti yerine getirmekle görevli olduklarını, adaletsizliği görme yetisine sahip olmayanların yargıç ve savcı yapılmaması gerektiğini belirtmiştik.

Devamını Oku
25.11.2025
Türkiye Araf’ta - Gani Işık

Şimdilerde Türkiye’ye bir hal oldu; Cumhur İttifakı, İmralı ile hemhal oldu.

Devamını Oku
25.11.2025
Öğretmenim, canım benim! - Duran Güldemir

24 Kasım Öğretmenler Günü’nün anlamını ve önemini anlatmak için söylenecek çok söz var elbette ancak Ceyhun Atuf Kansu’nun “Dünyanın Bütün Çiçekleri” şiirinin bu dizeleri sanki bir başka söze gerek yoktur der gibi derin bir duygusallık içine sürüklemektedir bizi.

Devamını Oku
24.11.2025
Uçak kazasının düşündürdükleri... - Cumhur Utku

Geçen hafta Azerbaycan-Gürcistan sınırında düşen askeri uçağımızla ilgili bir tanımı düzeltelim

Devamını Oku
22.11.2025
‘Ot otlayanlar’dan bugüne - A. Celal Binzet

Günümüzün yakıcı sorunlarından birisi olan vergi, bozuk sistemin ana nedenlerinin başında geliyor.

Devamını Oku
21.11.2025
Bir döneğin anatomisi - Çiğdem Bayraktar Ör

Dün söylediğini bugün unutuyor; hayır, unutmuyor; “Dün söylediğini yutuyor”!

Devamını Oku
21.11.2025
Türkiye’de şap hastalığı neden hâlâ bitmiyor? - Gülay Ertürk

Türkiye’de hayvancılığın en büyük sorunlarından biri, aradan geçen yüzyıllara rağmen hâlâ kontrol altına alınamayan şap hastalığıdır.

Devamını Oku
21.11.2025
Dünya Çocuk Hakları Günü - Recep Nas

Çocuk Haklarına İlişkin Sözleşme, 20 Kasım 1989 günü Birleşmiş Milletler’ce kabul edilmiş, 2 Eylül 1990’da yürürlüğe girmiştir.

Devamını Oku
20.11.2025
CHP'nin iktidar kurultayı - Ziya Yergök

Türkiye’nin kurucu ve birinci partisi, iktidarın en güçlü adayı CHP, 28- 30 Kasım tarihlerinde 39. olağan kurultayını yapacak.

Devamını Oku
20.11.2025
Güvenlik kültürü üzerine - Gazi Zorer

Ülkemizin büyük kısmı aktif deprem kuşağında ve sıklıkla depremi yaşıyoruz ama esaslı bir deprem master planımız yok.

Devamını Oku
19.11.2025
Kemalizm karşıtlığının maskesi - Tunay Şendal

Türkiye, 10 Kasım’ın manevi ağırlığı altında, Mustafa Kemal Atatürk’ün mirasına yönelik tartışmaların bir kez daha alevlendiği bir kırılma anına tanık olmuştur.

Devamını Oku
19.11.2025
Gözden gönüle akan bir aydın - Mücteba Binici

Veteriner hekim Nihat Köse ile ilk karşılaşmamız, 1988 yılının ağustos ayında Samsun Sahra Sıhhıye Askeri Okulu’nda başladı.

Devamını Oku
19.11.2025
İhanet ve gerçekler - Doğu Silahçıoğlu

1914-1918 Birinci Paylaşım Savaşı’nda İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan işgaline uğrayan Anadolu; Mustafa Kemal önderliğinde başlatılan Milli Mücadele ve Kurtuluş Savaşı döneminde, ardında yayılmacı sömürgecilerin ve Saray’ın durduğu ihanet dolu bir sürece sahne oldu.

Devamını Oku
18.11.2025
Kavramların sosyal yaşamdaki etkisi - İsmail Doğan

İnsanlık bir arada yaşamaya başladığı andan itibaren sosyalleşme doğal bir gereksinim olarak ortaya çıkmıştır.

Devamını Oku
18.11.2025
Masumiyet karinesi - Suna Türkoğlu

Hukuk devletinin vazgeçilmez unsurlarından biri olan “masumiyet karinesi” veya “suçsuzluk karinesi”, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 38’inci maddesinin dördüncü fıkrasında, “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz” hükmü ile pozitif hukukta da yer almaktadır.

Devamını Oku
17.11.2025
Çalışma yasalarında değişim gerekli mi? - Dr. Engin Ünsal

Yasalar da canlılar gibi zamanla yaşlanır ve işlevini yapamaz duruma gelir.

Devamını Oku
17.11.2025
KKTC 42 yaşında! - İhsan Tayhani

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulduğu 15 Kasım 1983’te dünyaya gelenler, şimdi 42 yaşındalar ve onlar, anne ve babalarından farklı olarak özgürlüklerinin güvencesi olan bir Cumhuriyetin kucağına doğdular.

Devamını Oku
15.11.2025
Erken yaşta okur yetiştirmek - Prof. Dr. Sedat Sever

Edebiyat yapıtları, Montaigne’in belirlemesiyle, “Bizim kendimizin dışına, ötemize gitmemize” kılavuz olan estetik birer uyarandır.

Devamını Oku
13.11.2025
Sosyalizm ve cumhuriyet - Kaan Eroğuz

Neoliberal küreselleşmenin 40 yılı aşkın sürede yarattığı tahribat...

Devamını Oku
13.11.2025
Hukuk devleti mi, yargı devleti mi? - Av. Erol Türk

Hukuk devleti herkesin, devleti yönetenlerin de hukuka bağlı olduğu, hukukun üstünlüğünü ve temel hak ve özgürlükleri güvence altına alan devlettir.

Devamını Oku
12.11.2025
Ankara Hukuk Fakültesi 100 yaşında - Av. Ahmet AKGÜL

5 Kasım 1925 tarihinde, ilk TBMM binasının toplantı salonunda yapılan törende Ankara’da leyli (yatılı) – nehari (gündüzlü) bir hukuk mektebi açılmıştı.

Devamını Oku
12.11.2025
Onlar daha çocuktu… - Şükrü KARAMAN

Kocaeli’nin Dilovası ilçesinde merdiven altı parfümeri imalathanesinde meydana gelen patlamada üçü çocuk altı emekçi...

Devamını Oku
12.11.2025
Efsanevi bir dönemin sonu - Doç. Dr. Hüner Tuncer

10 Kasım 1938 tarihi, tarihte hiç kuşkusuz bir dönüm noktasıdır! Bu tarihle birlikte Türkiye’de efsanevî bir dönem sona ermiştir. Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren gözlerini her gün yeni bir masala, gerçekleşmesi olanaksız gibi görünen yeni bir düşe açan Türk ulusu, bundan böyle hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağının ayırdına varmaya başlayacaktır.

Devamını Oku
11.11.2025