Batı Avrupa’nın Rusya’ya yönelik fobisinin ve saldırganlıklarının uzun bir tarihçesi var.
Fransa’nın imparatoru Napolyon Bonaparte, 19. yüzyılın başlarında Rusya’yı işgal etmiş, ancak bu işgal felaketle, Napolyon’un ordusunun dağılmasıyla, Fransa’nın savaşı kaybetmesiyle ve yüz binlerce Fransız ve Rus askerin ölümüyle sonuçlanmıştı.
20. yüzyılın ortasında Almanya’nın faşist diktatörü Adolf Hitler de Rusya’yı işgal etmiş, ancak bu işgal de Almanya için büyük bir hezimetle, milyonlarca Rus ve Alman askerinin ölümüyle ve son aşamada Almanya’daki Nazi yönetiminin çökmesiyle sonuçlanmıştı.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, ABD’nin öncülük ettiği NATO ile SSCB’nin liderliğindeki Varşova Paktı arasındaki “Soğuk Savaş” döneminde, Batı Avrupa’da ve ABD’de Rusya düşmanlığı daha da yükseldi.
Oysa Rusya hem coğrafi açıdan hem de kültürel açıdan Avrupa’nın bir parçasıdır ve batı Avrupa ile Rusya arasında her zaman karşılıklı bir etkileşim olmuştur.
Aleksander Puşkin, Nikolai Gogol, Leo Tolstoy, Fydor Dostoyevski, İvan Turgenyev, Anton Çehov gibi edebiyatçılar; Peter Çaykovski, Sergey Rahmaninov, İgor Stravinsky, Sergey Prokofyev gibi klasik müzik bestecileri, Avrupa kültürüne büyük katkı sunmuşlardır.
Rusya’nın ikinci büyük kenti olan St. Petersburg’un önemli bir kısmı, 18. yüzyılda, Fransız ve İtalyan mimarlar tarafından inşa edilmiştir.
Alman filozof, sosyolog, siyaset bilimci ve iktisatçı Karl Marx’ın kuramlarını temel alan ilk kapsamlı sosyalist devrim, 1917’de Rusya’da gerçekleşmiştir. Bu devrimle birlikte Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği kurulmuştur.
***
SSCB’nin ve “Varşova Paktı”nın 1990’lı yılların başında dağılmasından sonra, ABD, NATO ve Avrupa Birliği ülkeleri, Rusya ile ilişkilerini geliştireceklerine, Rusya’nın egemenliğini ve etki alanını yıpratmak amacıyla, eski SSCB topraklarında, NATO’nun ve AB’nin genişlemesi stratejisini uyguladılar. Bu durum, ABD, NATO, AB ile Rusya arasındaki “Soğuk Savaş”ın devam etmesine yol açtı.
NATO ve AB üyeliğine karşı çıkan Ukrayna’nın seçilmiş devlet başkanı Viktor Yanukoviç’nin, ABD ve AB destekli bir ayaklanmayla 2014’te devrilmesi; arkasından, Rusya’nın kendisi için stratejik önemde olan Ukrayna’nın Kırım bölgesini işgal ve ilhak etmesi; ABD’nin, AB’nin ve Britanya’nın buna rağmen Ukrayna’nın NATO ve AB üyeliği konusunda ısrarcı olmaları üzerine, Rusya’nın 2022’de Ukrayna’yı işgal etmesi ve Ukrayna’ya savaş açması, ABD’deki, AB’deki, Britanya’daki Rusya karşıtı politikaların daha da artmasına neden oldu.
Rusya’nın bağımsız bir devlet olan Ukrayna topraklarını işgal ve ilhak etmesi uluslararası hukuka aykırı ve kabul edilemez bir durum olsa da, ABD, AB ve Britanya, emperyalist ve yayılmacı bir politika izlememiş olsalardı, Rusya Ukrayna’yı işgal etmeyecekti.
ABD, AB ve Britanya, Ukrayna’nın NATO’ya ve AB’ye alınması durumunda, Rusya’nın Ukrayna’yı işgal edeceğini önceden bildikleri halde, Rusya’yı zayıflatmak ve hedef haline getirmek amacıyla, Rusya-Ukrayna savaşının çıkmasının altyapısını oluşturdular.
***
Bu süreçte ABD’nin, AB’nin ve Britanya’nın Rusya karşıtı politikaları, sadece Rusya’ya yönelik ekonomik yaptırımlarla sonuçlanmadı; Rusya’ya kültürel ambargo da uygulandı, Rus sanatçılara ve akademisyenlere ABD’de, AB’de, Britanya’da etkinlik yasakları uygulandı; ABD, AB ve Britanya medyası, bağımsız yayıncılık ilkelerini rafa kaldırarak, Rusya karşıtı propaganda aygıtına dönüştü; Rusya karşıtlığı, antidemokratik uygulamalara neden oldu.
Donald Trump’ın ABD devlet başkanı seçilmesiyle Rusya konusunda ABD’nin desteğini kaybeden AB ve Britanya, Rusya karşıtlığına kaldıkları yerden devam edeceklerine, Rusya ile ilişkilerini geliştirmelidirler. Rusya için de, doğu ve batı Avrupa için de en iyisi budur.