Özdemir İnce

İmamokrasinin aygıtı RTÜK

21 Ekim 2022 Cuma

AKP iktidarının siyasal sansür ve cezalandırma aygıtı RTÜK, TELE1’e “dil, din, ırk ayrımı gözeterek yayın yaptığı” gerekçesiyle üç gün karartma cezası verdi. RTÜK’te oyçokluğu ile alınan kararın gerekçesi olarak TELE1’e konuk TİP Milletvekili Sera Kadıgil’in “Diyanet bu haliyle siyasal İslamcı gereçtir” eleştirisi gösterildi.

“Diyanet bu haliyle siyasal İslamcı gereçtir” cümlesinin “dil, din, ırk ayrımı gözeterek yayın yaptığı” gerekçesiyle en küçük bir mantıksal bağlantısı yoktur. Gerçek olan şudur: Aslında Diyanet İşleri Başkanlığı görevini İslam şeriatına uygun ayrımcılık yaparak yürütmektedir.

DİB Başkanı Ali Erbaş, Ayasofya’nın ibadete açılışında “Vakıf malı dokunulmazdır, dokunanı yakar! Vakfedenin şartını çiğneyen lanete uğrar” sözleriyle Atatürk’e hakaret eden kişidir. Bu cümle bile onun kimliğini ele vermektedir.

Anayasa 136. madde: “Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir.”

Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) ya da kısa adıyla Diyanet, 3 Mart 1924 tarihinde Şeriyye ve Evkaf Vekâleti’nin yerine kurulan, İslam dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmekle görevli kurumdur. Mustafa Kemal Atatürk’ün emriyle 429 sayılı kanunla Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığı’na bağlı bir teşkilat olarak kurulmuştur. 9 Temmuz 2018’de Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı’na bağlanmıştır.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bütün görevlerinin ölçüsünün ne olduğunu anayasanın 136. maddesi saptamıştır: Anayasanın 2. maddesinde yer alan laiklik ilkesi! Bu ilkenin dışında hiçbir görev ve zorunluluğu bulunmamaktadır. Bir milletvekili eğer “Diyanet bu haliyle siyasal İslamcı gereçtir” demiş ise doğruyu söylemiştir. Çünkü DİB eylemleriyle İslamcı AKP’nin bir organı olduğunu kanıtlamıştır.

Milletvekilinın kürsü dokunulmazlığını bir an dikkate almayalım, milletvekili cezaya neden olan cümleyi
bir canlı yayın sırasında söylemiştir. Canlı yayınlarda katılımcıların konuşmalarında ifade ettikleri düşüncenin sorumlusu kendileridir. Kendimden örnek vereyim: TELE1’de cumartesi günleri yayımlanan Forum programının sürekli katılımcısıyım. Bu programlarda yaptığım konuşmalardan dolayı DİB ve DİB başkanı, sayısını unuttum, beni savcılığa şikâyet etti. Hakkımda birkaç soruşturma var, son olarak da henüz duruşması yapılmayan bir dava açıldı. Şikâyetlerin ve davanın konusu “hakaret”. Doğru mu yanlış mı bunu geçelim. Ama şikâyet ve dava konularında ne program sorumlusu Namık Koçak ne de TELE1 yaptığım konuşmalardan dolayı sorumlu tutulmadı. Yaptığım konuşmalarda suç unsurunun bulunup bulunmadığını da bir yana bırakalım: Yaptığım konuşmalardan dolayı sadece benim sorumlu tutulmam televizyonculuk mesleği açısından doğrudur.

Kürsü dokunulmazlığına sahip TİP milletvekili Sera Kadıgil’in sözleri hiç kuşkusuz ifade ve basın özgürlüğünün güvencesi altındadır. Bu hukuki gerçeğe rağmen alınan karar, iktidar lehinde bütün eleştirileri susturmak amaçlı katı bir sansürdür. İfade özgürlüğüne zorbaca engel olunması hem anayasal hem yasal suçtur. RTÜK bu suçu, ister iktidarın talimatıyla olsun, ister yukarıdan talimatla işlemiş olsun, TELE1’i üç günlük karartma kararından dolayı sorumludur. Bu gözü karalığın nedeni nedir? Geçmişte işlediği suçlardan kurtulması, AKP iktidarının devamına bağlıdır. Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasal topludurumda başka çaresi yok. Yakın gelecekte iktidarın kaderine ortak olacak. O zaman RTÜK kapatılmalı, evrensel kural ve ölçülere uygun olarak yeniden kurulmalı; anayasa ve yasayı çiğneyen üyeler yaptıklarının hesabını mutlaka vermelidir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Din ve vicdan hürriyeti 13 Aralık 2024
Üst kimlik olarak İslam 10 Aralık 2024
Yandaş hakem 8 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları