Boşvermişlik Yangınları: Teğmenlerin İhracından Otel Trajedisine Bir Toplumsal Duyarsızlığın Anatomisi
Sadık Çelik
Son Köşe Yazıları

Boşvermişlik Yangınları: Teğmenlerin İhracından Otel Trajedisine Bir Toplumsal Duyarsızlığın Anatomisi

06.02.2025 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

Toplumsal rahatsızlıkların sancılı ve yakıcı ikliminde, günlük yaşamın rutinleri arasında sıkışıp kalan bireysel sesler, günbegün cılızlaşıp boşvermişliğin serin gölgesine sığınıyor. 

Boşvermişlik hali, aslında bireysel düzeyde başlayan ve zamanla çevresine de yayılan bir tutum olarak karşımıza çıkıyor. Kişinin kendi yaşamına karşı aldırmaz tutumu, önce kendisiyle olan ilişkisine, sonra ailesi ve çevresiyle olan ilişkilerine sirayet ediyor. İnsanlar, hayatlarının kontrolünü ele almak yerine, sorumluluklarından kaçmayı tercih ettikçe, bu durum pejmürde bir yaşam anlayışına ve sorumsuz davranış kalıplarına dönüşüyor. Aile içinde ve bireysel hayatta görev ve sorumlulukların yerine getirilmemesi bu boşvermişlik halinin en belirgin göstergeleri arasında yer alıyor.

Bu süreç, yalnızca günlük rutinleri değil, bireyin yaşam kalitesini ve ilişkilerinin derinliğini de olumsuz etkiliyor. Aldırmazlıkla harmanlanmış bu türden bir yaşam tarzı, kişinin kendine ve çevresine olan saygısını azaltıyor, bu da bireyin sosyal ve duygusal bağlarının zayıflamasına yol açıyor.

Bu hastalıklı sessizliğin, boşvermişliğin arka planında, siyasi ve ekonomik baskıların yanı sıra, bir o kadar da psikolojik baskının derin izleri yatıyor. Toplumsal sindirilmişlik, bu baskıların ve kaygının en somut yansıması olarak karşımıza çıkıyor ve kişisel ifade özgürlüğünü yutuyor... 

Düşüncesini özgürce ifade etmek, hak olmaktan tehlikeli bir “lüks” olmaya evrilmiş durumda. “Ağzımdan çıkanlara dikkat etmeliyim” kaygısı, yaşadığımız topluma dair yapmak istediğimiz her yorumu, dile getirmek istediğimiz her hissi gölgeliyor. 

Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran, Türkiye Cumhuriyeti ordularının başkomutanı olan Mustafa Kemal’in askerleri olduklarını haykıran 5 teğmen, 1 albay, 1 yarbay ve 1 binbaşının, neredeyse darbeci ilan edilmek suretiyle skandal bir şekilde ordudan atılması ve bu “kindar” kararı kabul eden, onaylayan, hayata geçiren, elle tutulur bir tepki vermeyen herkesteki o dehşet verici boyun eğmişlik, boşvermişlik hali…

Siyasi çekişmelerle iç içe geçen, hiç gereği yokken iktidarıyla muhelefetiyle siyasallaştırılan disiplin süreci, siyasi hesaplaşmalara alet edilen, ideolojilere maşa olan adaletten uzak kararlar…

Dünyanın en zorlu eğitimlerinden başarıyla geçen, özellikle 15 Temmuz sonrası, askeri okullara en geniş eleklerden düşmeyerek girebilmiş, vatan savunması için, ulusal güvenlik için, bir karış vatan toprağını korumak uğruna düşünmeden canını ortaya koymaya hazır, bayrağın, milletin, toprağın ve Atatürk Cumhuriyeti’nin teminatı, ordunun beyni, “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesini savunarak, barışın ve istikrarın muhafızı olan, bağımsızlıkçı, aydınlanmacı ruhlarıyla geçmişten bugüne bu vatanın ışığı olan bu genç komutanların ihraç kararı, onların ve ailelerinin içine düşürüldüğü, emekli maaşından bile mahrum bırakan bu aşağılayıcı durum, kimin içine siniyor olabilir… Onları bu şekilde kenara itmek, bir kalemde silmek vatan sevdasıyla yanıp tutuşan yüreklere sığıyor mu?

Anadolu toprakları dün olduğu gibi bugün de emperyalizmin kuşatması altındadır. Tam da bu nedenle bu bölgede güçlü bir orduya sahip olmak ihtiyaçtan öte bir zarurettir. Genç ve başarılı teğmenleri, o kutsal ocağın mensuplarını gücendirmemek lazım. Orası, Mustafa Kemal’in ocağıdır… Onun askeri olmayıp da kimin askeri olacaklar? 

Atatürk bizim kurucumuzdur, ulu önderimiz, ebedi başkomutanımımzdır. Her yıl kara harp okulu açılış töreninde yapılan geleneksel yoklamada, Mustafa Kemal’in öğrencilik numarası olan 1283 okunurken tüm Harbiyeliler hep bir ağızdan “içimizde” derler, kalbimizde… 

Anlaşılan o ki, Atatürk sevgisinin sadece içimizde kalması isteniyor, olabildiğince derinlerde, ortaya çıkamayacak, unutulacak kadar aşağılarda bir yerde. Ona da boşverelim istiyorlar…

Diğer yandan, bu olay, ülkenin kurucu değerleriyle olan bağını sorgulatan bir ayna görevi görüyor. Öyle ki Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet değerlerine bağlılık neredeyse suç sayılır hale geldi… İnanılır gibi değil ama toplum buna hem inanır, hem de kabullenir durumda. Yükselmesi gereken kitlesel seslerin yerini derin, boğucu ve kulak tırmalayıcı bir sessizlik almış…

Bu, toplumsal boşvermişliğin en tehlikeli yüzü olabilir: Toplumsal, ortak değerlerden vazgeçmek, tarihi unutmak ve geleceği ipotek altına almak...

***

Gazetecilerin, televizyon programcılarının, hatta oyuncuların, hatta menajerlerin, tarihin herhangi bir noktasında, herhangi bir biçimde iktidara muhalif bir duruş sergiledikleri ve tükürdüklerini yalamadıkları için göz altına alınabilirlikleri... Ve bunun normalleşmesi, artık kimseyi şaşırtmaması, hatta önemsenmemesi... İşte toplumsal yorgunluğun, bıkkınlığın, tükenmişliğin göstergesi… 

Her geçen gün biraz daha sıradanlaşan bu psikolojik şiddet ortamı, toplumsal kaygıyı ve tedirginliği besliyor. Toplumu derin bir güvensizliğe sürüklüyor. İşte bu güvensizlikten sıyrılmak için de insanlar boşvermişliğe sığınıyor.

Güvensizlik, sosyal katmanlar arasındaki ilişkileri derinden zedelerken, giderek artan ayrışma samimiyeti de tehdit etmeye başlıyor. Artan kutuplaşma, insanları yarınından emin olamayan bir topluluk haline getiriyor. Tüm bu ayrışmadan fayda sağlayan birilerinin olduğu gerçeği ise bir o kadar ürkütücü.

Ortak anlayışın erimesi, toplumun birlik ve bütünlük duygusunun da sönümlenmesine yol açar. İncelen sosyal bağlar, duyarlılığı azaltır, toplumu daha da yalnızlaştırır. İşte boşvermişliğe çıkan bir tali yol daha… 

İlgisizleşen toplumlarda bireyler, doğruyu yanlıştan ayırt etme yetisini kaybettikçe, her türlü dayatmaya daha açık hale gelir. Boşvermişlikten beslenen tembellik, sorgulama yetisini köreltir, bireyler pasifize edilir. Manipülasyon kolaylaşır, baskıcı rejimlerin mimarları için verimli bir alan açılmış olur. 

Doğru olsa da, olmasa da her söyleneni onaylama, duyarsızlık rüzgarıyla eritme eğilimi tüm dengeleri boşa çıkarır. Birileri boşverdikçe, ilgilenmedikçe “neme lazım, bana ne, bana dokunmayan yılan bin yaşasın” dedikçe siyaset de başkalarına kalır… O başkaları oturdukları koltuklara yapıştıkça yapışır. Boşverenler, “bana ne!” diyenler ise “kararsız seçmen” sınıfına eklendikçe eklenir.

Her gün yine ve yeniden gündem, evlere ateş, yüreklere kor düşüren haberlerle dolup taşar, trajediler zinciri boğazımızı sıkarken, bir felaket bitmeden ötekisi başlarken işlemeyen, çürümüş, kokuşmuş sisteme aklıyla, vicdanıyla, duyarlılığıyla denge getirmesi gereken yurttaş tepkilerinden eser olmaması bundan… 

Örneğin, alınması gereken hiçbir güvenlik önlemi alınmadan yıllarca faaliyet gösteren bir otelde yaşanan yangın faciası, ihmaller zincirinin trajik bir neticesi olarak 36’sı çocuk, 78 masum insanın hayatını kaybetmesine neden oluyor.

Belki iki damla gözyaşı döküyor, belki kısa bir süre yas tutuyoruz ama sonra sessizce yerimize oturuyoruz. Sorgulamaktan kaçınıyor, hızla unutmaya çalışıyoruz. Bizi yönetsinler, can güvenliğimizi sağlasınlar diye oy verdiğimiz yöneticilerden hesap sormamız gerekirken… Sorumlular arasında top çevirilirken, günler geçiyor ve hayat, her zamanki absürd normalliğine dönüyor.

Toplum olarak nasıl duyarsızlaştığımızın, nasıl pasifize edildiğimizin acı bir göstergesi. Toplumsal sorumluluklarımızı ihmal etmek, felaketler karşısında geçici yaslar tutup sonra günlük rutinimize geri dönmek, bizi daha da bölünmüş, yönlendirilmeye açık, kolektif bir uyanış ve aktif sorgulamadan uzak bir konumda kaskatı bırakıyor.

Halbuki “Kötülüğe karşı ilgisizlik, kötülükten daha sinsi bir haldir. Toplumda kötülüğün kabul edilebilir hale gelmesine sessiz bir onay sağlar.”

Sağlıklı toplumlar, duyarlı, umutlu, güvenli ve sorgulayan bireylerle inşa edilir. Toplumdaki "boşver" anlayışı, umutsuzluğun, duyarsızlığın ve mutsuzluğun bir göstergesi olarak, sağlıklı toplum yapısının çöküşüne işaret eder.

Bir zamanlar bilgeliğin ana yurdu olan bu coğrafyada bilimin temel taşı olan şüphecilik ve sorgulama öldürülen akıl ile birlikte yok olup gider. Aklın ve duyarlılığın olmadığı yerde ahlak durur mu, o da ölür ve toplum bölünmeye yüz tutar.

“Aklı öldürürsen ahlak da ölür.

Akıl ve ahlak öldüğünde millet bölünür.”

****

Silahla, bıçakla, kılıçla, testereyle kesilerek, yakılarak, gökdelenlerden atılarak, boğularak, tecavüz edilerek, her gün biraz daha vahşice öldürüldük; sustuk…

Narin cinayeti ile aklımızı yitirdik, Sıla bebek ile sinir uçlarımızı biledik… Sustuk.

(Oyun alanlarında ya da okul koridorlarında başlayan zorbalık olgusu, derinlerdeki kökleri sayesinde bireyin gelişim evreleri ile toplumun farklı katmanlarında, farklı biçimlerde kendini gösteriyor. Bu olgu kimi zaman kendinden küçük bir çocuğa zulmeden başka bir çocuk olarak kimi zaman ise toplumsal, siyasal herhangi bir kurum içinde baskı kuran, zorbalık yapan bir yetişkin bedeninde canlanıyor. Sosyal becerileri, empati kurma yetenekleri ve özsaygıları olmayan bireylerin zorbalık davranışları ikili ilişkilerden başlayarak siyasi arenalar da dahil olmak üzere çeşitli sosyal yapılar içinde süregidiyor. 

Örneğin, siyasi partilerde veya yerel yönetimlerde, belediye meclis üyeliklerinden sanayi ve ticaret odalarına kadar her türlü yapının içinde adeta kök salan, söz konusu kurumları zorbaca bir baskı altında tutan kişiler buna bir örnek… Bu durum, zorbalığın sadece fiziksel ya da sözel olmadığını, aynı zamanda güç dinamiklerini manipüle ederek baskın bir konumda kalmak için kullanılan bir araç olduğunu da gösteriyor.)

Depremde hırsız müteahhitlerin diktiği kağıttan yapıların altında can verdik; sustuk.

Misafirinden gecelik otuz bin alan ama üç kuruş masraf olacak diye en hayati güvenlik tedbirlerini almayan vicdan yoksunu insanların otelinde çoluk çocuk yanarak can verdik, toplumsal depresyona sürüklendik; sustuk. 

Yanlışa yanlış dediler, iktidarla hem fikir olmadıklarını dile getirdiler, program yaptılar, yazı yazdılar, konuştular ve göz altına alındılar, tutuklandılar, işlerinden, yurtlarından oldular; sustuk…

Toprak bütünlüğümüzü, sınırlarımızı, haklarımızı, varlığımızı borçlu olduğumuz bu ülkenin kurucusunun askerleri olduğunuzu haykırdık diye ihraç edildik; sustuk. 

Bugün yaşadığımız toplumda boşvermişlik, sadece bireysel bir ihmalkarlık ya da duyarsızlık değil, aynı zamanda toplumun bütününü saran, kök salmış bir hastalıktır. Bu hastalık, kişisel ve kolektif düzeyde sorumluluk duygusunu erozyona uğratır, toplumsal bağları zayıflatır ve koca bir toplumun geleceğini ipotek altına alır. Her birimiz, bu durumun sadece farkında olmakla kalmamalı, aynı zamanda bu kötü alışkanlığı kırmak için aktif adımlar atmalıyız.

Eğer toplum olarak duyarsızlığı ve pasifliği kabullenirsek, bu, sadece bugünümüze değil, aynı zamanda gelecek nesillere miras bırakacağımız dünyaya da zarar verir. Duyarlılık, umut, güven ve sorgulama yeteneği, sağlıklı toplumların temel taşlarıdır. Bu yüzden, yaşanan her olayda, her krizde sorumluluk almak, sorgulamak ve sesimizi yükseltmek zorundayız. Ancak bu şekilde daha adil, duyarlı ve sosyal bağı güçlü bir toplum inşa edebiliriz. 

Toplumsal değişim ve iyileşme, ancak kolektif bir uyanış ve aktif katılımla mümkündür. Bu uyanışa öncülük etmek, her birimizin boynunun borcudur. 

"Adaletsizlik karşısında tarafsız kalmak, zulmedenin tarafını seçmektir.”

SADIK ÇELİK

sadikcelik.gorus@gmail.com

Yazarın Son Yazıları

Kötülüğün yeni yurdu

Psikoloji, hukuk, dinler ve gündelik ahlakın ortak ezberinde kötülük, bireyin içindeki karanlıkla açıklanır.

Devamını Oku
04.12.2025
Kasım Üzerine: Dökülmenin ve Hatırlamanın Zamanı

Kasım, takvimin yalnız ayı.

Devamını Oku
20.11.2025
Sadakat Çağında Muhalif Kalmak

Bir toplumun neye güven duyar? Akla mı, yoksa itaate mi?

Devamını Oku
13.11.2025
Bir Tapınağın Hikâyesi: Mekânlar Değişiyor, İnsan Hep Aynı Savaşın İçinde

Denizden 150 metre yukarıda, Akropolis’in kayalık tepesinde yükselen sütunlar…

Devamını Oku
06.11.2025
Cumhuriyetin aynasında bugün

Türkiye’de uzun zamandır yeni bir fikir doğmuyor.

Devamını Oku
31.10.2025
Bir ahlak meselesi… Temiz eller, kirli zihinler

Ahlak; herkesin ağzında dolaşan fakat kimsenin pek de hayatına almadığı kelime.

Devamını Oku
24.10.2025
Bir Mahpusluk Halidir Bu Memleket

Bir ülkeyi anlamak için hapishanelerine, yani adaletin son durağına bakabilirsiniz.

Devamını Oku
16.10.2025
Öfkenin İkliminde Yaşamak: Adaletin Suskun, Zorbanın Gür Olduğu Bir Ülke

Toplum adeta bir gerilim teline dönmüş durumda; dokunan yanıyor, çekilen tınlıyor, kimse sesin kime ait olduğunu ayırt edemiyor.

Devamını Oku
10.10.2025
Gücün yakıcılığı, çekiciliği ve kontrol edilebilirliğinin önemi

Güç, insanlık tarihinin en eski büyüsüdür: Çekici olduğu kadar sınayıcıdır da insana kendini tanrı sanma yanılsaması verir...

Devamını Oku
02.10.2025
Kayıp Meslekler, Kırık Hayatlar

İnsan yalnızca yaşayan, tüketen bir beden değildir; aynı zamanda anlam üreten, topluma katkı sunan bir varlıktır.

Devamını Oku
25.09.2025
Manşetlerin Gölgesinde “Hayat”

Her gün televizyonda, gazetelerde, sosyal medyada büyük sözler, manşetler, olağanüstü gelişmeler, son dakika olaylar…

Devamını Oku
18.09.2025
Eylül Manzarası: Eşitsizlikten Umuda Eğitim

“Çok çalışırsan her şeyi başarırsın”.

Devamını Oku
04.09.2025
Tarım, Toplum ve Gelecek: Bir Yeniden Kuruluş Çağrısı

Tarım, Toplum ve Gelecek: Bir Yeniden Kuruluş Çağrısı

Devamını Oku
21.08.2025
Aşktan Öte Dertler…

İnsanoğlunun istila ettiği bu yeryüzü, artık sadece coğrafyaların değil, dertlerin de haritası.

Devamını Oku
14.08.2025
Kendine mahkum, aşka ve suça kör

Var olmak için nefes almak yetmez; insan bir yere ait hissetmek ister, bağ kurmak.

Devamını Oku
07.08.2025
Her yaz aynı alevlere uyanmak kader değil!

Dünyanın nefes almayı unuttuğu yıllar…

Devamını Oku
31.07.2025
LGS ve Eğitimin Hal-i Pürmelali, Siyasi Ahlakın Evrildiği Yer ve Bahçeli’nin Temsil Önerisinin Anlattıkları

Bu yıl LGS’de 500 tam puan alan 719 öğrenciyle rekor kırıldı. Geçtiğimiz yıl bu sayı 352’ydi. Sınav zor; ama başarı fazla…

Devamını Oku
24.07.2025
Speed ve Galata: Sistem Hatası Veriyor - Kulenin Tepesinden Bakınca Görünen; Liyakatsizlik

İstanbul’un siluetine yüzyıllardır tanıklık eden Galata Kulesi…

Devamını Oku
17.07.2025
Dev aynasındaki bireyler ve hakikatin yerine geçenler

Dev aynasındaki bireyler ve hakikatin yerine geçenler

Devamını Oku
10.07.2025
Ütopyanın Maskesi, Distopyanın Gölgesi

Bir hayal ve bir kâbus: Ütopya ve distopya. Genellikle “var olmayan dünyalar” diye tanımlanırlar.

Devamını Oku
03.07.2025
İsrail-İran Savaşı Ekseninde Çivisi Çıkan Dünya

İnsanlığın kolektif aklı çöküyor gibi uzunca bir zamandır...

Devamını Oku
19.06.2025
Görmenin ve anlamanın göreceli olduğu bir dünyada hakikati kim belirler?

Batı felsefesi binlerce yıldır görmeyi yüceltir. Duyular arasında en "akıllı", en "ruha yakın" olan hep görme sayılmıştır. Platon, Timaios’ta, “Görüşümüz gerçekten de bize en büyük yararı sağlamıştır,” der. Çünkü ona göre göz, zihnin kapısıdır; ruhun dışarıyı yokladığı bir uzantı.

Devamını Oku
12.06.2025
Kendi Celladına Aşık Olmak: Gücün Büyüsüne Kapılan Toplumlar

Toplumlar bazen göz göre göre karanlığa yürür. Hatta yürümekle kalmaz, o karanlığa âşık olurlar. Tıpkı bazı bireylerin kendine zarar veren ilişkilerde ısrarla kalması gibi.

Devamını Oku
29.05.2025
Dans Vebası: İnsanlığın Ayaklarıyla Çığlık Atışı

1518 yazı. Strasbourg’un taş sokaklarında bir kadın, Frau Troffea, kimseye aldırmadan dans etmeye başladı. Ne müzik vardı ne şenlik. Zaten yüzünde de neşeye dair tek bir iz yoktu.

Devamını Oku
22.05.2025
İstanbul’u imar adaleti kurtaracak (Değiştirilmesi Gereken Boğaziçi İmar Yasası ve Kentsel Dönüşüm)

İstanbul'u imar adaleti kurtacak (DEĞİŞTİRİLMESİ GEREKEN BOĞAZİÇİ İMAR YASASI VE KENTSEL DÖNÜŞÜM)

Devamını Oku
01.05.2025
Ülkenin Gerçek Beka Sorunu: Umudu Tükenen Toplumlarda Nüfus Kaçınılmaz Olarak Yaşlanır

Ülkenin Gerçek Beka Sorunu: Umudu Tükenen Toplumlarda Nüfus Kaçınılmaz Olarak Yaşlanır

Devamını Oku
24.04.2025
Sadece Ahmet Değil: Bu Ülkede İyilik Konu Edildi, Kötülük Sıradanlaştı

Sadece Ahmet Değil: Bu Ülkede İyilik Konu Edildi, Kötülük Sıradanlaştı

Devamını Oku
17.04.2025
Beyin Göçü Savaşları veya Zekânın Büyük Kaçışı: Türkiye Neden Tutamıyor?

Beyin Göçü Savaşları veya Zekânın Büyük Kaçışı: Türkiye Neden Tutamıyor?

Devamını Oku
20.03.2025
Suriye'de Alevi katliamı; göz ardı edilen kan ve gözyaşı ve diğer yaşananlar

Suriye'de Alevi katliamı; göz ardı edilen kan ve gözyaşı ve diğer yaşananlar

Devamını Oku
13.03.2025
Kritik Trump-Zelenski Zirvesinin Perde Arkası: Güç Oyunları, Bir Kez Daha Kürt Açılımı ve Edip Akbayram’ın Ardından…

Kritik Trump-Zelenski Zirvesinin Perde Arkası: Güç Oyunları, Bir Kez Daha Kürt Açılımı ve Edip Akbayram’ın Ardından…

Devamını Oku
06.03.2025
Boşvermişlik Yangınları: Teğmenlerin İhracından Otel Trajedisine Bir Toplumsal Duyarsızlığın Anatomisi

Boşvermişlik Yangınları: Teğmenlerin İhracından Otel Trajedisine Bir Toplumsal Duyarsızlığın Anatomisi

Devamını Oku
06.02.2025
Toplumun Karanlık Kavşakları: Bir mimarın son durak hikâyesi, trafik çilesi ve asfalt üzerinde insanlık cinneti

Toplumun Karanlık Kavşakları: Bir mimarın son durak hikâyesi, trafik çilesi ve asfalt üzerinde insanlık cinneti

Devamını Oku
26.12.2024
Hakikat yorgunu bir toplum: Beyin çürümesi, haksızlıklar, hukuksuzluklar, adaletsizlikler

Hakikat Yorgunu Bir Toplum: Beyin Çürümesi, Haksızlıklar, Hukuksuzluklar, Adaletsizlikler

Devamını Oku
18.12.2024
Suriye’nin Küllerinden Yükselen Kaos: İnsan Hakları Günü’nde Yeni Haritalar, Yeni Sınavlar

Suriye’nin Küllerinden Yükselen Kaos: İnsan Hakları Günü’nde Yeni Haritalar, Yeni Sınavlar

Devamını Oku
17.12.2024
Suriye’nin küllerinden yükselen kaos: İnsan Hakları Günü’nde yeni haritalar, yeni sınavlar

Suriye’nin küllerinden yükselen kaos: İnsan Hakları Günü’nde yeni haritalar, yeni sınavlar

Devamını Oku
10.12.2024
Machiavelli'nin Gölgesinde Modern Siyasetin Zalim Oyunları; Türkiye’den Suriye’ye

Machiavelli'nin Gölgesinde Modern Siyasetin Zalim Oyunları; Türkiye’den Suriye’ye

Devamını Oku
04.12.2024
Öncesi ve sonrasıyla Kılıçdaroğlu’nun tarihi savunması

Öncesi ve sonrasıyla Kılıçdaroğlu’nun tarihi savunması

Devamını Oku
26.11.2024
Yalnız değilsiniz: Dost uzanan eller uzak olmasın…

Yalnız değilsiniz: Dost uzanan eller uzak olmasın…

Devamını Oku
20.11.2024
Mülksüz yeni nesil ve İzmir, Selçuk’ta mülksüzlük içinde kaybolan 5 minik can

Mülksüz yeni nesil ve İzmir, Selçuk’ta mülksüzlük içinde kaybolan 5 minik can

Devamını Oku
14.11.2024
Yenidoğan Çetesi ve MHP Genel Başkanı Bahçeli Öcalan'a umut hakkı istedi

Yenidoğan Çetesi ve MHP Genel Başkanı Bahçeli Öcalan'a umut hakkı istedi

Devamını Oku
23.10.2024