Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Sudan sorunlar, sudan meseleler...
5. Dünya Su Forumu 16–22 Mart tarihlerinde İstanbul’da toplanıyor. Amacı suyun “insan hakkı” özelliğinden koparılıp “temel ihtiyaç” maddesine dönüştürülmesi, değerinin de arz talebe göre belirlenmesi yani piyasalaştırılması olan küresel bir hazırlık çalışması. Su artık satışa çıkıyor. Sorabilirsiniz suya para ödemiyor muyuz zaten, ne var bunda ? Doğru, suya para ödüyoruz ancak suya para ödememiz ile suyun piyasalaştırılması arasındaki farkı anlayabilmek için yerel yönetimlerin, tarım sulama kooperatiflerinin uygulamalarına bakmak yeterli olacaktır. ( halkın, çiftçinin ihtiyacı ne kadarsa kamu yönetimi tarafından o kadar su temin edilip, ihtiyaç sahiplerine kar gözetilmeden verilmesidir ) Suyun metalaştırılmasının ise kriterleri vardır, bunlardan ilki toplumsal ihtiyaçları karşılamak için değil de miktarsal olarak daha fazla, yani üretim için üretim yapılması. İkinci koşul da üretilen ürünün değerinin piyasa koşullarında belirlenmesidir. Devlet ya da kamu otoritesi su sağlama görevinde suyun bedelini maliyetinin bir bölümü olarak vatandaştan alır. Bu uygulamada ve anlayışta piyasa değeri söz konusu değildir amaç kamu yararıdır, toplumsal çıkar ve menfaatlerdir. 16-22 Mart tarihlerinde OECD, Birleşmiş Milletler, Dünya Su Forumu’nun ortak hareket ederek düzenlenecek çalışma toplantısının ana başlığı suyun yönetiminin mevcut anlayış ve politikalarla dağıtımının gerçek karşılığını bulmadığını, sürdürülebilir olamayacağını iddia ediyor olmalarıdır. Bu anlayış, kendi mantıklarına göre doğru çünkü kapitalizm temelinde bir malın değeri ancak piyasa koşulları içerisinde arz talebe göre belirlenmeli ve su piyasa kurallarına terk edilmeli, ihtiyaçtan ve gereklilikten bağımsız arzla değerlendirilmeli deniliyor. Eğer siz suyu meta olarak görürseniz böyle algılamanızda doğru olur. Ancak kendi kendini yenileyen bir kaynak olan su, insan hakkı, canlı hakkı olduğu; tüketime yönelik anlayışla yönetilmemesi gereken toprak gibi hava gibi temel insan ihtiyacı olarak görülmeli, hak olarak kabul edilmelidir. Peki, ya Dünya’nın su kaynakları ne durumda? Verilere göre, dünyadaki su kaynaklarının yaklaşık yüzde 96'sı tuzlu su, yalnızca yüzde 4'ü ise tatlı su, bunun ise yaklaşık yüzde 79'u kutuplardaki buz dağlarında, yüzde 20'si ise derin yeraltı sularında bulunuyor. Esas çarpıcı olanı ise, Dünya’da 1.2 milyar insanın güvenilir içme suyundan yoksun olması ve tüm su kaynaklarının % 85'inin dünya nüfusunun yüzde 12'si tarafından tüketilmesi. Sanıyorum bu veriler, suyun neden günümüz dünyasında bu derecede önemli hale geldiğini daha iyi açıklıyor. Üstelik, su kaynaklarının kısıtlı olmasına rağmen, dünyadaki su tüketimi son 50 yılda oldukça artmış bulunuyor. Yani zaten az olan kaynaklar, büyük bir hızla ve doymak bilmez bir iştahla tüketiliyor.
Suyun kullanımı ve yönetiminde, en çok tartışılan konuların başında ise suyun metalaştırılması, ticarileştirilmesi geliyor. Su kaynakları geçen yüzyılın sonlarından günümüze kadar parsellenerek ticari hale getirildi, nerede içilebilir ve temiz bir su kaynağı varsa oraya bir ticari işletme konduruldu. Günümüzde gelinen noktada ise bırakın biz insanları, neredeyse hayvanlar bile pet şişeden su içmek zorunda kalacaklar, çünkü temiz ve içilebilir suların hepsi tamamen ticari kaygıların yönlendirmesi ile paketlenerek, ambalajlanarak, borulanarak önümüze taşınıyor. Oysaki, tüm canlıların en temel hakkı su. Bu tartışılmaz gerçek bile, neoliberal düzenin sadece kar amaçlı dönen çarkları arasında akıp gidiyor.
5. Dünya Su Forumu öncesinde bir deklorasyon yayınlayan “suyun ticarileştirilmesine hayır platformu” nun suyun özelleştirilmesi konusunda söyledikleri hayati önem taşıyor, o nedenle bu deklarasyondaki bazı notları sizlerle de paylaşmak istiyorum: Bizler için hayatın suda başladığı, vücudumuzun büyük kısmının sudan oluştuğu, temel bir besin olduğu, pek çok hastalığın suyla bir biçimiyle ilgili olduğu toplumsal yaşamın da ayrılmaz bir bileşeni olarak su, hiç kimsenin ya da ticari kurumun mülkiyetine ya da ipoteğine terk edilemez. Bilinmelidir ki su insanlığın da parçası olduğu doğaya aittir. Suyun yönetimi, kullanımı, değeri, bitkiler, hayvanlar ve insanlar tarafından nasıl ve hangi koşullar altında kullanılacağının “seçilmişler” ya da “özel çıkar sahipleri” ya da suyu sermayenin birikimi için talep edenler tarafından değil, yalnızca yaşamak için savunanlar ve kullananlar tarafından belirlenmeli. Suyun yönetiminde hak ve söz sahibi olması gerekenler para ve güç sahipleri ile suyu alıp satılabilir bir mal olarak görenler değil; suyu beslenme, temizlik ve hijyen gibi temel yaşamsal ihtiyaçları için talep eden milyarlarca insan karar vermeli. Binlerce dekarlık arazilerde endüstriyel tarımla sermaye birikimlerini katlayanlar değil; doğayla barışık, toprağı tüketmeden tarım yapanlar karar vermeli. Binlerce ton temiz suyu üretim süreçlerinde kirlettikten sonra atık suları tekrar doğaya boşaltarak bütün su kaynaklarını tehdit edenler karar vermemeli.
Küresel finansal krizin her geçen gün reel ekonomiyi derinden sarstığı, ekonomik bunalımı derinleştirdiği, milyonlarca insanın işini, aşını kaybettiği bu günlerde Türkiye’nin 5. Dünya Su Forumu toplantıları için 17.5 milyon Euro bütçe ayırması kabul edilebilir gibi değil. Dünya Su Forumu gibi sadece uluslarası sermaye ve yerli işbirlikçilerinin yararına olan faaliyetlerin faturasının halka çıkarılmasını uygun bulmuyoruz. Suyun ticarileştirilmesine hizmet eden ve “kullanan-kirleten öder” ilkesine dayanan politikaların doğayı koruması mümkün değildir. Evlere takılması süren kontörlü su sayaçları ve suyun maliyetini aşan aşırı fiyatlarla topluma verilmesi kabul edilemez, çünkü yaşam için gereken su ticari bir mal değil bir haktır. Yerel yönetimler su üzerinden bütçe açıklarını kapatamazlar. Gerekçeleri kuraklık da olsa, suların kirlenmesi de olsa kusura bakmasınlar, bunlara kendileri sebep oldular. Bu bahanelerle ölümü gösterip sıtmaya razı edemezler. Dünya su piyasasına hâkim olan “Ondeo”, “Veolia” , “Saur”, “RWE”,“Anglian” gibi su tekelleri bu foruma sponsor oluyorlar veya destekliyorlar. Asıl amaçları ise kamu hizmetlerinin tüm alanlarına hakim olmak. Gölge etmesinler başka ihsan istemeyiz. Sularımızın yağmalanmaması için, özelleştirilmemesi için, talan edilmemesi için, uluslararası tekellerin planlarının meşrulaştırılmaması için sivil toplum kuruluşlarının ve aydınların daha fazla halkı bilinçlendirmeleri, toplumsal muhalefetin yayılmasına önderlik etmeleri gerekmektedir.
sadik.celik@keyveni.com
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- Erdoğan'a kendi sözleriyle yanıt verdi
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- 35 milyon TL değerinde altın sikke ele geçirildi