Gelişmeler, IŞİD ve benzeri grupları yenen güçlerin Suriye’nin geleceğini belirleyeceğini gösteriyor. Aynısı önemli ölçüde Irak için de geçerli. Bu iki ülkeyle yakından ilgilenen ülkeler, IŞİD ve İslami teröre karşı katkıları ile orantılı olarak bu denklemde söz sahibi olacaklar.
Beşşar El Esad’a yöneltilen tüm suçlamalar doğru olsa da, dünyanın gözünde şu anda asıl düşman IŞİD ve benzeri radikal İslami örgütlerdir. Fransa’dan son haftalarda yapılan bazı açıklamalara bakılırsa, IŞİD’in yenilmesinde Esad’a dahi bir rol düşebilir.
Bu arada Irak ve Suriye’de IŞİD’e karşı mücadele iyice hızlandı. ABD destekli Irak ordusu, kritik konumdaki Ramadi kentini IŞİD’den tümüyle temizlemek üzere. Buna “Irak’ta 2015 yılının en önemli gelişmesi” diye bakanlar var. Irak ordusu bahar aylarında da Tikrit’i cihatçılardan temizlemişti. Musul’u geri almak için hazırlıkları ise sürüyor.
Suriye’de de, yine ABD destekli olan ve nüvesini PYD’nin askeri kanadı olan YPG’nin oluşturduğu, “Demokratik Suriye Güçleri” (DSG) IŞİD’e karşı ilerliyor. Son olarak Fırat üzerindeki stratejik Tişrin Barajı ile nehrin doğusundaki yedi köyün geri alındığı söyleniyor.
Hedeflerinde ise şimdi “IŞİD’in başkenti” sayılan Rakka var. Bu arada, Suriye İnsan Hakları Gözlemevi, “DSG Fırat’ın doğusunu temizledi. Çatışma şimdi Fırat’ın batısında devam ediyor” türden açıklamalar yapıyor.
ABD ile Rusya’nın IŞİD’e karşı dolaylı olarak askeri işbirliği yaptıkları aşikâr. Ancak aralarındaki bölgesel etkinlik mücadelesi de sona ermiş değil. Suriye için Viyana’da oluşturulan ve 1 Ocak’tan itibaren devreye sokulmaya çalışılacak olan barış planını ortaklaşa hazırlamış olsalar da, daha şimdiden Suriye’de kendileri için etki alanları yaratma mücadelesi içindeler.
Rusya’nın Esad rejimiyle birlikte Suriye’nin kuzeyinde, IŞİD’den ziyade, Türkmenler dahil, farklı rejim karşıtı Sünni ve İslamcı gruplara karşı gerçekleştirdiği hava operasyonlarını da bu çerçevede ele almak gerekiyor.
Ancak bu iki süper güç, yürüttükleri bu mücadeleye rağmen, Suriye’de birbirlerinin ayağına basmamaya özen gösteriyorlar. Bu arada ABD ve Rusya, ister perde arkasında, ister perde önünde olsun, Suriye ve Irak konularında diplomatik pazarlıklarına devam ediyorlar.
Özetle, bölgenin geleceğini hangi güçlerin ve bunlara bağlı hangi ülke gruplarının belirleyeceğini görmeye başladık. Suudi Arabistan ve Katar ile birlikte öncelikli olarak Esad karşıtı İslami unsurları destekleyen Türkiye’nin bu denklemin neresinde yer alacağı ise belirsiz.
Her şeyden önce, bırakın Rusya’nın uçak düşürme olayından sonra Türkiye’ye yönelttiği ağır suçlamaları, ABD’nin bile Türkiye’nin IŞİD ile mücadeleye tümüyle kitlendiğine dair kuşkuları var.
TSK’nin Musul yakınlarındaki Başika’ya konuşlandırmaya çalıştığı askerlere de büyük olasılıkla bu nedenle karşı çıktı. Başka bir deyişle, Türkiye’nin kendisine özel bir bölgesel gündemi olduğuna ve bunun da Batı’nın IŞİD karşıtı gündemi ile pek örtüşmediğine dair algının hâlâ tümüyle bertaraf edilemediği anlaşılıyor.
Burada haklı olarak, “onca ülke oralarda cirit atarken Türkiye niçin olmasın” diye sorulabilir. Ancak Türkiye’nin oyuna kendi gündemini ilerletecek şekilde katılabilmesi ve gelişmeleri kendi vizyonuna göre yönlendirilmesi için, her şeyden önce, gerekli askeri ve siyasi baskı araçlarına sahip olması gerekiyor.
Esas itibarıyla PYD’ye bağlı güçlerden oluşan DSG yakında, Türkiye’nin koyduğu “kırmızı çizgiyi” de yok sayarak, ABD’nin hava desteği ile Fırat’ın batısına geçerse -ki bu ciddi olasılık göz ardı edilemez- o zaman bu temel gerçeğe bir kez daha tanık olacağız.
Kendi “kırmızı çizgilerini” koruyamayan bir Türkiye’nin bölgenin şekillenmesinde önemli bir rol oynayamayacağı kesin. Bu tür ülkelerin gerçeklerden kopuk hayalperest politikalar izlemeleri her keresinde kendilerine zarar vermiştir.
Bölge yeniden şekillenirken Türkiye’nin rolü ne olacak?
Yazarın Son Yazıları
Kahraman’ın sözleri yararlı oldu
Gül’ün adı niçin yok?
Dış politikada demagojiye devam...
Çağdaşlık treni kaçıyor
Erdoğan’ın istediği sonucu alması zor görünüyor
Batı'nın tonu giderek sertleşiyor
Türkler Preet Bharara’yı niçin bu kadar çok seviyor?
Akılcı perspektiflerin kaçınılmaz zorunluluğu
Erdoğan’ın ABD ziyareti
Erdoğan’a diplomatik ‘mukabele-i bilmisil’
Erdoğan sevmese de diplomasi kuralları değişmez
Belçika’yı topa tutarken kendi zafiyetlerimizi unutmayalım
Ülkenin gidişatı hiç de parlak değil
Anlaşmayı ciddi zorluklar bekliyor
Liderler ‘yıkım senaryolarından’ medet ummamalı
Gün elbirliği ile çözüm arama günüdür
Mülteci anlaşmasının ‘getirisi’ ve ‘götürüsü’
Davutoğlu’nun İran ziyareti...
PYD’nin durumu sanıldığı kadar sağlam görünmüyor
Gerçek gazetecilere karşı yürütülen algı operasyonu
Yoksa AKP Sünni Araplara güvenmiyor mu?
Etrafımızdaki çember daralıyor
Ortadoğu bataklığına sürüklenmemeliyiz
Umarız ‘büyüklerimiz’ ne yaptıklarını biliyorlar
AKP’nin Türkiye için yarattığı Suriye hezimeti
Suriye gerçeğini ‘Eyli meyli’ çıkışlarla anlamak mümkün değil
Erdoğan'a sitemden başka seçenek kalmadı
Rusya ile çatışma olasılığı yabana atılamaz
Türkiye’nin PYD baş ağrısı bitmiş değil
Türkiye’nin PYD sınavı
Biden ziyareti anlaşmazlıkların altını çizdi
Davutoğlu’nu dinleyen var mı?
Davutoğlu’nun çıktığı Avrupa turunun arka planı
‘Akıllı dış politikanın’ kaçınılmaz önemi
AKP ‘coğrafyanın intikamı’ ile tanışıyor
Türkiye adına kim konuşuyor?
Türkiye Cumhuriyeti’nin içine düşürüldüğü vahim durum
Dış politikada zor bir yıl bekliyor bizi
Bölge yeniden şekillenirken Türkiye’nin rolü ne olacak?
Amerika’daki Donald Trump vakıası