Cenevre’deki Suriye görüşmelerinin 25 Şubat’a ertelenmesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı kızdırmışa benziyor. Peru’nun başkenti Lima’daki San Ignacio De Loyola Üniversitesi’nde kendisine fahri doktora verilmesinin ardından konuşurken, alışılmış üslubuyla, buna epey sitem etmiş.
“Siz niye toplanıyorsunuz? Dünyayı oyalamak için mi bir araya geliyorsunuz?” şeklinde tanıdık bir “retorik” çıkış yaparak şöyle devam etmiş:
“İlgili ilgisiz herkes oraya geliyor. Kapıların arkasında da başka şeyler konuşuluyor. İşin gerçeği orada konuşulmuyor. Orada olması gerekenler oraya alınmıyor, olmaması gerekenler oraya davet ediliyor.”
Bu sözler bile, AKP’nin sık sık “Ortadoğu’nun en etkin ülkesi” olarak lanse ettiği Türkiye’nin bölgesel gelişmeler üzerinde ne kadar az etkisinin kaldığını göstermeye yetiyor.
Erdoğan’ın, “Orada olması gerekenler oraya alınmıyor, olmaması gerekenler oraya davet ediliyor” şeklindeki sözlerinin deşifresi de zor değil.
Türkiye Türkmenlere Cenevre’de etkin bir söz verilmesini sağlayamadı. Buna karşın PYD, diplomatik hesaplar uğruna Cenevre’ye davet edilmemesine rağmen, Suriyeli Kürtlerin, Ankara’nın arzuları doğrultusunda, “görüşmelerin dışında tutulacaklarına” dair bir garanti yok.
Daha önce de burada belirttiğimiz gibi, bunu sonuçta sahadaki gelişmeler belirleyecek. Kaldı ki, ABD, Cenevre’ye davet edilmedi diye PYD’den desteğini çekmiş değil.
Son haberlere bakılırsa ABD, PYD’yi Türkiye yüzünden Rusya’ya kaptırmak niyetinde değil. PYD’nin askeri kolu olan YPG’nin belkemiğini oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin kontrolündeki bölgelere askeri açıdan yerleşmeye hazırlandığı bir sırada buna razı değil.
Açıkçası, Suriyeli Kürtleri temsil eden en büyük oluşum olan PYD, Ankara’nın itirazlarına rağmen, Suriye’de kendisini hem ABD, hem de Rusya için önemli oyuncu konumuna getirdi. İki süper güçten birini seçmek durumunda kalsa bile arkasında güçlü destek olacak.
Erdoğan Cenevre’de “gerçeklerin konuşulmadığını” söylüyor fakat Suriye’de “gerçeğin” ne olduğu belli değil artık. Krize farklı hesapları olan o kadar çok oyuncu bulaştı ki, işin içinden nasıl çıkılacağını kimse bilemiyor.
Suriye ile ilgilenen devletler, krizin insani boyutunu gerçekten önemsiyor olsalardı, aralarındaki anlaşmazlıkları bir yana bırakıp buna ağırlık verirlerdi. Fakat bu tür savaşlarda yabancı devletlerin çıkarları söz konusu olduğunda, acıyı hep masumlar çeker. Bunu Yugoslavya’nın dağılma sürecinde de gördük.
Suriye’de hesapları olan ülkeler arasında başından beri Türkiye de vardı. Ankara Şam’da rejim değişikliği istediğini hiç gizlemedi ve aşırı basit beklentiler içine girdi.
“Esed” kısa sürede gidecek, seçimler yapılıp nüfusun çoğunluğunu oluşturan Sünniler, Müslüman Kardeşler ağırlıklı ve Türkiye (daha doğrusu AKP) yanlısı bir rejim kuracaklardı.
Ancak AKP iktidarı, “bölgeyi en iyi biz biliriz” söylemine rağmen, ne Suriye’deki mezhep çekişmesinin kanlı geçmişini, ne Esad’ın ülke içinde kimlerden destek aldığını, ne de Suriye’nin bölgesel ve küresel güç mücadelesinde sırtını kimlere dayadığını hesaba kattı.
Bunun sonuçları ise bugün ortada.
- Nasıl başa çıkacağımız belli olmayan 2 milyon mülteci;
- Ulusal güvenliğin Cumhuriyetin tarihinde hiç görülmemiş şekilde tehlikeye atılması;
- Sorunun çözümü için birlikte çalışılması gereken komşularla ilişkilerde, çatışma potansiyelini de barındıran, gerginliklere yol açılması;
- “Radikal İslamcı gruplara destek veren ülke” algısının Batı’da yerleşmesine uzun süre fırsat verilmesi;
- Türkiye’nin Suriye görüşmelerinde “ikincil statüde ülke” konumuna düşürülmesi vs...
Özetle Erdoğan’a, “hariçten sitem etmekten” başka bir seçeneğin kalmamış olması şaşırtıcı değil.
Erdoğan'a sitemden başka seçenek kalmadı
Yazarın Son Yazıları
Kahraman’ın sözleri yararlı oldu
Gül’ün adı niçin yok?
Dış politikada demagojiye devam...
Çağdaşlık treni kaçıyor
Erdoğan’ın istediği sonucu alması zor görünüyor
Batı'nın tonu giderek sertleşiyor
Türkler Preet Bharara’yı niçin bu kadar çok seviyor?
Akılcı perspektiflerin kaçınılmaz zorunluluğu
Erdoğan’ın ABD ziyareti
Erdoğan’a diplomatik ‘mukabele-i bilmisil’
Erdoğan sevmese de diplomasi kuralları değişmez
Belçika’yı topa tutarken kendi zafiyetlerimizi unutmayalım
Ülkenin gidişatı hiç de parlak değil
Anlaşmayı ciddi zorluklar bekliyor
Liderler ‘yıkım senaryolarından’ medet ummamalı
Gün elbirliği ile çözüm arama günüdür
Mülteci anlaşmasının ‘getirisi’ ve ‘götürüsü’
Davutoğlu’nun İran ziyareti...
PYD’nin durumu sanıldığı kadar sağlam görünmüyor
Gerçek gazetecilere karşı yürütülen algı operasyonu
Yoksa AKP Sünni Araplara güvenmiyor mu?
Etrafımızdaki çember daralıyor
Ortadoğu bataklığına sürüklenmemeliyiz
Umarız ‘büyüklerimiz’ ne yaptıklarını biliyorlar
AKP’nin Türkiye için yarattığı Suriye hezimeti
Suriye gerçeğini ‘Eyli meyli’ çıkışlarla anlamak mümkün değil
Erdoğan'a sitemden başka seçenek kalmadı
Rusya ile çatışma olasılığı yabana atılamaz
Türkiye’nin PYD baş ağrısı bitmiş değil
Türkiye’nin PYD sınavı
Biden ziyareti anlaşmazlıkların altını çizdi
Davutoğlu’nu dinleyen var mı?
Davutoğlu’nun çıktığı Avrupa turunun arka planı
‘Akıllı dış politikanın’ kaçınılmaz önemi
AKP ‘coğrafyanın intikamı’ ile tanışıyor
Türkiye adına kim konuşuyor?
Türkiye Cumhuriyeti’nin içine düşürüldüğü vahim durum
Dış politikada zor bir yıl bekliyor bizi
Bölge yeniden şekillenirken Türkiye’nin rolü ne olacak?
Amerika’daki Donald Trump vakıası