Suriye konusunda doğrular, yanlışlar, algılar ve şehir efsaneleri birbirine karıştı. Başkentimiz dört ay arayla gerçekleşen terör saldırılarıyla tam bir kan gölüne dönerken hiç kimse neye inanacağını bilemiyor.
Bu arada, sözde “stratejik ortak” olan Türkiye ile ABD arasındaki en üst düzeyli görüşmelerden sonra yapılan açıklamalar da birbirini tutmuyor. Bir taraf “PYD konusunda ikna olmaya başladılar” derken diğer taraftan bunu doğrulamayan açıklamalar yapılıyor.
Dışişleri Bakanımız, ABD’li meslektaşının “PYD’ye güvenmediklerini söylediğini” açıklıyor. İnsanlar, “o zaman bunu kendisi niçin açıklamıyor” diye merak ederken ABD yönetiminin sözcüleri, “aksi yönde düşünmelerini gerektirecek deliller olmadıkça PYD’ye güvenmeye devam edeceklerini” açıkça belirtiyorlar.
Yanıtsız sorular yumağı böylece giderek büyüyor. Halkın Suriye ile ilgili kaygıları da haliyle günden güne artıyor. Etrafımız “Lanet olsun, nereden bulaştık bu işe? Suriye’den bana ne, Türkiye elden gidiyor” diyen insanlarla dolu.
Konuya derinlemesine bakmaya çalışanlar ise, Ankara’nın Suriye stratejisinin tam olarak ne olduğunu hâlâ anlayabilmiş değiller. YPG mevzilerinin top ateşine tutulması elbette ki Türkiye adına bir kararlılık göstergesiydi ve oyuna yeni bir boyut kattı.
Fakat bunun getirisinin ne olacağı meçhul. İnsanlar Türkiye’nin güvenliğini arttırmaya dönük sonuçlar alınabileceğini düşünmek yerine, bunun ülkeyi adım adım kanlı bir savaşa sürüklemesinden endişe duyuyorlar.
Bu arada, Türkiye’nin bu hamlesi sadece PYD ile Rusya arasındaki işbirliğini değil, Esad rejimi ile PYD arasındaki işbirliğini de artıracağı beziyor. Sonuçta bu coğrafyada “eski düşmanım da olsa, bugün düşmanımın düşmanı olan dostumdur” anlayışı geçerli.
Peki, Türkiye’nin PYD ve YPG’ye yasakladığı Fırat’ın batısında Rus ve PYD destekli Esad güçleri ilerlerse, Türkiye onları da mı bombalayacak? Diyelim ki bombaladı, Suriye rejimi ve Türkiye’ye diş bileyen Rusya bunun karşısında boş duracaklar mı?
Bu arada Lüksemburg dışişleri bakanı,
“Diğer bazı üyeler için de konuşuyorum”
diyerek açık açık, “Türkiye’nin Suriye ve
Rusya ile girişeceği çatışmalara NATO yardım etmeyecek” şeklinde bir açıklama yaptı. NATO’da kararlar oybirliği ile alındığına göre, bu durumda ittifak, bugüne kadar dile getirdiği tüm destek sözlerine rağmen, Türkiye’nin yardımına nasıl gelecek?
Hadi NATO gelmedi diyelim, ABD, İngiltere, Fransa, hatta artık “Güvenli bölge fikrini destekliyorum” diye konuşan Merkel’in yönettiği Almanya gelecek mi?
İşin bir de trajikomik boyutu var. Uluslararası medyada gece gündüz Türkiye’nin savaşın eşiğine geldiğine dair yorumlar yapılırken Başbakan Davutoğlu “yeni turizm stratejisini” açıklıyor ve bu çerçevede alınacak tedbirleri duyurarak “Rusların bile, her şeye rağmen, Türkiye’ye geleceklerine” dair fantezi sözler sarf ediyor.
Bundan da Türkiye’nin, onca tafrasına rağmen, savaşa değil, turizm sezonuna hazırlandığını anlıyor ve bir nebze de olsa rahatlıyoruz. Fakat bu doğruysa, o zaman Suriye konusunda dört bir yana savurduğumuz o sert kararlılık ifadelerinin içi boş hamasetten ibaret olduğu ortaya çıkmıyor mu?
Yoksa hükümetin elinde içerde terörle, dışarıdaysa Suriye, Rusya hatta ABD ile mücadele ederken turizm sektörünü kurtaracak olan bir sihirli değnek mi var?
Mantıklı bakıldığında etrafımızdaki çemberin giderek daraldığı ve Türkiye’nin bu çerçevede girdiği mücadeleleri kaybetme olasılığının giderek arttığı görülüyor. Bu arada Türkiye’ye dönük hayati tehditler de hem içerde, hem dışarıda ciddi şekilde artıyor.
“Yandaşlık” uğruna kafayı kuma gömmüş olanları bir yana bırakırsak, geri kalan herkes tüm bunları görecek akla sahip.
Etrafımızdaki çember daralıyor
Yazarın Son Yazıları
Kahraman’ın sözleri yararlı oldu
Gül’ün adı niçin yok?
Dış politikada demagojiye devam...
Çağdaşlık treni kaçıyor
Erdoğan’ın istediği sonucu alması zor görünüyor
Batı'nın tonu giderek sertleşiyor
Türkler Preet Bharara’yı niçin bu kadar çok seviyor?
Akılcı perspektiflerin kaçınılmaz zorunluluğu
Erdoğan’ın ABD ziyareti
Erdoğan’a diplomatik ‘mukabele-i bilmisil’
Erdoğan sevmese de diplomasi kuralları değişmez
Belçika’yı topa tutarken kendi zafiyetlerimizi unutmayalım
Ülkenin gidişatı hiç de parlak değil
Anlaşmayı ciddi zorluklar bekliyor
Liderler ‘yıkım senaryolarından’ medet ummamalı
Gün elbirliği ile çözüm arama günüdür
Mülteci anlaşmasının ‘getirisi’ ve ‘götürüsü’
Davutoğlu’nun İran ziyareti...
PYD’nin durumu sanıldığı kadar sağlam görünmüyor
Gerçek gazetecilere karşı yürütülen algı operasyonu
Yoksa AKP Sünni Araplara güvenmiyor mu?
Etrafımızdaki çember daralıyor
Ortadoğu bataklığına sürüklenmemeliyiz
Umarız ‘büyüklerimiz’ ne yaptıklarını biliyorlar
AKP’nin Türkiye için yarattığı Suriye hezimeti
Suriye gerçeğini ‘Eyli meyli’ çıkışlarla anlamak mümkün değil
Erdoğan'a sitemden başka seçenek kalmadı
Rusya ile çatışma olasılığı yabana atılamaz
Türkiye’nin PYD baş ağrısı bitmiş değil
Türkiye’nin PYD sınavı
Biden ziyareti anlaşmazlıkların altını çizdi
Davutoğlu’nu dinleyen var mı?
Davutoğlu’nun çıktığı Avrupa turunun arka planı
‘Akıllı dış politikanın’ kaçınılmaz önemi
AKP ‘coğrafyanın intikamı’ ile tanışıyor
Türkiye adına kim konuşuyor?
Türkiye Cumhuriyeti’nin içine düşürüldüğü vahim durum
Dış politikada zor bir yıl bekliyor bizi
Bölge yeniden şekillenirken Türkiye’nin rolü ne olacak?
Amerika’daki Donald Trump vakıası