Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) ezici bir çoğunlukla Can Dündar ve Erdem Gül hakkında verdiği karar, insan hakları ve demokratik özgürlükler konularında Türkiye’de artan karamsarlığın giderilmesine bir nebze de olsa katkıda bulunacaktır.
Bu karar ayrıca, Türkiye’nin demokratik ülke olarak zedelenmiş bulunan uluslararası itibarına tekrar kavuşmasına da yardımcı olacaktır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Başkan Yardımcısı Işıl Karakaş’ın belirttiği gibi, Avrupa’nın gözü bu karardaydı. Bu nedenle AYM’nin kararı Avrupa’da olumlu karşılandı.
Bu karardan kimlerin rahatsız olduğu ise bellidir. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan, “AYM kararına sadece sessiz kalırım o kadar ama onu kabul etmek durumunda değilim. Verdiği karara da uymuyorum, saygı da duymuyorum” dedi.
Erdoğan’ın ülkenin en yüksek mahkemesine “saygı duymadığı” ilk karar da bu değil zaten. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın ise konuyla ilgili açıklamasında, “Dava devam edecek, biz de yakından takip edeceğiz” dedi.
Ancak, AYM’nin ihlal edildiğini belirttiği anayasa maddelerine bakınca, bunun neye dayanılarak sürdürüleceği belli değil. Kalın açıklamasında, Batı’dan Julian Assange, Bradley Manning ve Edward Snowden örneklerini verdi.
Ancak söz konusu örneklerin Can Dündar ve Erdem Gül’e karşı açılan davayla bir benzerliği yok. Kalın, WikiLeaks’ten bildiğimiz Assange’ın casusluk suçlamasıyla karşı kaşıya olduğu için Londra’daki Ekvador büyükelçiliğine sığındığını ima eden sözler sarf etti.
Fakat bu doğru değil. Assange İngiltere tarafından, hakkında ırza geçme ve taciz suçlamasıyla soruşturma açılan İsveç’e iade edilmemek için bu büyükelçiliğe sığındı. Yoksa hakkında ne İngiltere’de ne de İsveç’te açılan bir “casusluk” soruşturması var.
ABD’de ise bir casusluk soruşturması var. Dava açılırsa, ABD vatandaşı olmasa da, ölüm cezası bile alabilir. Assange, İsveç’e iade edildiği takdirde, o ülkenin kendisini ABD’ye teslim etmesinden korktuğu için Ekvador büyükelçiliğine sığındığını belirtiyor, ancak bu kişisel vehmi.
Bu olacak olsaydı İngiltere de bunu yapabilirdi. Ama böyle bir şey söz konusu değil. Kaldı ki İsveç Dışişleri Bakanı Carl Bildt, hiçbir şüpheliyi ölüm cezası riskinin bulunduğu bir ülkeye iade etmeyeceklerini açıkladı.
Ölüm cezası riski olmasa bile İsveç’in liberal yasaları bu tür iadeleri zaten zorlaştırıyor. Assange’ın aslında İsveç’te hapse girmekten korktuğu için Ekvador büyükelçiliğine sığındığını savunanlar da var.
Aslında bilgisayar programcısı olan Assange, kurduğu WikiLeaks adlı internet sitesi nedeniyle “gazeteci” ve “yayıncı” sıfatlarını kullansa da gerçek anlamda bir “gazeteci” de değil.
ABD’nin sırlarını WikiLeaks’e sızdıran Bradley Manning ve gizli belgeleri basına sızdıran Edward Snowden’a gelince... Manning ABD ordusu mensubuydu, Snowden ise ABD hükümeti için çalışıyordu. Resmi görevleri sırasında elde ettikleri belgeleri sızdırdıkları için haklarında casusluk davası açıldı.
Sızdırdıkları bilgiler Batı’da birçok gazetede yayımlandı ama hiçbir gazeteciye karşı dava açılmadı. Manning ve Snowden örnekleri esas alınacaksa, o zaman MİT TIR’larıyla ilgili bilgileri sızdıran yetkililerin yargılanması gerekiyor, bu bilgileri demokrasinin gereği olarak kamuoyu ile paylaşan habercilerin değil.
Burada gazetecilerin yargılanması basına verilmeye çalışılan bir gözdağından başka bir şey değildir. AYM sayesinde bu çaba da ters tepmiş oldu ve basın özgürlüğü ilkesi güçlendi.
Kalın aslında Batı’yı tanıyan ve verdiği örneklerin geçersizliğini bilecek akla ve bilgiye sahip olan biridir. Ama bu örnekleri vererek Saray yanlılarına materyal sağlamaya çalışıyor. Böylece aslında kimlerin “algı operasyonu” yürüttükleri de ortaya çıkmış oluyor.
Gerçek gazetecilere karşı yürütülen algı operasyonu
Yazarın Son Yazıları
Kahraman’ın sözleri yararlı oldu
Gül’ün adı niçin yok?
Dış politikada demagojiye devam...
Çağdaşlık treni kaçıyor
Erdoğan’ın istediği sonucu alması zor görünüyor
Batı'nın tonu giderek sertleşiyor
Türkler Preet Bharara’yı niçin bu kadar çok seviyor?
Akılcı perspektiflerin kaçınılmaz zorunluluğu
Erdoğan’ın ABD ziyareti
Erdoğan’a diplomatik ‘mukabele-i bilmisil’
Erdoğan sevmese de diplomasi kuralları değişmez
Belçika’yı topa tutarken kendi zafiyetlerimizi unutmayalım
Ülkenin gidişatı hiç de parlak değil
Anlaşmayı ciddi zorluklar bekliyor
Liderler ‘yıkım senaryolarından’ medet ummamalı
Gün elbirliği ile çözüm arama günüdür
Mülteci anlaşmasının ‘getirisi’ ve ‘götürüsü’
Davutoğlu’nun İran ziyareti...
PYD’nin durumu sanıldığı kadar sağlam görünmüyor
Gerçek gazetecilere karşı yürütülen algı operasyonu
Yoksa AKP Sünni Araplara güvenmiyor mu?
Etrafımızdaki çember daralıyor
Ortadoğu bataklığına sürüklenmemeliyiz
Umarız ‘büyüklerimiz’ ne yaptıklarını biliyorlar
AKP’nin Türkiye için yarattığı Suriye hezimeti
Suriye gerçeğini ‘Eyli meyli’ çıkışlarla anlamak mümkün değil
Erdoğan'a sitemden başka seçenek kalmadı
Rusya ile çatışma olasılığı yabana atılamaz
Türkiye’nin PYD baş ağrısı bitmiş değil
Türkiye’nin PYD sınavı
Biden ziyareti anlaşmazlıkların altını çizdi
Davutoğlu’nu dinleyen var mı?
Davutoğlu’nun çıktığı Avrupa turunun arka planı
‘Akıllı dış politikanın’ kaçınılmaz önemi
AKP ‘coğrafyanın intikamı’ ile tanışıyor
Türkiye adına kim konuşuyor?
Türkiye Cumhuriyeti’nin içine düşürüldüğü vahim durum
Dış politikada zor bir yıl bekliyor bizi
Bölge yeniden şekillenirken Türkiye’nin rolü ne olacak?
Amerika’daki Donald Trump vakıası