Terör çirkin yüzünü başkentimizin göbeğinde tekrar gösterdi. Birçok aile hiç beklemediği anda tekrar acıya boğuldu. Birçok aile hastanelerde sevdiklerinin başında tekrar tedirgin bir bekleyişe girdi. Son saldırıdan sonra ilan edilen “Ankara’ya has güvenlik önlemlerinin” ne kadar işe yaradığı da böylece görülmüş oldu.
Bu tür “asimetrik” saldırılar karşısında ne tür “özel tedbirlerin” alınabileceği de zaten meçhul. İnsanların bu saatten sonra “gereken her türlü tedbir alındı” açıklamalarına inanacak takati kalmadı. Kimse bunun son saldırı olacağına da inanmıyor.
Peki, ne oldu da Türkiye’de bu kaotik noktalara gelindi. Ülkemiz geçmişte çok sayıda terör olayı yaşadı. Çok sayıda toplumsal travmaya tanık oldu. Ama bugün yaşanan türden hadiseleri görmedik.
“Eski Türkiye” elbette ki çok parlak bir yer değildi. Demokrasisi eksikti, insan hakları karnesi berbattı, hukukuna ve adaletine inanç yok gibiydi. Fakat kendi içinde çarpık da olsa bir düzeni vardı.
Ciddi sorunları için arzulanan çözümler ise mevcut sistemin eksikliklerini giderip demokrasimizi, insan haklarımızı, hukuk ve adalet sistemimizi Avrupa standartlarına yükseltmekti.
Buna karşın bugün gelinen nokta, en sorumlu olması gereken kişilerin ülkeyi bütünleştirmek yerine sert söylemlerle ayrışmaları körükledikleri, ülkenin en yüksek mahkemesine saygı duymadıklarını açıkça beyan ettikleri bir noktadır.
Gelinen nokta, demokratik parlamenter düzeni yıkıp yerine, herhangi bir kontrol mekanizması olmaksızın, tek bir güç odağına dayanan bir düzene geçilmesi için çalışanların ülkeyi yönettiği noktadır.
Gelinen nokta, hatalı dış politika hesapları sonucunda ülkemizin “vekâleten yürütülen savaşların” odağı haline getirildiği noktadır.
Peki, nereye kadar gider bu? Herkesin yanıtını aradığı soru bu.
“Yeni Türkiye’yi” kurma iddiasında olanlar, bırakın bu Türkiye’yi kurmayı, Cumhuriyetimizin “kurucu babalarının” dağları yerinden oynatarak küllerinden yarattıkları “Bildiğimiz Türkiye’ye” verilen telafi edilemez hasarı ne zaman idrak edecekler?
Türkiye sonuçta, etnik, dinsel, mezhepsel, sosyal ve bölgesel farklılıklardan oluşan heterojen bir ülkedir. Hiçbir sınıfın, eğilimin veya dünya görüşünün tekdüze kalıbına sığamayacak kadar da büyük bir ülkedir.
Eski Türkiye’nin temel hatası bu gerçeği kabul etmemekti. Fakat AB üyeliği için çalışmak gibi stratejik yönelişler sonucunda gidilmesi gereken yol netleşmeye başlıyordu. Gerekli olan da buydu, çünkü bu denli heterojen bir ülke, sadece gerçek anlamda çoğulcu olan bir demokrasi ile huzurlu bir şekilde yönetilebilir.
AKP bile iktidarının ilk yıllarında bu yoldan ilerleyeceğine dair inancı pekiştiren adımlar atarak, kendisine normal şartlarda oy vermeyecek olan kesimlerden de destek almıştı. İşe böyle koyuldu ama arkasını getiremedi.
Fakat bir hususun herkes tarafından çok iyi anlaşılması gerekiyor. Türkiye ister Türk ister Kürt olsun, ister laik ister dinci olsun, ister Sünni ister Alevi olsun, farklı geçmişleri ve yaşam tarzları olan insanları taşıyan koskoca bir gemidir.
İyi yönetildiği takdirde sadece Ortadoğu’nun değil, Kafkaslar’ın ve Balkanlar’ın da en çok umut vaat eden ülkesidir. Aynı zamanda dünyada önemli ve belirleyici roller oynama potansiyeline sahip olan bir ülkedir.
Fakat kötü yönetilirse dümendekilerin tehlikeli kayalıkları görmeleri mümkün değil. Gemimiz o kayalıklara çarpıp batmaya başlarsa hepimizi götürür.
Bizi yönetenlerimiz, siyasilerimiz bunu göremiyorlarsa daha çok zor günler göreceğiz demektir. Gün kavga değil, artan sorunlarımıza ayrımcılık yapmadan elbirliği ile gerçekçi çözümler arama ve bulma gündür.
Gün elbirliği ile çözüm arama günüdür
Yazarın Son Yazıları
Kahraman’ın sözleri yararlı oldu
Gül’ün adı niçin yok?
Dış politikada demagojiye devam...
Çağdaşlık treni kaçıyor
Erdoğan’ın istediği sonucu alması zor görünüyor
Batı'nın tonu giderek sertleşiyor
Türkler Preet Bharara’yı niçin bu kadar çok seviyor?
Akılcı perspektiflerin kaçınılmaz zorunluluğu
Erdoğan’ın ABD ziyareti
Erdoğan’a diplomatik ‘mukabele-i bilmisil’
Erdoğan sevmese de diplomasi kuralları değişmez
Belçika’yı topa tutarken kendi zafiyetlerimizi unutmayalım
Ülkenin gidişatı hiç de parlak değil
Anlaşmayı ciddi zorluklar bekliyor
Liderler ‘yıkım senaryolarından’ medet ummamalı
Gün elbirliği ile çözüm arama günüdür
Mülteci anlaşmasının ‘getirisi’ ve ‘götürüsü’
Davutoğlu’nun İran ziyareti...
PYD’nin durumu sanıldığı kadar sağlam görünmüyor
Gerçek gazetecilere karşı yürütülen algı operasyonu
Yoksa AKP Sünni Araplara güvenmiyor mu?
Etrafımızdaki çember daralıyor
Ortadoğu bataklığına sürüklenmemeliyiz
Umarız ‘büyüklerimiz’ ne yaptıklarını biliyorlar
AKP’nin Türkiye için yarattığı Suriye hezimeti
Suriye gerçeğini ‘Eyli meyli’ çıkışlarla anlamak mümkün değil
Erdoğan'a sitemden başka seçenek kalmadı
Rusya ile çatışma olasılığı yabana atılamaz
Türkiye’nin PYD baş ağrısı bitmiş değil
Türkiye’nin PYD sınavı
Biden ziyareti anlaşmazlıkların altını çizdi
Davutoğlu’nu dinleyen var mı?
Davutoğlu’nun çıktığı Avrupa turunun arka planı
‘Akıllı dış politikanın’ kaçınılmaz önemi
AKP ‘coğrafyanın intikamı’ ile tanışıyor
Türkiye adına kim konuşuyor?
Türkiye Cumhuriyeti’nin içine düşürüldüğü vahim durum
Dış politikada zor bir yıl bekliyor bizi
Bölge yeniden şekillenirken Türkiye’nin rolü ne olacak?
Amerika’daki Donald Trump vakıası