Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan önceki gün muhtarlara yaptığı konuşmada, “Tayyip Erdoğan gitsin demek, ‘bizim tüm siyasetimizi, tüm çalışmalarımızı, üzerine bina ettiğimiz milletimizin, bayrağımızın, vatanımızın, devletimizin tek olması anlayışı yıkılsın’ demektir” diye konuştu.
Bunu, Ankara’da büyükelçilik yapmış iki emekli ABD’li diplomat olan Mort Abramowitz ve Eric Edelman’ın, Washington Post gazetesi için ortaklaşa kaleme aldıkları ve “Erdoğan ya reform yapmalı ya da istifa etmeli” dedikleri yazı üzerine söylediğini tahmin etmek zor değil.
Erdoğan’ın sözcüsü İbrahim Kalın, Abramowitz ve Edelman’a “Türkiye’ye talimat verdiğiniz günler geçti beyler” diyerek kendince sert olan bir yanıt vermişti. Fakat Kalın, bu iki emekli diplomatın Türkiye konusundaki görüşlerinin Washington’da ciddiye alındığını biliyor.
Kalın ayrıca, Abramowitz ve Edelman’ın görüşlerinin ABD’nin başkentindeki havayı yansıttığını da biliyor. Yoksa bunları “kendi görüşleridir” deyip bir iki sert laf ederek geçerdi. Erdoğan’ın, isim vermeden, Abramowitz ve Edelman’a dolaylı olarak yanıt vermesi de, iki emekli büyükelçinin sözlerinin “Saray” tarafından ciddiye alındığını gösteriyor.
Obama yönetiminin çeşitli şekillerde dışa vurduğu Erdoğan konusundaki gerçek hissiyatı, diplomatik çevrelerin bilmediği bir şey değil. Bunun sadece ABD için değil, kendimize düşman ettiğimiz tüm komşu ülkelerin yönetimleri açısından geçerli olduğu da sır değil.
Ülkelerinin üst kademelerinde görevler üstlenmiş olan Batılı iki emekli diplomatın, halkın tümü tarafından olmasa da, önemli bir kesimi tarafından seçilmiş bulunan bir cumhurbaşkanına “istifa et” çağrısında bulunmaları, elbette ki normal değil.
Türk-Amerikan ilişkilerinin, iki ülkenin Suriye ve Irak’taki çok farklı öncelikleri ve Türkiye’de demokratik hakların ve özgürlüklerin günden güne daha fazla erozyona uğraması nedeniyle en kötü dönemlerinden birini yaşamakta olduğu kesin.
Bunun önümüzdeki dönemde iyileşmek yerine daha da kötüleşeceğine dair güçlü işaretler var. Taraflar iki ülke arasındaki “stratejik ortaklığın” sürdüğüne, hatta giderek güçlendiğine dair bir görüntü vermeye çalışsalar da, bunun böyle olmadığını konuyla yakından ilgili olan herkes biliyor.
Kasım ayındaki başkanlık seçimlerinden, Müslümanlara savaş açmış olan aşırı sağ eğilimli Donald Trump, her ülkede ortaya çıkabilen olumsuz konjonktürel nedenlerden dolayı zaferle çıkacak olursa, bu ilişkilerin daha da kötüleşeceği kesin.
Türkiye sadece komşularıyla değil, dünyanın iki ana süper gücü ile kavgalı bugün. Bu durumun üstesinden nasıl gelineceği ise şu anda belli değil. Bu arada, Başbakan Davutoğlu’nun geçen günlerde, “Kayseri pazarlığı” sayesinde AB ile açıldığını ilan ettiği “yeni sayfanın” da boşa çıkacağına dair işaretler daha şimdiden gelmeye başladı.
Erdoğan muhtemelen, tüm bunları bir sepete koyarak, “kendisinin gitmesi gerektiğine” dair bir uluslararası algının gelişmekte olduğunu hissettiği için sözü “gidersem Türkiye’de her şey altüst olur” demeye getiriyor.
İşin ilginç yanı, Trump da ABD’de benzeri bir yaklaşım sergilemeye başladı. Önseçimlerde birinci gelmesine rağmen başkan adaylığının mensubu olduğu Cumhuriyetçi Parti tarafından kabul edilmemesi halinde milyonlarca taraftarının ayaklanma çıkaracağı uyarısında bulundu.
Liderlerin veya potansiyel liderlerin geleceklerini “yıkım” ve “korku” senaryoları üzerine inşa etmeye çalışmalarının hiçbir ülke açısından hayırlı sayılması mümkün değil.
Liderler ‘yıkım senaryolarından’ medet ummamalı
Yazarın Son Yazıları
Kahraman’ın sözleri yararlı oldu
Gül’ün adı niçin yok?
Dış politikada demagojiye devam...
Çağdaşlık treni kaçıyor
Erdoğan’ın istediği sonucu alması zor görünüyor
Batı'nın tonu giderek sertleşiyor
Türkler Preet Bharara’yı niçin bu kadar çok seviyor?
Akılcı perspektiflerin kaçınılmaz zorunluluğu
Erdoğan’ın ABD ziyareti
Erdoğan’a diplomatik ‘mukabele-i bilmisil’
Erdoğan sevmese de diplomasi kuralları değişmez
Belçika’yı topa tutarken kendi zafiyetlerimizi unutmayalım
Ülkenin gidişatı hiç de parlak değil
Anlaşmayı ciddi zorluklar bekliyor
Liderler ‘yıkım senaryolarından’ medet ummamalı
Gün elbirliği ile çözüm arama günüdür
Mülteci anlaşmasının ‘getirisi’ ve ‘götürüsü’
Davutoğlu’nun İran ziyareti...
PYD’nin durumu sanıldığı kadar sağlam görünmüyor
Gerçek gazetecilere karşı yürütülen algı operasyonu
Yoksa AKP Sünni Araplara güvenmiyor mu?
Etrafımızdaki çember daralıyor
Ortadoğu bataklığına sürüklenmemeliyiz
Umarız ‘büyüklerimiz’ ne yaptıklarını biliyorlar
AKP’nin Türkiye için yarattığı Suriye hezimeti
Suriye gerçeğini ‘Eyli meyli’ çıkışlarla anlamak mümkün değil
Erdoğan'a sitemden başka seçenek kalmadı
Rusya ile çatışma olasılığı yabana atılamaz
Türkiye’nin PYD baş ağrısı bitmiş değil
Türkiye’nin PYD sınavı
Biden ziyareti anlaşmazlıkların altını çizdi
Davutoğlu’nu dinleyen var mı?
Davutoğlu’nun çıktığı Avrupa turunun arka planı
‘Akıllı dış politikanın’ kaçınılmaz önemi
AKP ‘coğrafyanın intikamı’ ile tanışıyor
Türkiye adına kim konuşuyor?
Türkiye Cumhuriyeti’nin içine düşürüldüğü vahim durum
Dış politikada zor bir yıl bekliyor bizi
Bölge yeniden şekillenirken Türkiye’nin rolü ne olacak?
Amerika’daki Donald Trump vakıası