Batılı diplomatik çevrelerde PYD ve YPG konusunda son günlerde ilginç ve bazı ezberleri bozan görüşlerle karşılaşıyoruz. Öyle anlaşılıyor ki, İngiltere Dışişleri Bakanı Philip Hammond’un 23 Şubat tarihinde İngiliz Parlamentosu’nda dile getirdikleri boşa söylenmiş laflar değil.
Hammond şunu söylemişti:
“Son haftalarda Suriyeli Kürt güçler, Suriye rejimi ve Rus hava kuvvetleri arasında çok rahatsız edici bir eşgüdüm görüyoruz ve bu da Kürtlerin bu hadiselerde oynadıkları rol konusunda bizi açıkça huzursuz ediyor.”
ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Anthony Blinken da Cenevre’de önceki gün yaptığı basın toplantısında, PYD konusunda Washington’da duyulan rahatsızlığı, Türk basınından gelen soru üzerine, şöyle yanıtlamış:
“PYD’ye, PKK’ye verecekleri herhangi bir desteğin veya (Suriye’deki) diğer muhalif gruplara karşı atacakları adımların son derece sorunlu olduğunu söyledik ve sorumlu davranarak DAEŞ’e karşı mücadeleye odaklanmalarını açıkça belirttik.”
Diplomatların söylediklerine bakılırsa bunlar sadece Türkiye’nin gönlünü almaya dönük sözler değil. ABD, PYD’ye verdiği destekten henüz vazgeçmeye hazır değil elbette. Ancak PYD’nin Batı nezdindeki konumu da sanıldığı kadar sağlam görünmüyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD’ye dönük, “Ya bizi ya PYD’yi seçin” şeklindeki meydan okumasına Washington’dan yanıt gelmedi. Fakat perde arkasında söylenenlerden bunun yanıtı ortaya çıkıyor. PYD’ye “konjonktür gereği müttefik” Türkiye’ye ise “uzun vadeli müttefik” olarak bakılıyor.
ABD’nin şu andaki hayati önceliği IŞİD, Türkiye’nin ki ise PKK. Esas sorun buradan kaynaklanıyor. Yoksa Washington’un Suriyeli Kürtleri, Türkiye’ye tercih etmesinin “söz konusu olmadığı” bunun “mantıksız olacağı” belirtiliyor.
Bu arada, “hem Türkiye’yi, hem de ABD’yi zor durumda bıraktığı” söylenen Erdoğan’ın bu çıkışının mevcut ortamda “çok faydalı olmadığı” da kaydediliyor. Aynı şey Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu için söyleniyor.
Hatırlanacaktır Çavuşoğlu, “Kerry bana PYD’ye güvenmediklerini söyledi” şeklinde bir çıkışta bulunmuştu. Diplomatlar, sorumlu bir Dışişleri Bakanı’nın böyle bir kişisel açıklama yapmasının hatalı olduğunu belirtiyorlar.
Daha diplomatik davranan Kerry, bu konuda bir şey söylememeyi tercih ederken ABD yönetimi sözcülerinin, Çavuşoğlu’nun sözleri üzerine, “PYD’ye güvendiklerini açıklamak durumunda bırakıldıklarını” söylüyorlar. Bunun da “Türkiye’yi mahcup ettiğini, ABD’yi ise yine zor durumda bıraktığını” belirtiyorlar.
Ancak Çavuşoğlu’nun söylediklerinde bir gerçek payı olduğu anlaşılıyor. PYD’nin sadece Rusya ile bu kadar çabuk işbirliğine yönelmesi değil, Esad rejimi ile bu kadar kolay ve rahat bir şekilde dirsek temasına girmesi de Batı’yı rahatsız etmişe benziyor. Bu da, “muhalif iki süper gücü aynı anda kullanmaya çalışan” PYD’ye duyulan güveni gerçekten sarsmış.
Diplomatlar, IŞİD nedeniyle şu anda ikinci plana düşmüş görünen Esad rejimine karşı mücadeleden vazgeçilmesinin de söz konusu olmadığını vurguluyorlar. Özetle, buradaki sorun da “öncelikler” meselesinden kaynaklanıyor.
Bu arada, PYD’nin Rusya için de aslında “konjonktür gereği müttefik” olduğunu kaydediyorlar. Suriyeli Kürtlere “doğası gereği fazla sevgi beslemeyen” Esad rejiminin, Rus yardımı ile Kuzey Suriye’de hâkimiyetini sağlaması halinde, PYD’nin Moskova için öneminin de azalacağına inanıyorlar. Moskova’nın, Kürtleri Suriye rejimine tercih etmeyeceğini vurguluyorlar.
Batılı diplomatların söylediklerine bakılırsa, Suriye’deki karmaşa sayesinde, sahnenin ortasında kendilerine bir yer kapmış gibi görünen Suriyeli Kürtler için gelecek pek de hesapladıkları gibi çıkmayabilir. PKK ile ilişkileri ise hayallerinin çökmesini hızlandırabilir.
Öte yandan, neredeyse tüm diplomatların birleştikleri bir husus var. “Türkiye kendi Kürt sorununu barışçıl ve demokratik bir şekilde makul bir çözüme kavuşturabilse, sadece Batı’ya ve bölgeye değil, en başta kendisine iyilik etmiş olacak” diyorlar.
PYD’nin durumu sanıldığı kadar sağlam görünmüyor
Yazarın Son Yazıları
Kahraman’ın sözleri yararlı oldu
Gül’ün adı niçin yok?
Dış politikada demagojiye devam...
Çağdaşlık treni kaçıyor
Erdoğan’ın istediği sonucu alması zor görünüyor
Batı'nın tonu giderek sertleşiyor
Türkler Preet Bharara’yı niçin bu kadar çok seviyor?
Akılcı perspektiflerin kaçınılmaz zorunluluğu
Erdoğan’ın ABD ziyareti
Erdoğan’a diplomatik ‘mukabele-i bilmisil’
Erdoğan sevmese de diplomasi kuralları değişmez
Belçika’yı topa tutarken kendi zafiyetlerimizi unutmayalım
Ülkenin gidişatı hiç de parlak değil
Anlaşmayı ciddi zorluklar bekliyor
Liderler ‘yıkım senaryolarından’ medet ummamalı
Gün elbirliği ile çözüm arama günüdür
Mülteci anlaşmasının ‘getirisi’ ve ‘götürüsü’
Davutoğlu’nun İran ziyareti...
PYD’nin durumu sanıldığı kadar sağlam görünmüyor
Gerçek gazetecilere karşı yürütülen algı operasyonu
Yoksa AKP Sünni Araplara güvenmiyor mu?
Etrafımızdaki çember daralıyor
Ortadoğu bataklığına sürüklenmemeliyiz
Umarız ‘büyüklerimiz’ ne yaptıklarını biliyorlar
AKP’nin Türkiye için yarattığı Suriye hezimeti
Suriye gerçeğini ‘Eyli meyli’ çıkışlarla anlamak mümkün değil
Erdoğan'a sitemden başka seçenek kalmadı
Rusya ile çatışma olasılığı yabana atılamaz
Türkiye’nin PYD baş ağrısı bitmiş değil
Türkiye’nin PYD sınavı
Biden ziyareti anlaşmazlıkların altını çizdi
Davutoğlu’nu dinleyen var mı?
Davutoğlu’nun çıktığı Avrupa turunun arka planı
‘Akıllı dış politikanın’ kaçınılmaz önemi
AKP ‘coğrafyanın intikamı’ ile tanışıyor
Türkiye adına kim konuşuyor?
Türkiye Cumhuriyeti’nin içine düşürüldüğü vahim durum
Dış politikada zor bir yıl bekliyor bizi
Bölge yeniden şekillenirken Türkiye’nin rolü ne olacak?
Amerika’daki Donald Trump vakıası