Türkiye’nin YPG mevzilerini top ateşine tutması Suriye krizini ülkemiz açısından ciddi riskler barındıran yeni bir düzeye taşıdı. Bunun sağlam bir stratejiye mi dayandığı, yoksa sonuçları iyi düşünülmeden çaresizlik içinde karanlıkta atılan bir adım mı olduğunu göreceğiz.
Başbakan Davutoğlu’nun ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden ile gerçekleştirdiği telefon görüşmesinden sonra Beyaz Saray’dan yapılan açıklamadan Ankara’nın, kısmen de olsa bir sonuç aldığı anlaşılıyor.
Açıklamada Biden’ın, “Suriyeli Kürtleri” Türk sınırına yakın bölgeleri ele geçirmemeleri konusunda ikna etmeye çalışacaklarını söylediği belirtiliyor. Ancak Biden’ın “Suriyeli Kürtler” ifadesini kullanması Türkiye’nin “terörist” olarak gördüğü PYD ve YPG’nin statüsünü yükseltiyor.
Biden’ın “top atışlarını durdurun” demesi ise Türkiye’yi “Suriyeli Kürtlerle” eşit düzeye yerleştiriyor. Bunun Ankara’yı çok memnun etmeyeceği aşikâr. Fakat Ankara açısından burada asıl önemli olan ABD’nin tutumu değil.
Haberlere bakılırsa YPG söz konusu olan bölgede Rusya’nın hava desteği ile ilerliyor. Onu için burada Moskova’nın sahadaki tavrı önemli olacak. YPG’nin Rus desteği ile ilerlemeye devam etmesi halinde Rusya ile savaş istemeyen ABD’nin yapabileceği fazla bir şey yok.
Washington’un YPG ile IŞİD’e karşı sürdürdüğü askeri işbirliğini tehlikeye atmak isteyeceği de kuşkulu. Ankara’nın bu hamlesinin ABD’yi zor durumda bıraktığı kesin. Diş bilediği Türkiye’yi mindere çekmeye çalışan Rusya’yı ise memnun dahi etmiş olabilir.
Sonuçta Ankara YPG’yi top atışları ile caydırmaya çalışıyor. Fakat Türkiye’nin sırf sınır ötesi top atışlarıyla caydırıcı olup olmayacağı kesin değil. Türkiye’nin bölgeye uçak ve asker sokmadan bu işi nasıl başaracağı ise merak konusudur.
Bölgeye uçak sokacak olursa karşısında Rus uçaklarını, asker sokarsa, karşısında sadece YPG’yi değil Rus uçakları ile Suriye ordusunu bulacaktır. Ankara’nın bunu dengelemek için bölgedeki el Nusra gibi İslamcı gruplarla işbirliği yapması ise Türkiye’nin batıdaki imajını daha da zedeleyecek ve PYD’ye zaten duyulan sempatiyi iyice artıracaktır.
Burada son günlerde çok pompalanan Suudi Arabistan’a güveniliyorsa bu da işe yaramayacaktır. İncirlik’e gönderilen Suudi uçakları, oradaki diğer ülkelerin uçakları gibi, ABD liderliğindeki IŞİD karşıtı koalisyona bağlı olacak.
ABD de Suudi uçakların gelmesinden memnun görünüyor. Böylece IŞİD karşıtı koalisyonun İslam karşıtı olmadığını göstermeyi amaçlıyor. Fakat bu uçaklar ne YPG’yi, ne de Suriye güçlerini bombalayacak. Yine de bunu yapacak olurlarsa, Riyad kendisini çok farklı bir konumda bulacaktır.
Türkiye ve Suudi Arabistan’ın Suriye’de kendi gündemlerine göre hareket etmeleri, İran’ın da dahil olacağı etnik ve mezhep temelli savaşa girmeleri anlamına gelecektir. Türkiye’nin bu durumda Batılı müttefiklerinden yardım alma olasılığı sıfıra yakındır.
Batılı diplomatların Ankara’nın bu hamlesiyle ilgili muhtelif görüşleri var. Kimilerine göre Suriye’de hiçbir etkisi kalmamış olan Ankara, fiili bir durum yaratıp bu tehlikeli adımla dikkat çekerek “ben de varım” demeye çalışıyor.
Kimilerine göreyse, Ankara’nın bu hamlesi iç tüketime dönük. İşi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başkanlık emellerine bağlayan bile var. Bunlar, AKP’nin, “savaş zamanında halk güçlü lider arar” savına dayanan bir hesap içinde olabileceğini savunuyorlar.
Ankara’nın bu son hamlesinin arzulanan sonuçları vermemesi halinde, AKP’nin içerde kendisini eleştirenlere karşı “ihanet” suçlamalarıyla bezenmiş yeni antidemokratik politikalara yönelmesi olasılığı da göz ardı edilemez. Bu ise ülkedeki tehlikeli bölünmüşlüğü daha da artıracaktır.
Emekli Büyükelçi Ünal Çeviköz’ün Selin Ongun arkadaşımıza verdiği röportajda belirttiği gibi, Türkiye sonuçlarının ne olacağını kestirmenin mümkün olmadığı bir adım atmış bulunuyor.
Onun için gelişmeleri endişeyle izleyerek “umarız ‘büyüklerimiz’ ne yaptıklarını biliyorlar” diyoruz.
Umarız ‘büyüklerimiz’ ne yaptıklarını biliyorlar
Yazarın Son Yazıları
Kahraman’ın sözleri yararlı oldu
Gül’ün adı niçin yok?
Dış politikada demagojiye devam...
Çağdaşlık treni kaçıyor
Erdoğan’ın istediği sonucu alması zor görünüyor
Batı'nın tonu giderek sertleşiyor
Türkler Preet Bharara’yı niçin bu kadar çok seviyor?
Akılcı perspektiflerin kaçınılmaz zorunluluğu
Erdoğan’ın ABD ziyareti
Erdoğan’a diplomatik ‘mukabele-i bilmisil’
Erdoğan sevmese de diplomasi kuralları değişmez
Belçika’yı topa tutarken kendi zafiyetlerimizi unutmayalım
Ülkenin gidişatı hiç de parlak değil
Anlaşmayı ciddi zorluklar bekliyor
Liderler ‘yıkım senaryolarından’ medet ummamalı
Gün elbirliği ile çözüm arama günüdür
Mülteci anlaşmasının ‘getirisi’ ve ‘götürüsü’
Davutoğlu’nun İran ziyareti...
PYD’nin durumu sanıldığı kadar sağlam görünmüyor
Gerçek gazetecilere karşı yürütülen algı operasyonu
Yoksa AKP Sünni Araplara güvenmiyor mu?
Etrafımızdaki çember daralıyor
Ortadoğu bataklığına sürüklenmemeliyiz
Umarız ‘büyüklerimiz’ ne yaptıklarını biliyorlar
AKP’nin Türkiye için yarattığı Suriye hezimeti
Suriye gerçeğini ‘Eyli meyli’ çıkışlarla anlamak mümkün değil
Erdoğan'a sitemden başka seçenek kalmadı
Rusya ile çatışma olasılığı yabana atılamaz
Türkiye’nin PYD baş ağrısı bitmiş değil
Türkiye’nin PYD sınavı
Biden ziyareti anlaşmazlıkların altını çizdi
Davutoğlu’nu dinleyen var mı?
Davutoğlu’nun çıktığı Avrupa turunun arka planı
‘Akıllı dış politikanın’ kaçınılmaz önemi
AKP ‘coğrafyanın intikamı’ ile tanışıyor
Türkiye adına kim konuşuyor?
Türkiye Cumhuriyeti’nin içine düşürüldüğü vahim durum
Dış politikada zor bir yıl bekliyor bizi
Bölge yeniden şekillenirken Türkiye’nin rolü ne olacak?
Amerika’daki Donald Trump vakıası