AKP, Sünni Arap rejimlerine pek toz kondurmaz. Mısır’daki darbeyi destekleyen Suudi Arabistan’a bile laf edemedi. Başbakan Davutoğlu’nun geçen gün El Cezire’ye söylediği ve bir tür itiraf niteliğinde olan sözleri bu yüzden ilginçti.
Davutoğlu’nun Ankara’nın Suriye krizine zamanında gizlice müdahale ettiğini itiraf etmesinden söz etmiyoruz. O sözler de vahimdi tabii ve muhalefetin haklı eleştirileri gecikmedi. Türkiye’nin Suriye’ye olası askeri müdahalesine ilişkin soruya verdiği yanıttan söz ediyoruz.
Davutoğlu bu konuda şunları söyledi:
“Türkiye Musul’u özgürleştirmek, oraya destek olmak için gittiğinde, Arap Ligi Türkiye’yi kınadı ve geri çekilmemizi talep etti. Eğer Suriye’ye askeri müdahalede bulunursak Arap ülkelerinin bizi savunacağını ve destekleyeceğini kim garanti edecek?”
Davutoğlu, Türkiye’nin Musul yakınındaki Başika’ya asker konuşlandırma girişiminden söz ediyordu. Hatırlanacaktır, ABD de buna karşı çıkmıştı. Davutoğlu’nun sözlerinden, Ankara’nın sadece Batı tarafından değil, Sünni Arap rejimleri tarafından da Suriye’de yalnız bırakılmaktan endişe ettiği anlaşılıyor.
Davutoğlu haklı tabii. Bizde pek bilinmez ama “Arap Ligi” TSK’nin Kuzey Irak’ta PKK’ye karşı yaptığı tüm sınır ötesi operasyonları kınamıştır.
ABD bile, bu operasyonlar için “gerekçesini anlıyoruz, ama Türkiye işini bitirir bitirmez çıkmalı” şeklinde “yarı onaylayıcı” tavır takınırken, Arap âlemi adına konuşan bir örgüt, Türkiye’yi “bir Arap ülkesinin egemenliğini ihlal etmekle” suçlamıştı.
Davutoğlu’nun El Cezire’deki sözlerinin, Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı El Cübeyr’in, Suriye’de sadece ABD komutasındaki IŞİD karşıtı operasyonlara katılacaklarını söylemesinden sonra gelmesi de dikkat çekiyor.
El Cübeyr bunu, ülkesinin Türkiye ile Suriye’ye müdahale edeceğine dair spekülasyonun artması üzerine söyledi. Hükümet yanlısı medyamızın bu konuda verdiği gaz da böylece boşa gitmiş oldu.
Davutoğlu’nun sözleri ayrıca, Suudi Arabistan ve Katar’ın Rusya ile Suriye’de ateşkes ilan edilmesi konusunu görüştüklerinin ortaya çıkmasından sonra geldi. Bu da Türkiye’nin “dışlanan ülke” görüntüsünü pekiştirmişti.
ABD’nin Ortadoğu’daki en önemli askeri üssüne ev sahipliği yapan Katar’ın “önemli ülke” statüsü elde etme sevdalarını bir yana bırakalım. Suudi Arabistan’ın bölgedeki tek derdi aslında ne Suriye ne de mülteciler.
Sadece bölgenin değil, dünyanın en zengin ülkelerinden olan Suudi Arabistan’ın nerdeyse 3 milyon mülteci alan Türkiye’ye ne tür yardımlar yaptığı belli değil. Hadi, Türkiye Arap ülkesi değil diyelim. Milyonlarca mülteci alan Ürdün ve Irak’a ne tür yardımlar yaptığı da belli değil.
Âdet yerini bulsun diye bir şeyler yapıyordur elbette, ama ortada gözle görülür somut bir şey yok. Suudi Arabistan, Katar ve diğer Körfez ülkelerinin ne kadar Suriyeli mülteci aldıkları da ortada. Kısacası hemen hemen hiç mülteci kabul etmediler.
Suudi Arabistan’ın tek derdi, bölgesel hasımı olan İran’ın Ortadoğu’da artan etkisini durdurabilmektir. Tahran ile Washington arasında sağlanan uzlaşmadan sonra bu konudaki korkulu rüyası iyice depreşti.
Öte yandan, Suudilerin Türklere karşı tarihten gelen bir sevgileri olduğuna inanan varsa, 1781’de yapılan ve Mekke’ye yukarıdan bakan Osmanlı dönemine ait Ecyad Kalesi’nin -sadece Türkiye’den değil, tüm dünyadan gelen tepkilere rağmen- bir otel blokuna yer açmak için 2002’de nasıl yerle bir edildiğini hatırlasınlar.
Bu kalenin Suudiler için neyi temsil ettiğini ve bunu neden, tescil edilen tarihi değerine rağmen, şevkle yıktıklarını incelesinler.
Davutoğlu’nun El Cezire’ye söylediklerinden, Ankara’nın Sünni Arap rejimlerine sanıldığı kadar güvenmediği ortaya çıkmış oldu. AKP’nin İslam temelli dış politikasını hararetle destekleyenlerin Ortadoğu gerçeklerini öğrenmeleri açısından faydalı oldu bu.
Yoksa AKP Sünni Araplara güvenmiyor mu?
Yazarın Son Yazıları
Kahraman’ın sözleri yararlı oldu
Gül’ün adı niçin yok?
Dış politikada demagojiye devam...
Çağdaşlık treni kaçıyor
Erdoğan’ın istediği sonucu alması zor görünüyor
Batı'nın tonu giderek sertleşiyor
Türkler Preet Bharara’yı niçin bu kadar çok seviyor?
Akılcı perspektiflerin kaçınılmaz zorunluluğu
Erdoğan’ın ABD ziyareti
Erdoğan’a diplomatik ‘mukabele-i bilmisil’
Erdoğan sevmese de diplomasi kuralları değişmez
Belçika’yı topa tutarken kendi zafiyetlerimizi unutmayalım
Ülkenin gidişatı hiç de parlak değil
Anlaşmayı ciddi zorluklar bekliyor
Liderler ‘yıkım senaryolarından’ medet ummamalı
Gün elbirliği ile çözüm arama günüdür
Mülteci anlaşmasının ‘getirisi’ ve ‘götürüsü’
Davutoğlu’nun İran ziyareti...
PYD’nin durumu sanıldığı kadar sağlam görünmüyor
Gerçek gazetecilere karşı yürütülen algı operasyonu
Yoksa AKP Sünni Araplara güvenmiyor mu?
Etrafımızdaki çember daralıyor
Ortadoğu bataklığına sürüklenmemeliyiz
Umarız ‘büyüklerimiz’ ne yaptıklarını biliyorlar
AKP’nin Türkiye için yarattığı Suriye hezimeti
Suriye gerçeğini ‘Eyli meyli’ çıkışlarla anlamak mümkün değil
Erdoğan'a sitemden başka seçenek kalmadı
Rusya ile çatışma olasılığı yabana atılamaz
Türkiye’nin PYD baş ağrısı bitmiş değil
Türkiye’nin PYD sınavı
Biden ziyareti anlaşmazlıkların altını çizdi
Davutoğlu’nu dinleyen var mı?
Davutoğlu’nun çıktığı Avrupa turunun arka planı
‘Akıllı dış politikanın’ kaçınılmaz önemi
AKP ‘coğrafyanın intikamı’ ile tanışıyor
Türkiye adına kim konuşuyor?
Türkiye Cumhuriyeti’nin içine düşürüldüğü vahim durum
Dış politikada zor bir yıl bekliyor bizi
Bölge yeniden şekillenirken Türkiye’nin rolü ne olacak?
Amerika’daki Donald Trump vakıası