İyi ki bayramlar var!
Gelişleriyle, topluma ve insanlara değişik bir sevinç getirip katarlar; günlerimiz benzersiz olur. Dinsel ya da dünyasal olsun, bayramlarda bu değişiklik tadılır.
Eskiden “Şeker Bayramı” dediğimiz Ramazan Bayramı’nı, estirdiği barış havasıyla da hatırlarız. Cumhuriyet Bayramı’yla da, geleceğe olan inancımız bileylenir.
İyi ki bayramlar var!
Ancak söylemeliyiz, eskiden bayramlarımız bir başkaydı, bir başka taddaydılar. Ne oldu? Onlar mı değiştiler, yoksa bizler mi?
Bilmiyoruz...
Ne olursa olsun, birkaç gün sonra gelecek bayramın hakkını vermeye çalışalım. Çalışalım, çünkü yakın bir gelecekte, bugünkü bayramlarımızı arayabiliriz.
Hayır, şom ağızlı değiliz: Dışarda en ciddi gazeteler, en başta iktisadi bakımdan, gelecekte pek soğuk fırtınaların eseceğini yazıyorlar. Neler oldu ve daha nelerin olmasından korkuluyor ki, kaygılar gitgide koyulaşıyor. Buradan yola çıkıp kapitalizme sınırlar çiziliyor...
Bizde de, ciddi kalemler uyarıyorlar.
Bayram günleri, bunların da üstünde duracağımız günler olsun!
*
Bayramlarda en çok sevinenler, çocuklardır. Onları sevindirirken, kitaplar armağan edelim. Kitaplar arasında da, başta masallar gelir. Küçükken, en güzel uykularımıza masallar dinleyerek dalmadık mı?
Ancak, masallar çocukları “uyutmak” için değildir; masallar onların bilinç düzeylerini yükseltmek, duygu ve düşünce dünyalarını zenginleştirmek, özetle onları “uyandırmak” içindir.
Masal, üstelik dünya edebiyatında baş köşededir.
Rastlantının güzelliğine bakınız: Ataol Behramoğlu dünya halk edebiyatından 12 masal seçmiş ve o şiirsel diliyle Türkçemizde anlatıyor. Cumhuriyet Kitapları arasında çıkan Dünya Halk Masalları’na, ayrıca Mustafa Delioğlu resimleriyle apayrı bir çekicilik katmış.
Ancak ekleyelim de: Masallar, sadece çocuklar için değildir; büyükler de onlardan zevk alır ve etkilenirler. Büyükler, ana-babalar için de işte bir fırsat!
Edebiyatımızda, Muhsine Helimoğlu Yavuz’un masalcı olarak ayrı bir yeri vardır. Cumhuriyet Kitapları, ondan da üç kitap seçmiş, yayımlamış.
Onlardan Zamanlardan Birinde’de, yazarımız dünya masallarından bir seçki sunuyor: Rapunzel, Uçan Halı, Çizmeli Kedi, Fareli Köyün Kavalcısı, Kırmızı Başlıklı Kız, Parmak Kız, Minik Balık ve dünya edebiyatından 17 masal daha...
Esil ile Yeşil’de, Yavuz’un Anadolu’dan derlediği özgün çocuk masalları yer alıyor.
Üçüncü kitabın adı da, Bir Varmış Bin Yokmuş...
Elleri dert görmesin Muhsine Helimoğlu Yavuz’un...
Bu çalışmaların yanı sıra, aynı yayınevinde, Zafer Temoçin’in çizgileriyle, boyama kitapları, Hayvanlar, Meyveler, Meslekler unutulmasın...
Bu kitaplara bakıp dediğimiz gerçekten şu oldu: Şimdi çocuk olmak vardı...
*
Sizlere gelince... Nice bayramlara sevgili okurlar!..
Birkaç Gün Sonra Bayram...
Yazarın Son Yazıları
Soğuk savaş dönemi sonrası düzenini arayan bir dünyada Türkiye nereye gidiyor? Nasıl şekillendirilmek isteniyor? Server Tanilli analiz ediyor...
Türkiye’de ciddi bir muhalefete ihtiyaç belirtilirken, özellikle “güçlü bir sol seçenek”, bir “sosyal demokrat parti” beklentisinde görüş birliği açık. Ama büyük bir sol parti kurmak ve yığınları arkasına da alarak iktidara gelmek asıl sorun.
Kemalizmin aydınlanma ve çağdaşlık yolunda ilerleme çabaları 1950’lerde engellenmeye başlandı.
Demokrasimizin bir temel sorunu da “Kürt sorunu”dur. Büyük bir gecikmeyle fark ettiğimiz bu sorunu, uzun bir süredir, kâh üstünde düşünerek, kâh dövüşerek yaşıyoruz.
Kadın sorunu “cinsel” bir ayrımcılığa dayanır, dünya çapındadır ve hep günceldir. Nerede olursa olsun, erkeklerle kadınlar arasında güdülen derin eşitsizlik, bir vesileyle patlak verir. Ülkesine göre, kadınların çalışma yaşamında ya da eğitim olanaklarından yararlanmada açık bir eşitsizlik yaşanır; ya da siyasal iktidarı kadınlarla erkeklerin eşitçe paylaşmaları yolunda -kadınlar aleyhine- bir “temsil edilmeme” durumu vardır.
Eğitimin yaptığı iki şey var: Biyolojik olarak -insana özgü yetilerle- dünyaya gelen insan yavrusunu büyütüp yetiştirerek topluma kazandırmak; bunun yanı sıra, toplumda maddi ve manevi bir birikimi aktarırken, onu, içinde doğup yetiştiği bir yurdun, giderek bir devletin değer ve idealleri ile donatmak, yani bir yurttaş yaratmak.
Ülkemizde demokrasiye doğru yürürken yapılan bütün seçimler, ‘biçimsel demokrasi’ adına yapıldı ama bir türlü ‘gerçek demokrasi’miz olmadı, çünkü demokrasimiz, ‘sol’ ve ‘sosyalizm’ yasaklarıyla kuşatıldı.
Türkiye’de devletçilik, kapitalizmin zıddı olan bir sistem olarak düşünülmemiş, tersine, kapitalizmi geliştirici bir “yedek güç” olarak ele alınmıştır. Devletçilik politikası, ekonominin temel yapısının kurulması yolunda önemli kazançlar sağlamıştır.
20. yüzyılın son çeyreğiyle başlayan ve bugün de süren şaşırtıcı gelişmeler dünyasındayız. En başta geleni de şu: 1950-1970’li yılların dünya dengesinin iki sütunundan biri, Birleşik Amerika’nın karşısında Sovyetler Birliği, üstelik doğrudan bir saldırıya uğramadan -80’li yıllar boyunca- içerden aşınır ve sonunda uydularıyla beraber birden çöker.