Bir yeniden doğuş öyküsü olarak Cumhuriyet

Bir yeniden doğuş öyküsü olarak Cumhuriyet

01.11.2023 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

“Cumhuriyet, yeni ve sağlam esaslarıyla Türk milletini emin ve sağlam bir istikbal yoluna koyduğu kadar, asıl fikirlerde ve ruhlarda yarattığı güvenlik itibarıyla büsbütün yeni bir hayatın müjdecisi olmuştur.” (Atatürk, 1936)

Bu Cumhuriyet, bize saraydan sultandan miras kalmadı. Bu Cumhuriyet, sarayın sultanın ağzına bakmadan Mustafa Kemal Atatürk’ün etrafında kenetlenerek kendi kaderini kendi eline alıp bu toprakları vatan yapan bu halkın Cumhuriyetidir; bu Cumhuriyet cumhurundur. Ve cumhur (halk); bütün gerici ve bölücü çığırtkanlıklara, 100. yıl coşkusunu gölgeleme çabalarına rağmen 100. yılında Cumhuriyetine sahip çıktı. 

BİR YENİDEN DOĞUŞ ÖYKÜSÜ

Bizim Cumhuriyetimizin öyküsü, bir yeniden doğuş öyküsüdür. 

Atatürk, 19 Ocak 1923’te İzmit’te halka şöyle sesleniyordu: “Memlekete bakınız! Baştan sona harap olmuştur. Memleketin kuzeyden güneye kadar her noktasını gözlerinizle görünüz. Her taraf viranedir, baykuş yuvasıdır. Memlekette yol yok, memlekette hiçbir uygar kurum yoktur. Memleket ciddi düzeyde viranedir; memleket kalplere acı ve keder veren, gözlerden kanlı yaş akıtan feci bir görüntü arz ediyor. Milletin refah ve mutluluğundan söz etmek mümkün değil. Halk çok fakirdir, sefil ve çıplaktır.” 

1923’te Cumhuriyet kurulurken aslında Türkiye hâlâ işgal altındadır; yıkımın, hastalığın, yokluğun, yoksulluğun, geri kalmışlığın, bağnazlığın ve cehaletin işgalidir bu… 

OKUL VE YOL YOKTU

Kurtuluş Savaşı sırasında düşman, 830 köyü tümüyle, 930 köyü ise kısmen yakmıştı. Yanan bina sayısı 114 bin 408, hasar gören bina sayısı 11 bin 404’tü. 

Nüfusun yaklaşık yüzde 80’i kırsalda, köylerde yaşıyordu. Ülke genelindeki 40 bin köyün 37 bininde ne okul ne öğretmen ne yol ne dükkân vardı. 

Ülke genelinde yeterli düzeyde ve işlevsel bir karayolu ve demiryolu ağı yoktu. Ülkede az çok kullanılabilir durumda yaklaşık 2500 km’lik karayolu vardı. Ülkede özellikle Ege Bölgesi’nde yoğunlaşan, Ankara’nın doğusuna, Orta ve Doğu Anadolu’ya uzanmayan yaklaşık 4 bin km’lik demiryolu ağının neredeyse tamamı ayrıcalıklı yabancı şirketlerin elindeydi. Üç tarafı denizlerle çevrili ülkede son yüzyıllarda denizcilik de gerilemişti. Kabotaj hakkının olmaması büyük bir eksiklikti. 

HASTALIK ÇOK DOKTOR YOKTU

Yaklaşık 10 milyonluk Türkiye’de sadece 344 doktor, 434 sağlık memuru, 136 diplomalı ebe vardı. Çok az şehirde eczane vardı. Toplam eczacı sayısı, çoğu yabancı olmak üzere 100’ü bulmuyordu. Ülkede yeterli hastane, hastanelerde yeterli yatak yoktu. Buna karşın halkın yaklaşık yüzde 65-70’i sıtma, frengi, tifüs, trahom gibi salgın hastalıkların pençesindeydi. Bebek ölüm oranı yüzde 60’tan fazlaydı. Sadece insanlar değil hayvanlar da hastaydı; örneğin, sığır vebası çok yaygındı. 

Ülkede telefon, motor, makine ve otomobil sayısı çok azdı. Elektrik sadece İstanbul ve İzmir gibi bazı büyük kentlerde vardı. 

EKONOMİ ÇOK ZAYIFTI

Kapitülasyonlar ve Düyunu Umumiye kıskacındaki Türkiye ekonomik olarak tamamen dışa bağımlıydı. Ülkede yerli üretim çok azdı. Neredeyse bütün sanayi ürünleri ithal ediliyordu. Un, şeker, kumaş, kâğıt, hatta kiremit bile yurtdışından alınıyordu. Ülkedeki toplam 281 sanayi işletmesinin sadece yüzde 9’u devlete aitti. Bu işletmelerdeki emek ve sermayenin sadece yüzde 15’i Türklerindi; yüzde 85’i yabancıların ve azınlıklarındı. Osmanlı’dan Cumhuriyete Hereke İpek Dokuma, Feshane Yün İplik, Bakırköy Bez ve Beykoz Deri olmak üzere dört fabrika kaldı. 

Ülkenin sanayi işletmeleri, demiryolları, limanları, bankaları, elektrik ve su işletmeleri gibi yerüstü kaynakları yanında, ülkenin yeraltı kaynakları, madenleri de yabancıların elindeydi. Ayrıcalıklı yabancı şirketler çok avantajlı işletme sözleşmeleriyle Türkiye’de çeşitli yatırımlara sahipti. 

Ülkede nüfusun yaklaşık yüzde 80’i tarımla uğraşmasına rağmen tarımsal üretim çok azdı. Ziraat mühendisi yok gibiydi. Tarım ilkel yöntemlerle yapılıyordu. Doğuda ağalık düzeni vardı. Köylü topraksızdı; köylünün sabanı ve öküzü bile yoktu. Köylünün toprağa, tarımsal bilgiye, uygun krediye, tarım araç gereçlerine, tohuma ve fidana ihtiyacı vardı.

Cumhuriyet kurulurken Türk toplumu bir bilgi-sanayi toplumu değil, bir din-tarım toplumuydu. 

EĞİTİM YETERSİZDİ

Okul çağındaki çocukların sadece dörtte biri okula gidebiliyordu. 40 bin köye sahip Türkiye’de 4 bin 894 ilkokul vardı. Bu ilkokullarda 341 bin 941 ilkokul öğrencisi okuyordu. Tüm ülkede sadece 72 ortaokul vardı. Bu ortaokullarda sadece 5 bin 905 öğrenci okuyordu. Tüm ülkede sadece 23 lise vardı. Bu liselerde sadece 1241 öğrenci okuyordu. Ayrıca ortaokullarda sadece 543, liselerde 230 kız öğrenci kayıtlıydı. Öğretmen sayısı da çok yetersizdi. 

Medreseler askerden kaçma yeriydi. 1923 yılında ülke genelinde 479 medrese vardı. Bu medreselerde 18 bin öğrenci kayıtlıydı. Bu öğrencilerin sadece 6 bin kadarı medreselere devam ediyordu, 12 bin kadarı ise sadece kayıt yaptırmış ama devam etmiyordu. Türkiye’de yüksek lise görünümünde sadece bir üniversite (Darülfünun) vardı. Fotoğraf çektirmeyi, dans etmeyi günah olarak gören bir üniversite; Harf Devrimi yapıldığında bazı hocalarının “Latin harfleriyle yazacağıma kalemimi kırarım!” dedikleri bir üniversite… Ülkede Darülfünun dahil sadece dokuz yüksekokul vardı. Bunların toplam öğrenci sayısı da 3 bin kadardı. 

1927 nüfus sayımına göre halkın yaklaşık yüzde 90’ı okuma yazma bilmiyordu. Ülkede yaygın bir cehalet vardı. 

KADININ ADI YOKTU

Türk kadını, yüzyıllar içinde özgürlüğünü kaybetmişti. Osmanlı’nın son dönemlerindeki kadın hareketine ve kadınlara yönelik bazı iyileştirmelere rağmen cumhuriyet ilan edilirken kadın, toplumda her bakımdan ikinci sınıftı. Kadın ailede, evde, okulda, işte, mecliste, sokakta erkekle eşit değildi. Okuyan kız çocuklarının, meslek sahibi olan ve istediği işte çalışabilen, bilimle, sanatla, sporla uğraşan kadınların sayısı çok azdı. 

TARİKATLAR CEMAATLER ETKİNDİ

Topluma tarikatlar ve cemaatler yön veriyordu. Doğuda ağalık düzeni vardı. Buralardaki halk aşiret reislerinin ağzına bakıyordu. Din istismarı çok yaygındı. Din ve devlet iç içeydi. Osmanlı modernleşmesine rağmen cumhuriyet ilan edilirken Türkiye’de siyaset, hukuk, eğitim büyük oranda hâlâ dinle şekillendirilmiş durumdaydı. 

Hukuk, anayasa, medreseler, takvim, saat, ölçüler, hafta sonu tatili, kılık kıyafet çağa uymuyordu. 

ANADOLU UNUTULMUŞTU

Osmanlı İmparatorluğu yüzyıllar boyunca Anadolu’yu fazlaca ihmal etmişti. Osmanlı Anadolu’yu, daha çok asker ve vergi kaynağı olarak görmüştü. 15. yüzyıldan itibaren Türklerin merkezden çevreye itilmesiyle Türklerin dili Türkçe de merkezden çevreye itilmişti. Türkçe, bu dilinin yapısına hiç uymayan Arap harfleriyle yazılmaya çalışılmış ve yüzyıllar boyunca Arapça ve Farsça baskısı altında öz güzelliğini kaybetmekle karşı karşıya kalmıştı. Uzun yıllar boyunca bilim ve edebiyat dili olarak kullanılmayan Türkçe, ancak halk arasında yaşama şansı bulabilmişti. 

Tanzimattan beri devam eden yeniliklere rağmen “kul”un yurttaşa, “ümmet”in millete dönüşümü gerçekleşmemişti. 

CUMHURİYETİN AYDINLANMASI

Cumhuriyet, saray saltanatına, sultana dinsel dokunulmazlık kazandıran halifeliğe son verdi. Böylece Türkiye’de ulusal egemenliğin önündeki kayıt ve şart (saltanat ve hilafet) kaldırılıp egemenlik asıl sahibine, ulusa verildi. 

Atatürk, cumhuriyeti sadece “egemenliği kayıtsız şartsız millete veren” bir siyasi rejim olarak değil, aynı zamanda bir medeniyet (uygarlık) projesi olarak kurdu. Sistemin temeline, “ulusal egemenlik” yanında “özgür aklı” ve “pozitif bilimi” yerleştirdi. Bunun için laikliğe ihtiyaç duydu. Çünkü ancak laik bir devlette egemenlik gerçekten ulusun olabilirdi. Ancak laik bir ülkede aklın özgürleşmesinden söz edilebilirdi ve ancak laik bir ortamda pozitif bilim gelişebilirdi.

Laik Cumhuriyet, bir “ulus devlet” olarak doğdu. Bunun için Osmanlı tebaası Cumhuriyet yurttaşına, İslam ümmeti içindeki Türk yurttaşları da Türk milletine dönüştürüldü. 1924 Anayasası 88. maddede “Türkiye ahalisine, din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibariyle Türk denildiği” belirtildi. Cumhuriyetin yurttaşları hep birlikte Türk ulusunu oluşturdu. 

Cumhuriyet her şeyden önce laiklikle aklı özgürleştirdi. Atatürk, Türkiye’yi özgür aklın rehberliğinde pozitif bilimle çağdaşlaştırmak istedi. Bu doğrultuda bir taraftan çağa uymayan eskimiş kurumlara son verilirken, diğer taraftan yeni ve çağdaş kurumlar kuruldu. 

Cumhuriyet, akılcı, bilimsel, karma, ulusal, yaygın bir eğitim öğretim sistemi kurdu. 

Cumhuriyet, kadınlara medeni ve siyasi haklarını verdi. Böylece Türk kadını ailede, evde, okulda, işte, mecliste, kısacası toplumsal ve siyasal hayatta kendine yer bulabildi. 

Cumhuriyet, Türkiye’nin kendi kendine yetmesini sağlayacak bir ekonomik sistem kurdu. Cumhuriyet, 15 yılda ülkeyi demir ağlarla ördü. 

Cumhuriyet, her şeyden önce insan sağlığına büyük önem verdi; bu kapsamda hastaneler, enstitüler kuruldu, salgın hastalıklarla mücadele edildi. 

Türkiye’nin birçok yerinde müzeler, kütüphaneler açıldı. Bilime, kültüre, sanata ve sanatçıya önem verildi. Yurtdışına öğrenci gönderildi. Antropoloji, dil ve tarih çalışmaları yapıldı. TDK ve TTK, ADTCF kuruldu. Türkçenin öz güzelliği ve zenginliği ortaya çıkarıldı. Cumhuriyet bizi tarihimizden koparmadı, tam tersine Türk tarihini, Cumhuriyetin yetiştirdiği tarihçiler yazdı. 

Cumhuriyetimiz, bağımsızlığa saygıyı esas alan barışçı bir dış politika izledi. 1923’ten bugüne şimdilik kesintisiz yüzyıllık barışı Cumhuriyetimize borçluyuz. 

Cumhuriyetimizin 100. yaşını coşkuyla kutlamakta o kadar haklıyız ki! Çünkü ulusça, özgürlüğümüzü, bağımsızlığımızı, ulusal egemenliğimizi, yurttaş olabilmeyi, aklımızı kullanabilmeyi, kadınlarımızın temel haklarını ve şimdilik 100 yıldır devam eden kesintisiz barışı; kısacası Türkiye’de uygarca, insanca yaşayabilmeyi bu laik Cumhuriyete borçluyuz. 

Yazarın Son Yazıları

Atatürk’ün ders kitabında ‘Demokrasi ve Kadın Hakları’

“Özetle kadın, seçmek ve seçilmek hakkını elde etmelidir...

Devamını Oku
03.12.2025
Millet Mektepleri

“Türk harflerinin bütün vatandaşlara kapılarının önünde ve işlerinin başında öğretilebilmesi için daha bu sene içinde Millet Mektepleri teşkilatı yapacağız.

Devamını Oku
26.11.2025
Vahdettin nasıl kaçtı?

“17 Kasım 1922 günlü resmi bir telgrafın ilk cümlesi şu idi: ‘Vahdettin Efendi bu gece saraydan kaçmıştır.’

Devamını Oku
19.11.2025
Türkiye'de Opera ve Vals

“Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.” (M. Kemal Atatürk)

Devamını Oku
05.11.2025
Cumhuriyetimiz

Dile kolay, ilan edildiğinde bazı İngiliz yetkililerin sadece iki yıl ömür biçtikleri Türkiye Cumhuriyeti 102 yaşında...

Devamını Oku
29.10.2025
Cumhuriyet’in şeker fabrikaları

“Meclis kürsüsünde bir de ‘üç beyaz’ parolası revaçtaydı...

Devamını Oku
22.10.2025
Nutuk 98 Yaşında: ‘İşte Bu Ahval ve Şerait İçinde…’

Atatürk Nutuk’u bir açılış ve kapanış döngüsüyle yapılandırır.

Devamını Oku
15.10.2025
Atatürk'e saygı duymayan teğmen: ‘Din Dilinin Türkçeleştirilmesi’

Mustafa Kemal Atatürk’e saygısı olmayanın onun kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devletine ve Anayasasına da saygısı yoktur.

Devamını Oku
08.10.2025
Patrikhane ve Ruhban Okulu

Heybeliada Ruhban Okulu Fener Patrikhanesi’ne bağlıydı.

Devamını Oku
01.10.2025
Dil devrimini anlamak

“Gece meşguliyetimiz, bildiğin gibi dil dersleri… Gündüz de yalnız olarak aynı mesele üzerinde birkaç saat çalışıyorum.”

Devamını Oku
24.09.2025
Tek Partiden Çok Partiye: ‘Partili Cumhurbaşkanlığından Tarafsız Cumhurbaşkanlığına’

“Aramızdaki farkı bilelim. Biz, mutlakıyetten bugüne geldik. Siz ise bugünden mutlakiyete gidiyorsunuz.”

Devamını Oku
17.09.2025
Tarih Kürsüsü ve Suçluların Telaşı ‘CHP’nin Mallarına El Konulması’

Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) 102 yaşına girdi.

Devamını Oku
11.09.2025
ETHEM: “İsyan ve İhanet”

“Efendiler, askerî harekâtı çapulculuktan, devlet kurup yönetmeyi, şunun bunun mâsum çocuklarını fidye dilenmek için dağlara kaldırmak haydutluğundan ibaret zanneden, şarlatanlıklarıyla, yaygaralarıyla bütün bir Türk vatanını bezdiren...

Devamını Oku
03.09.2025
Büyük Zafer'in sırrı

Tam 103 yıl önce, 26 Ağustos 1922’de, Afyon Kocatepe’de, sabah saat 05.00’te, Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın işaretiyle Türk tarihinin en önemli taarruzu Büyük Taarruz başladı.

Devamını Oku
27.08.2025
Aşiret-Tarikat Sorunu

Yeni açılım sürecinde etnik ayrılıkçı siyaset ve dinci, liberal ortakları, gerçeği çarpıtmaya devam ediyorlar.

Devamını Oku
20.08.2025
Saltanat Şurası’ndan Saray Komisyonu’na

1920 yılında Sevr Antlaşması’nı kabul etmek için kurulan “saltanat şurası”nın ve uygulamak için kurulan “barış komisyonu”nun amacı vatanı, milleti değil, sarayı, (sultanı) ve hükümeti kurtarmaktı.

Devamını Oku
13.08.2025
'Doğu Sorunu' devam ediyor! 'Kürt Sorunu mu Türk sorunu mu?'

İngiliz Müsteşarı Hohler, 27 Ağustos 1919’da Londra’ya gönderdiği bir yazıda şöyle diyordu...

Devamını Oku
06.08.2025
LOZAN: Onurlu Barış

Lozan Barış Antlaşması 102 yaşında…

Devamını Oku
23.07.2025
Hedefteki Cumhuriyet

Mustafa Kemal Atatürk’e göre “Türk milleti” kavramı, sadece bir ırkın, bir etnik kimliğin, bir dinin veya mezhebin değil, Türkiye Cumhuriyeti’ne “vatandaşlık bağı ile bağlı” eşit hukuka sahip tüm yurttaşların ortak-üst-ulusal kimliğinin adıdır.

Devamını Oku
16.07.2025
Atatürk’ün aşama stratejisi ve Türk Devrimi

Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk’ta, 21 Nisan 1920 tarihinde yayınladığı, TBMM’nin 23 Nisan 1920 Cuma günü dinsel bir törenle açılacağını duyuran bildirinin, “O günün duygu ve anlayışına uyma zorunluluğundan kaynaklandığını” belirtmişti.

Devamını Oku
09.07.2025
Yaşasın laiklik

“Laiklik ilkesini savunmak için Atatürk gibi yürekli, Atatürk gibi inançlı olmak gerekir. İzinden gittiklerini söyleyenler gibi ürkek, kararsız ve inançsız değil” (Uğur Mumcu- Cumhuriyet 1 Mart 1987)

Devamını Oku
02.07.2025
Atatürk’ün dünya barışını koruma formülü

Kuzeyimizde Rusya-Ukrayna Savaşı devam ederken, güneyimizde İsrail’in Filistin’e yönelik saldırıları devam ediyordu ki, birden bire İsrail-İran Savaşı başladı.

Devamını Oku
25.06.2025
Sykes-Picot, Sevr, BOP ve Lozan

Şu gerçeği iyi görmek gerekir ki Sykes-Picot’tan Sevr’e, Sevr’den BOP’a, Türkiye’yi bölüp parçalamaya yönelik planların önündeki en güçlü kalkan Lozan Antlaşması’dır.

Devamını Oku
18.06.2025
Tek parti döneminde hac yasak mıydı?

1 Haziran 1927 tarihli ve Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal (Atatürk) imzalı bir Bakanlar Kurulu Kararnamesine göre “Hac mevsiminde Hicaz’a gönderilecek Hıfzıssıhha uzmanlarından Dr. Şerafeddin Bey’e siyasi pasaport verilmesi” kararlaştırılmıştı.

Devamını Oku
11.06.2025
Atatürk'ün Mirası Büyükdere Fidanlığı

Mustafa Kemal Atatürk’ün isteğiyle 1928 yılında İstanbul’da “Büyükdere Meyve Islah Enstitüsü” kuruldu...

Devamını Oku
04.06.2025
Lozan ve Kürtler

“Kürtler küçük lokmanın pek kolay yutulacağını vaktinden çok evvel anlamışlardır. Türk birliğinden ayrılmak zihniyetinde bulunanları Kürtler kendi milletlerinden addetmezler. Kürtlerin mukadderatı Türk’ün mukadderatıyla eştir. (…) TBMM Hükümeti dâhilinde Kürtlüğün ayrı bir unsur olarak telakkisini hiçbir zaman işitmek istemediğimizi arz ederiz.”

Devamını Oku
28.05.2025
1921 Anayasası ve Muhtariyet

“Vilayetler kendi başına bir devlet değildir. Amerika hükümeti müttehidesi gibi değildir. Her vilayetin haiz olduğu muhtariyet, mahalli işlere münhasırdır. O işler ki yalnız vilayeti alakadar eder. O işler o vilayetin işleridir.”

Devamını Oku
21.05.2025
Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerine saldırmak

Lozan Antlaşması’nın ve 1924 Anayasası’nın hedef alınması; tam bağımsız, üniter, laik, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin hedef alınması demektir.

Devamını Oku
14.05.2025
CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’ye yönelik saldırılar

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’ye yönelik saldırılar

Devamını Oku
07.05.2025
Cumhuriyetin İlköğretim Devrimi

Cumhuriyetin İlköğretim Devrimi

Devamını Oku
30.04.2025
‘Ulusal egemenliğe dayanan yeni Türk devletinin kurulması’: TBMM’nin açılması

‘Ulusal egemenliğe dayanan yeni Türk devletinin kurulması’: TBMM’NİN AÇILMASI

Devamını Oku
23.04.2025
Atatürk yol göstermeye devam ediyor: ‘Hükümet, özgürlük ve demokrasi’

Atatürk yol göstermeye devam ediyor: ‘Hükümet, özgürlük ve demokrasi’

Devamını Oku
16.04.2025
Atatürkçü gençliğin yükselişi

Atatürkçü gençliğin yükselişi

Devamını Oku
02.04.2025
Atatürk’ün önderliğinde cumhuriyetçi direniş

ATATÜRK'ÜN ÖNDERLİĞİNDE CUMHURİYETÇİ DİRENİŞ

Devamını Oku
26.03.2025
Çanak Krizi ve ikinci Çanakkale Zaferi

Çanak Krizi ve ikinci Çanakkale Zaferi

Devamını Oku
19.03.2025
Laiklik neden gereklidir?

Laiklik neden gereklidir?

Devamını Oku
12.03.2025
Emperyalizmin 'kukla halife' projesi

Emperyalizmin 'kukla halife' projesi

Devamını Oku
05.03.2025
Kemalizm düşmanlığının asıl amacı

Kemalizm düşmanlığının asıl amacı

Devamını Oku
26.02.2025
ATATÜRK'ÜN KONUŞMASININ DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Atatürk’ün konuşmasının düşündürdükleri

Devamını Oku
19.02.2025
Şeyh Sait İsyanı

Şeyh Sait İsyanı

Devamını Oku
12.02.2025