Lozan’da ‘laik hukuk’ zaferi

Lozan’da ‘laik hukuk’ zaferi

02.08.2023 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

Lozan’da Türk heyeti, “Türkiye laik bir devlet olacak!” dedikçe, Batılı ülkeler, “Hayır! Olmamalı! Türkiye din devleti olarak kalmalı!” diye diretti. Çünkü kendi çıkarları bunu gerektiriyordu. 

Öteden beri Siyasal İslamcılar, Türkiye’nin, Batılı ülkelerin isteğiyle ve baskısıyla halifeliği kaldırıp, dinsel hukuka son verip laik bir devlet kurduğunu! iddia ederler. Oysa bu Siyasal İslamcı tez koca bir palavradır. Tam tersine, Lozan’da Batılı devletler, Türkiye’de “dinsel hukukun” devam etmesini istemişlerdi. Türkiye ise Lozan’da Batı’nın “dinsel hukuk” dayatmasına karşı “laik hukuku”  savunmuştu.  

OSMANLI’NIN ÇOK HUKUKLU SİSTEMİ

Osmanlı düzeni çok hukukluydu. Osmanlı’da esas yargı kurumu, kadıların görev yaptığı şeriye mahkemeleriydi. Ayrıca 1864’te nizamiye mahkemeleri de kurulmuştu.

Osmanlı’da gayrimüslimler de kendi kilise hukuklarına bağlıydılar. İstanbul’daki Patrikhane hukuki yetkilere sahipti. Osmanlı’da gayrimüslim cemaatlerin davalarına “cemaat mahkemeleri” bakardı.

Osmanlı’da yabancıların da ayrı hukuku vardı. “Kapitülasyon hukuku” gereğince Osmanlı’da yabancıların davalarına “konsolosluk mahkemeleri” bakardı.

Görüldüğü gibi dinsel temelli Osmanlı “çok hukuklu” sisteminde ayrı mahkemeler vardı. Bu çoklu sistem, Osmanlı’da devletin bağımsızlığını engelliyor ve hukuk karmaşasına neden oluyordu.

İttihatçılar, Birinci Dünya Savaşı’nın başlarında 1914’te tek taraflı olarak kapitülasyonları kaldırdı. Böylece kapitülasyon hukuku gereği kurulan konsolosluk mahkemeleri de kaldırıldı. Ancak Batılı devletler bu oldubittiyi kabul etmediler. 1918 Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan sonraki işgal sırasında bu mahkemeleri yeniden açtılar.

İttihatçılar, 1917’de de Hukuki Aile Kararnamesi ile cemaat mahkemelerine son verdi. Ancak bu kararnameye hem Batılı devletler hem de gayrimüslim cemaat liderleri karşı çıktı. İşgal yıllarında İtilaf devletlerinin baskısıyla 1919’da bu kararname yürürlükten kaldırıldı. Böylece cemaat mahkemeleri de yeniden açıldı.

Görüldüğü gibi Batılı emperyalist ülkeler, yüksek çıkarlarını korumak için Osmanlı’nın dinsel temelli çok hukuklu yapısının devam etmesini istiyorlar; hukuk birliğine izin vermiyorlar; Türkiye’de Patrikhane’nin, kişi hukuku ve aile hukuku alanlarında yargılama yetkisinin devam etmesini istiyorlardı. 

LOZAN’DA BATILI ÜLKELER DİNSEL HUKUKU SAVUNDU

Lozan’da, başta İngiltere olmak üzere İtilaf Devletleri, “Osmanlı’nın şeri hukukla idare edilen bir din devleti olduğunu” belirterek Türkiye’de dinsel temelli “çok hukuklu” sistemi savundular.

Lozan’da Lord Curzon, Venizelos ve diğerleri, hep birlikte Türkiye’deki azınlıkların eskiden olduğu gibi “özel hukuk ve aile hukukunda” kilise hukukuna bağlı olmasını istediler. Bunun için İstanbul’daki Patrikhane’nin yargılama yetkisinin devam etmesini savundular. Buna karşın Türk heyeti, Patrikhane’nin din dışındaki yetkilerine son verilerek yurtdışına çıkarılmasını istedi. 

Yunan delegesi Venizelos, Türkiye’deki Hristiyanlar için “özel hukuk” ve “aile hukuku” alanlarında Türk mahkemelerinin değil, Patrikhane’nin yargılama yetkisini savundu. Venizelos şöyle dedi: “Türkiye’de Müslümanların aile ve şahsın hukuku davalarına şeriye mahkemeleri bakıyor. Hristiyanların da Hristiyanlık kanunları uyarınca bu konulara bakacak kendi mahkemelerinin olmaması kabul edilemez!”  Venizelos, din devleti olan Osmanlı’nın İslam hukukunu uyguladığını, bu nedenle Osmanlı’daki Hristiyanların da aile hukuku alanında eskiden olduğu gibi kendi dinsel hukuklarına bağlı olmaları gerektiğini savunarak şöyle dedi: “Hristiyanlık uyarınca yapılan evlenmeler, özü bakımından dinseldir; bu Hristiyanlığın kutsal saydığı işlerden biridir. (…)Hristiyanları ilgilendiren evlenmelere Hristiyanlık hukukuna göre karar verilmelidir.” Görüldüğü gibi Venizelos, Türkiye’nin “laik hukuku” benimsemesini değil, Türkiye’de “dinsel hukukun” aynen devam etmesini ve Türkiye’deki Hristiyanların eskisi gibi kendi dinsel hukuklarına bağlı olmalarını istiyordu. 

LOZAN’DA TÜRKİYE LAİK HUKUKU SAVUNDU

Lozan’daki Türk heyeti, Türkiye’nin artık bir din devleti değil, “laik bir devlet” olacağını ve din farkı gözetilmeden ülkedeki herkesin aynı laik hukuka bağlı olacağını belirtti. 

İsmet Paşa vatandaşlar arasında dinlere göre ayrım yapmanın doğru olmadığını savunarak şöyle dedi: “Türkiye vatan evlatlarının soy ve din ayrımı olmaksızın eşit haklara yükümlülüklere sahip olmalarını gerekli görmektedir. Anayasayla yönetilen bir ülkede vatandaşlar arasında ayrım gözetilemez.” 

Rıza Nur ise 18 Aralık 1922 tarihli oturumda açıkça Türkiye’nin artık “çağdaş ve laik bir devlet” olduğunu söyledi: “Türkiye büyük bir devrim yapmış, halifelikle devletin ayrıldığını ilan etmiş, teokratik (dinsel) monarşiye son vermiştir. Türkiye kelimenin tam anlamıyla çağdaş ve laik bir devlet olmuş, bunun sonucunda da din ve devleti kesin olarak birbirinden ayırmıştır” dedi. (Meray, C.1, s.409)

Münir Bey de şöyle dedi: “Türk hükümeti yakında çağdaş yasalar hazırlamak niyetindedir. Türk hükümeti bu eski kurallar yerine, ayrım yapmaksızın hem Müslümanlara hem de Müslüman olmayanlara uygulanacak kurallar koymayı düşünmektedir.”

Lozan’da Türk heyeti, “herkese uygulanacak laik hukuk” tezini savunurken İtilaf Devletleri, bunun mümkün olmadığını söyleyerek ısrarla Türkiye’de dinsel temelli “çok hukuklu sistemin” devam etmesini savundular.

LOZAN’DA BATILI ÜLKELER TÜRKİYE’DE LAİKLİĞE KARŞI ÇIKTI

Lozan’da Türk heyeti, “Türkiye laik bir devlet olacak!” dedikçe, Batılı ülkeler, “Hayır! Olamaz, olmamalı! Türkiye din devleti olarak kalmalı!” diye diretti. Çünkü kendi çıkarları bunu gerektiriyordu. 

Örneğin Caclamanos, “Hristiyanlıkta evlenme ve boşanmanın medeni hukuk eylemi değil, dinsel bir eylem olduğunu” belirterek laik yasaların bunun gibi dinsel konulara uymayacağını söyledi. M. Laroche de dinsel uygulamalara aykırı olacak bazı medeni ve laik yasalardan endişelendiğini dile getirdi. İngiliz temsilci M. Ryan da “Hem Müslümanlara hem de Hristiyanlara uygulanabilecek bir ilke bilmediğini; hem Müslümanlara hem de Müslüman olmayanlara aynı kanunun uygulanmasında bir yarar görmediğini” söyledi. “Böyle bir tavır, Müslümanlar kadar Hristiyanları da kendi özel geleneklerini uygulamaktan yoksun bırakır. Bu ise azınlık haklarına aykırıdır” dedi. Bunun üzerine Münir Bey, “Çeşitli topluluklarla çeşitli dinlerin bir arada yaşadıkları Avrupa ülkelerinde yurttaşların, medeni kanunun çeşitli dinsel yasalara uygun düşme kaygısında olmadığını” belirterek Batılı ülkelerin ikiyüzlülüğünü gözler önüne serdi. İtalyan temsilci M. Montagna da “Ayrım yapmaksızın bütün Türk uyruklara uygulanacak genel bir kanun çıkarmanın mümkün olmadığını” söyledi. “Müslüman ve Hristiyan gelenekleri farklıdır” dedi. Bunun üzerine Münir Bey, “Eski yasalar yerine tamamıyla çağdaş yasalar konulacaktır. Türk heyeti, herkese uygulanabilir bir kanun hazırlamanın imkânsız olmadığını düşünmekten vazgeçmeyecektir” dedi. Buna karşı İngiliz Rumbold, “İngiliz hükümetinin ayrım yapmaksızın Hindistan’da yaşayan herkese uygulanacak bir kanun çıkartması imkânsızdır” deyince, Münir Bey, bir sömürge olan Hindistan’ın Türkiye ile karşılaştırılamayacağını söyleyerek Rumbold’u susturdu.   

Lozan’da İsmet Paşa, kapitülasyonların kaldırılıp konsolosluk mahkemelerinin kapatılmasını şöyle savundu: “Özellikle bu son zamanlarda medeni hukuk alanında çok önemli reform gerçekleştirilmiştir. Bu reformla, hukuk kurumlarımız tümüyle laikleşmiştir. Yargı örgütümüz ve reformumuz tümüyle Avrupa kurumları temel alınarak yapılmış olduğundan kapitülasyonların kaldırılması zorunluluğu doğmuştur.”  İsmet Paşa, daha sonra konsolosluk mahkemelerinin zararlarından söz ederek kaldırılmalarını istedi.

İtilaf Devletleri, “Osmanlı’nın bir din devleti olduğunu” hatırlatarak Osmanlı’da yabancılar için konsolosluk mahkemelerine ihtiyaç olduğunu savundular. Örneğin M. Garroni, “Türkiye’nin dinsel kurallardan esinlenen birtakım kanunlarla yönetildiğini” söyledi. Lord Curzon da şöyle dedi: “Türk Medeni Kanunu (Mecelle) din bilginlerince hazırlanmıştır ve kesin olarak şeriat hükümlerine dayanmaktadır.” Bargeton ise yabancıların kişisel sorunlarının hangi mahkemede çözüleceğini sorarak şöyle dedi: “Türkiye’de bu sorunlar için ancak dinsel mahkemeler vardır. Yabancıların kişisel sorunlarının bu mahkemelerde çözülmesi olur şey değildir.” Bunun üzerine Veli Bey, “Türkiye’de mahkemeler laik kanunlar uyarınca da hüküm verebilir” deyince M. Ryan, “Medeni Kanun (Mecelle) İslam’a dayanan bir kanundur. Şeriat yasaları yabancılara uygulanamaz” dedi. M. Galli de “Osmanlı anayasasının bir maddesi kanunların her zaman dinsel hukuka uygun olması zorunluluğunu öngörmektedir” diye ekledi. Buna karşın Tahir Bey de Türk kanunlarının laik niteliğine vurgu yaptı.

TÜRKİYE KAZANDI

Görüldüğü gibi İtilaf Devletleri Lozan’da açıkça Türkiye’de “dinsel hukuku” ve bundan kaynaklı çok hukuklu sistemi savundular. Çünkü Türkiye’de “herkesin tabi olacağı laik hukuk”, İtilaf Devletleri’nin ve azınlıkların çok hukuklu sisteme dayalı eski ayrıcalıklarının ortadan kalkması demekti. Türkiye, Lozan’da Batılı ülkelerin dinsel temelli “çok hukuk” dayatmasını reddetti; herkese eşit biçimde uygulanacak laik ve çağdaş temelli “tek hukuk”u savundu. 

Sonuçta Lozan’da Türkiye istediğini aldı. Osmanlı’nın çok hukuklu sistemine (dinlere göre hukuk ayrımına) son verildi. Bu sayede cemaat ve konsolosluk mahkemeleri açılmamak üzere kapatıldı. Devlet içinde devlet görünümündeki Patrikhane’nin idari ve hukuki tüm yetkileri elinden alındı. Türkiye’de herkes için tek hukuk (laik hukuk) kabul edildi. Böylece ülkede hem hukuk birliği sağlandı hem de ülke akla, bilime dayalı laik, çağdaş bir düzene geçti. 

Osmanlı’nın cemaatlere ve yabancılara tanıdığı hukuki ayrıcalıklara Lozan’da kapitülasyonlar kaldırılarak son verildi. Parçalanmış, dış müdahaleye açık, zamanı geçmiş, dinsel temelli çok hukuklu düzene son verilerek bağımsız, laik, çağdaş tek hukuklu düzene geçildi. Dolayısıyla Türkiye’nin laik devlet olma ve dinsel hukuka bağlı “tebaanın”, çağdaş hukuka bağlı “yurttaşa” dönüşme süreci de Lozan’da başladı. 

İşte bu nedenledir ki din devleti hayali kuran laik Cumhuriyet düşmanları Lozan’a da düşmandır.


Tutanaklar ve görüşmeler için bkz. Seha L. Meray, Lausanne Konferansı 1922-1923, Konferans Görüşmelerinin Tutanakları ve Belgeler, Büyükçekmece Belediyesi Kültür Yayınları, 3 cilt, İstanbul 2013; Ali Naci Karacan, Lozan,

İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2009.

Yazarın Son Yazıları

Atatürk’ün ders kitabında ‘Demokrasi ve Kadın Hakları’

“Özetle kadın, seçmek ve seçilmek hakkını elde etmelidir...

Devamını Oku
03.12.2025
Millet Mektepleri

“Türk harflerinin bütün vatandaşlara kapılarının önünde ve işlerinin başında öğretilebilmesi için daha bu sene içinde Millet Mektepleri teşkilatı yapacağız.

Devamını Oku
26.11.2025
Vahdettin nasıl kaçtı?

“17 Kasım 1922 günlü resmi bir telgrafın ilk cümlesi şu idi: ‘Vahdettin Efendi bu gece saraydan kaçmıştır.’

Devamını Oku
19.11.2025
Türkiye'de Opera ve Vals

“Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.” (M. Kemal Atatürk)

Devamını Oku
05.11.2025
Cumhuriyetimiz

Dile kolay, ilan edildiğinde bazı İngiliz yetkililerin sadece iki yıl ömür biçtikleri Türkiye Cumhuriyeti 102 yaşında...

Devamını Oku
29.10.2025
Cumhuriyet’in şeker fabrikaları

“Meclis kürsüsünde bir de ‘üç beyaz’ parolası revaçtaydı...

Devamını Oku
22.10.2025
Nutuk 98 Yaşında: ‘İşte Bu Ahval ve Şerait İçinde…’

Atatürk Nutuk’u bir açılış ve kapanış döngüsüyle yapılandırır.

Devamını Oku
15.10.2025
Atatürk'e saygı duymayan teğmen: ‘Din Dilinin Türkçeleştirilmesi’

Mustafa Kemal Atatürk’e saygısı olmayanın onun kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devletine ve Anayasasına da saygısı yoktur.

Devamını Oku
08.10.2025
Patrikhane ve Ruhban Okulu

Heybeliada Ruhban Okulu Fener Patrikhanesi’ne bağlıydı.

Devamını Oku
01.10.2025
Dil devrimini anlamak

“Gece meşguliyetimiz, bildiğin gibi dil dersleri… Gündüz de yalnız olarak aynı mesele üzerinde birkaç saat çalışıyorum.”

Devamını Oku
24.09.2025
Tek Partiden Çok Partiye: ‘Partili Cumhurbaşkanlığından Tarafsız Cumhurbaşkanlığına’

“Aramızdaki farkı bilelim. Biz, mutlakıyetten bugüne geldik. Siz ise bugünden mutlakiyete gidiyorsunuz.”

Devamını Oku
17.09.2025
Tarih Kürsüsü ve Suçluların Telaşı ‘CHP’nin Mallarına El Konulması’

Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) 102 yaşına girdi.

Devamını Oku
11.09.2025
ETHEM: “İsyan ve İhanet”

“Efendiler, askerî harekâtı çapulculuktan, devlet kurup yönetmeyi, şunun bunun mâsum çocuklarını fidye dilenmek için dağlara kaldırmak haydutluğundan ibaret zanneden, şarlatanlıklarıyla, yaygaralarıyla bütün bir Türk vatanını bezdiren...

Devamını Oku
03.09.2025
Büyük Zafer'in sırrı

Tam 103 yıl önce, 26 Ağustos 1922’de, Afyon Kocatepe’de, sabah saat 05.00’te, Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın işaretiyle Türk tarihinin en önemli taarruzu Büyük Taarruz başladı.

Devamını Oku
27.08.2025
Aşiret-Tarikat Sorunu

Yeni açılım sürecinde etnik ayrılıkçı siyaset ve dinci, liberal ortakları, gerçeği çarpıtmaya devam ediyorlar.

Devamını Oku
20.08.2025
Saltanat Şurası’ndan Saray Komisyonu’na

1920 yılında Sevr Antlaşması’nı kabul etmek için kurulan “saltanat şurası”nın ve uygulamak için kurulan “barış komisyonu”nun amacı vatanı, milleti değil, sarayı, (sultanı) ve hükümeti kurtarmaktı.

Devamını Oku
13.08.2025
'Doğu Sorunu' devam ediyor! 'Kürt Sorunu mu Türk sorunu mu?'

İngiliz Müsteşarı Hohler, 27 Ağustos 1919’da Londra’ya gönderdiği bir yazıda şöyle diyordu...

Devamını Oku
06.08.2025
LOZAN: Onurlu Barış

Lozan Barış Antlaşması 102 yaşında…

Devamını Oku
23.07.2025
Hedefteki Cumhuriyet

Mustafa Kemal Atatürk’e göre “Türk milleti” kavramı, sadece bir ırkın, bir etnik kimliğin, bir dinin veya mezhebin değil, Türkiye Cumhuriyeti’ne “vatandaşlık bağı ile bağlı” eşit hukuka sahip tüm yurttaşların ortak-üst-ulusal kimliğinin adıdır.

Devamını Oku
16.07.2025
Atatürk’ün aşama stratejisi ve Türk Devrimi

Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk’ta, 21 Nisan 1920 tarihinde yayınladığı, TBMM’nin 23 Nisan 1920 Cuma günü dinsel bir törenle açılacağını duyuran bildirinin, “O günün duygu ve anlayışına uyma zorunluluğundan kaynaklandığını” belirtmişti.

Devamını Oku
09.07.2025
Yaşasın laiklik

“Laiklik ilkesini savunmak için Atatürk gibi yürekli, Atatürk gibi inançlı olmak gerekir. İzinden gittiklerini söyleyenler gibi ürkek, kararsız ve inançsız değil” (Uğur Mumcu- Cumhuriyet 1 Mart 1987)

Devamını Oku
02.07.2025
Atatürk’ün dünya barışını koruma formülü

Kuzeyimizde Rusya-Ukrayna Savaşı devam ederken, güneyimizde İsrail’in Filistin’e yönelik saldırıları devam ediyordu ki, birden bire İsrail-İran Savaşı başladı.

Devamını Oku
25.06.2025
Sykes-Picot, Sevr, BOP ve Lozan

Şu gerçeği iyi görmek gerekir ki Sykes-Picot’tan Sevr’e, Sevr’den BOP’a, Türkiye’yi bölüp parçalamaya yönelik planların önündeki en güçlü kalkan Lozan Antlaşması’dır.

Devamını Oku
18.06.2025
Tek parti döneminde hac yasak mıydı?

1 Haziran 1927 tarihli ve Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal (Atatürk) imzalı bir Bakanlar Kurulu Kararnamesine göre “Hac mevsiminde Hicaz’a gönderilecek Hıfzıssıhha uzmanlarından Dr. Şerafeddin Bey’e siyasi pasaport verilmesi” kararlaştırılmıştı.

Devamını Oku
11.06.2025
Atatürk'ün Mirası Büyükdere Fidanlığı

Mustafa Kemal Atatürk’ün isteğiyle 1928 yılında İstanbul’da “Büyükdere Meyve Islah Enstitüsü” kuruldu...

Devamını Oku
04.06.2025
Lozan ve Kürtler

“Kürtler küçük lokmanın pek kolay yutulacağını vaktinden çok evvel anlamışlardır. Türk birliğinden ayrılmak zihniyetinde bulunanları Kürtler kendi milletlerinden addetmezler. Kürtlerin mukadderatı Türk’ün mukadderatıyla eştir. (…) TBMM Hükümeti dâhilinde Kürtlüğün ayrı bir unsur olarak telakkisini hiçbir zaman işitmek istemediğimizi arz ederiz.”

Devamını Oku
28.05.2025
1921 Anayasası ve Muhtariyet

“Vilayetler kendi başına bir devlet değildir. Amerika hükümeti müttehidesi gibi değildir. Her vilayetin haiz olduğu muhtariyet, mahalli işlere münhasırdır. O işler ki yalnız vilayeti alakadar eder. O işler o vilayetin işleridir.”

Devamını Oku
21.05.2025
Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerine saldırmak

Lozan Antlaşması’nın ve 1924 Anayasası’nın hedef alınması; tam bağımsız, üniter, laik, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin hedef alınması demektir.

Devamını Oku
14.05.2025
CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’ye yönelik saldırılar

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’ye yönelik saldırılar

Devamını Oku
07.05.2025
Cumhuriyetin İlköğretim Devrimi

Cumhuriyetin İlköğretim Devrimi

Devamını Oku
30.04.2025
‘Ulusal egemenliğe dayanan yeni Türk devletinin kurulması’: TBMM’nin açılması

‘Ulusal egemenliğe dayanan yeni Türk devletinin kurulması’: TBMM’NİN AÇILMASI

Devamını Oku
23.04.2025
Atatürk yol göstermeye devam ediyor: ‘Hükümet, özgürlük ve demokrasi’

Atatürk yol göstermeye devam ediyor: ‘Hükümet, özgürlük ve demokrasi’

Devamını Oku
16.04.2025
Atatürkçü gençliğin yükselişi

Atatürkçü gençliğin yükselişi

Devamını Oku
02.04.2025
Atatürk’ün önderliğinde cumhuriyetçi direniş

ATATÜRK'ÜN ÖNDERLİĞİNDE CUMHURİYETÇİ DİRENİŞ

Devamını Oku
26.03.2025
Çanak Krizi ve ikinci Çanakkale Zaferi

Çanak Krizi ve ikinci Çanakkale Zaferi

Devamını Oku
19.03.2025
Laiklik neden gereklidir?

Laiklik neden gereklidir?

Devamını Oku
12.03.2025
Emperyalizmin 'kukla halife' projesi

Emperyalizmin 'kukla halife' projesi

Devamını Oku
05.03.2025
Kemalizm düşmanlığının asıl amacı

Kemalizm düşmanlığının asıl amacı

Devamını Oku
26.02.2025
ATATÜRK'ÜN KONUŞMASININ DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Atatürk’ün konuşmasının düşündürdükleri

Devamını Oku
19.02.2025
Şeyh Sait İsyanı

Şeyh Sait İsyanı

Devamını Oku
12.02.2025