Dizilerde muhafazakarlığın erotizmle buluşması
Tayfun Atay
Son Köşe Yazıları

Dizilerde muhafazakarlığın erotizmle buluşması

07.02.2016 06:00
Güncellenme:
Takip Et:

Dizilerin yıllardır krizde olduğunu öne sürüyoruz. Bugün ise denilebilir ki artık krizden bile söz edilemeyecek bir dibe vurma durumuyla karşı karşıyayız.

Kriz bitmiş gibi de aşılma anlamında değil, tükenme anlamında.

2012 itibarıyla ve iktidar zoruyla işlerliğe sokulan yeni reyting düzenlemesi doğrultusunda dizi sektörünü içine alan muhafazakâr/mutaassıp matriks, hikâye üretimindeki dinamizme ket vurdu.

Bu, sektörün en canlı ve hareketli olduğu noktada gerçekleşti. Bir sporcunun formunun zirvesindeyken felç olması gibi. Üstelik o felç haliyle de performans sergilemeye devam etmesi şeklinde.

Olan neydi?.. Reklamvereni memnun eden reytingi getiren seyirci profili değişti. Tüketim alışkanlığı yüksek, iyi eğitimli seküler orta-üst sınıfların ilgi ve dikkatine, donanım ve birikimine, merak ve beğenisine hitap eden kurgular, reyting getirmez oldu.

Yeni reyting düzenlemesine uygun kurgular da bu seyirciyi çekmedi. Onlar internet ortamına ve yabancı dizilere gömülürken yeni kurgulara reyting üreten seyirci de “tüketim” üretmediği için, yani tüketim alışkanlığı seküler toplum kesimleri kadar yüksek olmadığı için reklamverene hitap etmedi, cazip gelmedi.

Kısaca, reklam getiren reytingden kovuldu; reyting getiren de reklam getirmez oldu.

Yaprak dökümü

İşler yolundayken, yeni sezonda yayına giren dizileri sayamaz durumdaydık.

İşler bozulunca, yayına girmesiyle gitmesi bir olan dizileri sayamaz olduk.

Dizileri yazmak da mesele oldu. Erken davranıp yazdıklarımız birkaç hafta sonra yayında yoktu.

Zaman tanıyarak bekleyip sonra değerlendirmek için kalemi elimize aldığımız diziler de yayında yoktu.

İtiraf edeyim, öyle son sürat şekilde yapımların gelmesiyle gitmesinin bir olduğu akış vardı ki yazısını yazdığımız dizinin yayından kalktığını kaçırdığımız bile oldu!..

Sonuçta her kulvarda bir yaprak dökümü yaşandı. Dizilerin en aranan yönetmenleri, ellerine gelen projeleri kariyerlerine yediremeyip dizi çekmeyi bıraktı. Senaristler de çekildi. Oyuncuların bazıları bir süre dizilerde rol almayacaklarını açıkladı. Yapımcılar alanı terk edip yurtdışına yol tuttu.

Değişen reyting sistemi bir ölçüde aranan oyuncu profilini de değiştirdi kanımca. “Gümüş”le başlayan çıkışını “Aşk-ı Memnu” ile zirveye taşıyan, “Kuzey Güney”le de bir bakıma kendisine dizi yapılmış Kıvanç Tatlıtuğ, yukarıda söz ettiğimiz değişimin ardından “Kurt Seyit ve Şura”da sıkı irtifa kaybetti. O olmasa çok daha erken yayından kaldırılacak diziyi, onun hatırına, içeriği eğe-büke, takviye oyuncularla besleye besleye sürüklemeye çalıştılar, ama olmadı.

Beren Saat için de benzeri bir değerlendirme yapılabilir. “Hatırla Sevgili” onun çıkışı oldu. “Aşk-ı Memnu” yükselişi. “Fatmagül’ün Suçu Ne?” zirvede demirleyişi. Ama “İntikam” (ki işte tam da yeni reyting sisteminin işlerlikte olduğu aşamadır), duraklama dönemi. Ve şimdi “Muhteşem Yüzyıl-Kösem”de de maalesef “iniş”ini izliyoruz.

Tabii yukarıda öne sürülenden ayrı ama onun yanına eklenebilecek mahiyette şunu da not etmek gerekir: Kitle kültüründe kalıcılık yoktur.

O yüzden Beren, aslında çok iyi dayandı. “Muhteşem Yüzyıl”ın ilk sürümü (“Hürrem”) ile özdeş Meryem Uzerli’nin daha ikinci denemesinde aldığı sonuca baksanıza! “Gecenin Kraliçesi”, tıpkı diziye adını veren çiçeğin bir gecelik ömrü olması gibi, Meryem için, onunkisi “bir dizilik saltanat”mış dedirtecek bir sona doğru gidiyor.

 

Yeni yüz yeni seyirci

Kitle kültürü, ona yönelik eğlenceli bir eleştiri sunan “Chicago” müzikalindeki şarkı sözünde geçtiği üzere bir “kızgın tava” olarak, üzerine düşen “damlalar” kadar ömür biçer “yıldız”larına... O yüzden ha bire yeni, taze, körpe yüzlerle tanışıyoruz. O yüzden yaz dönemi ağırlıklı olarak kız - ergen seyirciye hitap eden dizilerin neredeyse çocuk yıldızlarını, dizi akışı içinde haftalar sonra giderek kadınsı bir cazibeyle sertleşmiş simalarıyla, havalarıyla izler hale geliyoruz.

Setteki parlak ışıkların bombardımanı altında, özellikle kadın oyuncuların ömrü bir ya da iki diziyi zor geçiyor. Devam etme ısrarı ile ve ışıklara yenik düşmemek için yüzlerindeki yıpranmayı giderme yolunda operasyon masasına yatıyorlar. Ama seyirci durumu fark ediyor ve geri çeviriyor bu “yaşarken ölmüş” ciltlere seyir çağrısını...

Evet, çok acımasız!..

Bu acımasız çığır içerisinde, hâlihazırda mevcut muhafazakâr/mutaassıp kıskaçla ve buna yeni eklenen “geleneksel aile değerleri”ni koruma-kollama kaidesiyle çelişir mahiyette son zamanlarda dizilerde öpüşme-koklaşma-sevişme sahnelerinin sıklaştığına dair iddialar, gözlemler, işaretler de var ama. Örnek verip sansürcülerin aklına karpuz kabuğu düşürmeyelim!..

Bu nasıl izah edilebilir peki?.

Kanımca eğer hikâyenin geneline bakıldığında “mesaj”da sıkıntı yoksa görüntü bir yere kadar toleransla karşılanıyor. Nihayetinde İslâm da cinselliğe ziyadesiyle önem verir, utanılacak bir şey değil, ihtiyaç sayar.

Dinsellikle sarmaş dolaş bir erotik söylemin İslâmiyet’teki yerini kim reddedebilir?!

Hicri 3’üncü yüzyıldan itibaren ulema eliyle yazılan “tutku dolu” edebi ürünlerin varlığını kim unutabilir?!

Bu literatürden Şeyh Muhammed El Nefzavî’nin bir klasik olmuş eseri, “Zevklerin Oynaştığı Mis Kokulu Çayırlar”ı (bizde kısaca “Kokulu Bahçe” olarak bilinir) kim görmezden gelebilir?!

Hicri 3’üncü yüzyılda öyleyse Hicri 15’inci yüzyılda da böyle!.. Seks, erotizm, cinsel hazzın dinde yeri var. Sonuçta evinizde, mahrem alanınızda, çocukları da yatırıp zevç ya da zevcenizle izliyorsanız, bir miktar cinsel iştah açıcı, dozunda erotik sahnelerin ne diyanet, ne gelenek, ne de devlet için bir mahzuru olur.

Yeter ki hikâyenizde çocuk aldırma mesajı vermeyin, kürtaj yaptırtmayın!

Yeter ki içki kadehlerini buğulayın!

Yeter ki en uçuk-kaçık dizilerde bile kıyıda-köşe geleneksel hat sanatından örneklere, duvarlarda üzerine Arapça “Allah”, “Muhammed”, “Kelime-i Tevhid” işlenmiş tablolara yer verin!

Yeter ki zina olmasın! Ama yine de aslan gibi bir mafya babası, karısını çok sevsin, çoluğuna-çocuğuna bağlı olsun da yanı sıra deli gibi sevdiği, bakımını üstlendiği, karısının da durumdan haberdar olduğu bir başka kadını, “ikinci eş” gibi tutuyorsa da tutsun yanında! Ne yapalım, bir tür “postmodern kumalık” hesabınca..

Bunlar olsun, onun yanında da öpüşme-koklaşma sahneleri, “mis kokulu çayırlar”ın, “kokulu bahçe”lerin fantezisini sunarcasına yer alsın, dert değil!..

E, n’apsın “diziciler” de buradan çıkış buluyor tekneyi döndürmek, “yeni seyirci” karşısında ayakta kalmak için... Ekmek parası!..

Yazarın Son Yazıları

Kalacak bir türkü söyler gideriz

Kalacak bir türkü söyler gideriz

Devamını Oku
10.09.2018
Kovboylar yetmez, kotu da yasaklayın!

Kovboylar yetmez, kotu da yasaklayın!

Devamını Oku
05.09.2018
Betona tapanların mabedi yapıldı

Betona tapanların mabedi yapıldı

Devamını Oku
03.09.2018
Bir insanlık ibadeti: Cumartesi Anneleri

Bir insanlık ibadeti: Cumartesi Anneleri

Devamını Oku
20.08.2018
‘Eşkıya’nın namusu Deniz’den soruldu!

‘Eşkıya’nın namusu Deniz’den soruldu!

Devamını Oku
15.08.2018
Doların da Allah’ı var!

Doların da Allah’ı var!

Devamını Oku
13.08.2018
‘Üniversite pazarı’nın düşündürdükleri

‘Üniversite pazarı’nın düşündürdükleri

Devamını Oku
08.08.2018
Üniversite pazarı

Üniversite pazarı

Devamını Oku
06.08.2018
Diyanet, sayende gidiyor din elden, dikkat et!

Diyanet, sayende gidiyor din elden, dikkat et!

Devamını Oku
01.08.2018
‘Topluma karşı devlet’ ve polisi

‘Topluma karşı devlet’ ve polisi

Devamını Oku
30.07.2018
‘En doğru, en hakiki tarikat’ hangisi?

‘En doğru, en hakiki tarikat’ hangisi?

Devamını Oku
25.07.2018
Bikinili Müslümanlık, tesettürlü münafıklık

Bikinili Müslümanlık, tesettürlü münafıklık

Devamını Oku
23.07.2018
Meşihat makamı

Meşihat makamı

Devamını Oku
18.07.2018
‘Adnan Hoca’ya da ne istediyse verdiler!

‘Adnan Hoca’ya da ne istediyse verdiler!

Devamını Oku
16.07.2018
Ters köşe (10.07.2018)

‘Cülus töreni’

Devamını Oku
10.07.2018
Düzyatan Gazi’nin ABD seferi

Düzyatan Gazi’nin ABD seferi

Devamını Oku
08.07.2018
Matbaa kapitalizmi ya da ‘Gutenberg Galaksisi’nin sonu

Matbaa kapitalizmi ya da ‘Gutenberg Galaksisi’nin sonu

Devamını Oku
04.07.2018
Şehit cenazesinde ‘protokol’ olur mu?

Şehit cenazesinde ‘protokol’ olur mu?

Devamını Oku
02.07.2018
‘Yüzde yedi’yi kim yedi?

‘Yüzde yedi’yi kim yedi?

Devamını Oku
26.06.2018
Bitmiş iktidarın uzun ölümü sürüyor

Bitmiş iktidarın uzun ölümü sürüyor

Devamını Oku
25.06.2018
‘Yüzde yedi'yi kim yedi?

‘Yüzde yedi'yi kim yedi?

Devamını Oku
25.06.2018
‘Antroposen’, ama umudu kesme Doğa’dan!

‘Antroposen’, ama umudu kesme Doğa’dan!

Devamını Oku
11.06.2018
Uçtuğunu zanneden şeyh: Aziz Yıldırım

Uçtuğunu zanneden şeyh: Aziz Yıldırım

Devamını Oku
06.06.2018
Kıyametin jeolojik adı: ‘Antroposen’

Kıyametin jeolojik adı: ‘Antroposen’

Devamını Oku
04.06.2018
Başkanın değil babanın Ali’sisin Ali Koç!

Başkanın değil babanın Ali’sisin Ali Koç!

Devamını Oku
30.05.2018
Markalaşıp ‘makara’laşan tarikatlar

Markalaşıp ‘makara’laşan tarikatlar

Devamını Oku
28.05.2018
İmam-hatipten kaçanlar Galatasaray kuyruğunda

İmam-hatipten kaçanlar Galatasaray kuyruğunda

Devamını Oku
23.05.2018
‘Allah ruhumu diğer bedene koymuş Hocam!’

‘Allah ruhumu diğer bedene koymuş Hocam!’

Devamını Oku
21.05.2018
Eğlenceli ciddiyet: İnce

Muharrem İnce’nin mevcut iktidar ağzı karşısında en büyük avantajı, yerli ve milli “mizah duyusu”na sahip olması. Sanki Erdoğan, hiç beklemediği bir “lügat”le karşı karşıya kalmış gibi geliyor bana. Öyle hissediyorum.

Devamını Oku
17.05.2018
İnanç borsası nefslere açılırken…

İnanç borsası nefslere açılırken…

Devamını Oku
16.05.2018
‘Rabia gösterdikçe adalet görünmez oldu’

‘Rabia gösterdikçe adalet görünmez oldu’

Devamını Oku
13.05.2018
‘Afrin Türküsü’nde kim başrolde?

‘Afrin Türküsü’nde kim başrolde?

Devamını Oku
09.05.2018
Eşeğe kurban olun!

Eşeğe kurban olun!

Devamını Oku
07.05.2018
Fenerbahçe ‘Türk takımı’ mı?

Fenerbahçe ‘Türk takımı’ mı?

Devamını Oku
02.05.2018
Hitler’i anıyoruz (!)

Hitler’i anıyoruz (!)

Devamını Oku
30.04.2018
Biz tarihin yüzüne bu fotoğrafla bakacağız

Eve dönüş yolunda...

Devamını Oku
25.04.2018
‘Çocukluğun ilanı’dır 23 Nisan!

‘Çocukluğun ilanı’dır 23 Nisan!

Devamını Oku
23.04.2018
Geçmişimizdeki yarın: Köy Enstitüleri

Geçmişimizdeki yarın: Köy Enstitüleri

Devamını Oku
18.04.2018
ABD ‘simülasyon’a dönüşürken…

ABD ‘simülasyon’a dönüşürken…

Devamını Oku
16.04.2018
Dört duvar arasında havadır sudur kâğıt kokusu!

Dört duvar arasında havadır sudur kâğıt kokusu!

Devamını Oku
11.04.2018