Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Yine de İyimserlik
Gazze işgalinden Ergenekon gözaltılarına, TRT Şeş’ten Nâzım’a iade-i itibar kararına, öylesine yoğun bir hafta yaşadık ki… Karamsarlıkla umudun iç içe geçtiği bu olaylar zincirinin hangi halkasına değinsem, ötekilere haksızlık yapmış olacağım… Üstelik sırada bekleyen nice görülesi oyun, gezilesi sergi varken…
Nâzım Hikmet’in 1946 yılında yazdığı bir şiirin adıyla başladık. İyimserliğimizin nedenlerini sıralayalım.
Son günlerin en korkunç olayı, Gazze’deki işgalin bitirileceğine ilişkin sinyaller bu iyimserliğimizin ilk nedeni. Hiç kuşkusuz, dünya kamuoyunda işgale gösterilen tepkilerin büyük payı var, akan kanın durdurulmasında. Bu yüzden işgale karşı verilen tek bir imzanın bile önemi var.
Ne demişti Nâzım usta:
“…Benim sizden kendim için / hiçbir şey istediğim yok /
Şeker bile yiyemez ki / kaat gibi yanan çocuk.
Çalıyorum kapınızı, / teyze, amca, bir imza ver. /
Çocuklar öldürülmesin / şeker de yiyebilsinler.”
***
Nâzım’ı yeniden T. C. vatandaşlığına almak üzere harekete geçen hükümet, bu konuda bir kararı Bakanlar Kurulu’nun imzasına açmış. Umarım, Ecevit hükümetinde yaşandığı gibi, bir kişi imza vermedi diye yeniden akim kalmaz bu girişim. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, gerekirse Yılmaz Güney için de benzer bir girişimde bulunabileceklerini belirtmiş. Bu konuda günlerdir, sanat çevrelerinden farklı görüşler dile getiriliyor. Kuşkusuz, ne Nâzım Hikmet’e ne de Yılmaz Güney’e bir şey kazandırır bu iade-i itibar. Olsa olsa bu kararı alan hükümete olumlu puan kazandırır; ülkemizin uluslararası alanda saygınlığını arttırır. Ve en önemlisi, Türkiye’nin paradigmasını değiştirmekte olduğunu vurgular. Dilerim, düşünen insanı tehlikeli bulan, sanattan, kültürden korkan anlayış, bir daha hiç dönmemecesine terk eder bu ülkeyi. En kısa zamanda…
TRT’nin Kürtçe yayın yapan kanalı da, benzer kaygılarla karşılandı önce. Seçim yatırımı dendi; ‘Korucu kanalı’ dendi, devlet ‘resmi dil’ dışında yayın yapmaz dendi. Ama, çoğunluk aklın yolunda birleşti; ne olursa olsun Türkiye’de bir şeylerin değişmekte olduğunu gösteriyordu “TRT Şeş”in (TRT 6) yayına başlaması... Evet, hâlâ Meclis tutanaklarında “…” dil olarak geçiyor Kürtçe. Ama, daha yakın zamanlarda Kürtçe şarkı söylemelerine bile izin verilmeyen Nilüfer Akbal, Rojin gibi sanatçı kardeşlerimizin, devlet televizyonunda program yapmaları son derece önemli. “TRT Şeş”in yayına geçmesini planlayan ve onaylayanları kutluyorum. Türkiye’de yaşayan diğer dillerdeki yayınların da yakın zamanda faaliyete geçeceğini belirtiyor TRT yöneticileri. Aşura gecesi, TRT’nin bir cemevinden yayın yapması da benzer bir girişim. İyimser olmak için bundan güzel neden olur mu?
Sanattan, kültürden korkmayan siyasetçilerin sayısının artmasını dileyerek önümüzdeki günlerin gündemi yerel seçimlere değinmek istiyorum. Henüz siyasi partilerin tüm adayları belirlenmiş değil; çok sayıda aday adayı arasından kimlerin parti yönetimleri tarafından seçileceğini bilemiyoruz. Ama, gönlümüz gündemlerinde kültür ve sanata yer veren adaylardan yana. Hele, Beyoğlu gibi kültür ve sanatın merkezinde siyasi partilerin kimleri aday göstereceğini merakla bekliyoruz. Geçenlerde tanıştığım CHP aday adayı Halil Kaya Özer’in, kültür mekânları açısından büyük bir yoksulluk içindeki Beyoğlu’na ilişkin projelerini anlatırkenki heyecanından etkilendim doğrusu. Ercan Karakaş’ın İstanbul projeleri içinde de kültür-sanat önemli bir yer tutuyor hiç kuşkusuz. Ama bakalım parti, kimi seçecek? Kültür-sanat alanında AKP’li başkan Kadir Topbaş’ın karşısına çıkacak adayların işi hiç kolay olmayacak. Topbaş’ın kentsel dönüşüme ilişkin icraatı tartışılır, ama sanat alanında hayata geçirdiği projeler övgüyü hak ediyor. DSP’nin Oktay Ekinci, Korel Göymen gibi isimlere teklif götürmesi olumluysa da CHP işbirliğine kapıları kapalı tuttuğu sürece uygulama şansı olmayan bir proje gibi... İster iktidar partisinden olsun, isterse muhalefetten, kültür-sanata değer veren tüm siyasilerin görüşlerini (elbette sanat politikalarına ilişkin görüşlerini) sizlerle paylaşmaya hazırız, isterlerse tabii…
Dileğimiz ne Kürtçe, ne de Türkçe yazan –söyleyen hiçbir yazarın, sanatçının yasaklanmaması, baskı dönemlerinin sona ermesi…
Bugün (9 Ocak), ölüm yıldönümünde andığımız Cemal Süreya’nın deyişiyle : “O yıllarda ülkemizde / Çeşitli hükümlerle / Yetmiş iki dilden / ikisi yasaklanmıştı: / ikincisi Türkçe”
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama
- Nevşin Mengü hakkında karar
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Geri dönüş gerçekten 'akın akın' mı?
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- AKP’nin tabutu CHP sıralarına kondu
- MHP'den 'asgari ücret' önerisi