Zeynep Oral
Zeynep Oral zeynep@zeyneporal.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

İnsan Hakları Günü nasıl utanç gününe dönüşür...

11 Aralık 2016 Pazar

Silivri Cezaevi’nin önüne ne zaman gitsem ortalık buz keserdi. Oysa dün inadına bir güneş, bir güneş. Sanki bahar gelmiş memleketime... Sanki pikniğe gidiyoruz...

İnanma ey okur inanma! Ne bahar geldi memlekete, ne de biz pikniğe çıktık... Ama dünü size anlatmalıyım. İbret vericiydi.

Ulusal ve uluslararası birçok yazar ve gazetecilik örgütü temsilcileri 10 Aralık Dünya İnsan Hakları günü nedeniyle “Gazetecilik suç değildir” demek için Silivri Cezaevi’nin önüne gidiyoruz.

Anayasaya göre basın açıklaması yapmak suç değil. Bunun gizli saklı bir yanı da yok. Günlerdir duyuruluyor. Hapisteki yazarların kimi yakınları da eklenince taş çatlasa 30-40 kişi ya var ya yokuz...

Gelin görün ki cezaevine giden yollar kapanmış. Yasak!

Cezaevine yaklaşmak yasak. Kimileri TEM sapağından, kimileri E-5’ten ayrılan yolda kalmış... Ama yok, orada bile konuşmak yasak.

Cezaevinden uzakta, Allah’ın çayırında açıklamamızı yaparken jandarma harekete geçti. Arabaları park etmek yasakmış. Plakaları aldı. Çünkü oraya uçarak geldik sanıyorlar... TOMA harekete geçti. Havaya bir iki salladı (Âdettenmiş: çalışıyor mu testi...)

... Aramızda Bülent Utku’nun 88 yaşındaki annesi de var... Tamam dedik oradan ayrıldık. Peşimize takılan sivil ve sivil olmayan polislerle Silivri’nin içinde sahildeki meydana geldik. İki grup orada buluştuk. Açıklamamızı yarım bıraktığımız yerden sürdürdük.

Aramızdaki Uluslararası PEN temsilcisi Wolfgang Ruth ve IPI temsilcisi Steven Ellis yaşananlara inanamıyordu. İnsan Hakları Günü’nde basın açıklaması neden yasak? Gazetecilerden neden bunca korkuyorlar? Peki, gazeteci yakınlarından niye korkuyorlar?

Nasıl anlatalım ki bu ülkede hükümeti eleştiren yanar diye...

Hani bir zamanlar, yanılmıyorsam ilk Ahmet Şık söylemişti: “FETÖ’ye dokunan yanar” diye... Şimdi de tam tersi. Hükümete ya da kimi siyasilere dokunan, kimi konulara dokunan yanar...

***

Sevgili Mustafa, Bülent, Önder, Musa, Turhan, Hakan, Güray, Kadri, Murat ve Akın... Hapisteki Sevgili Cumhuriyetçiler... Belki siz hissetmediniz ama dün inadına bir güneş, bir güneş...

Silivri’ye gitmek için bindiğim minibüste eşleriniz, çocuklarınız, kardeşleriniz vardı. Hepsi sizi soluyor, sizi düşünüyor, sizi konuşuyor. Müthiş bir dayanışma ağı kurmuşlar.

Hep derim, hapiste yatanın yakını olmak, içeride olmaktan bin kat daha zordur diye... Galiba doğru!

Eşlerinize, kardeşlerinize, çocuklarınıza bakıyorum: Nasıl da kahramanlar, nasıl da mertler, nasıl da güçlüler... Onlarla ne denli gururlansanız yeridir. Çünkü onlar sizinle gurur duyuyor ve size inançları sonsuz...

Minibüste yol boyu sizlerden konuşurken, sizleri dinlerken, hani dışardan bakacak olan biri sanki bahar gelmiş, sanki pikniğe gidiyoruz sanabilirdi... Ama bu gidişin baharla piknikle falan ilgisi yok.

Bu gidişin despotlukla, baskıyla, tehditle, yargısız infazla ilgisi olduğunu siz de, ben de biliyoruz. Bütün Türkiye de biliyor, dünya da...

Yargılanmayı beklerken tutuklu olmanız, size biçilmiş bir cezadır... Yargısız infazdır. Dışarıdaki gazetecilere tehdittir. Başka gazetecilere gözdağı vermektir.

Sadece siz değil, bugün hapiste bulunan 146 gazeteci ve yazarın, tutuklu yargılanması OHAL koşullarında bile insan haklarına, ifade özgürlüğüne karşıdır. Hak ve hukuk dışıdır.

İşte sevgili dostlar dün, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü, insan haklarına, yaşam hakkına, ifade ve düşünce hakkına, haber alma hakkına saygısı olmayan ülkem için böyle geçti. Dünya İnsan Hakları Günü’nü, “Utanç Günü”ne dönüştürmeyi başardık.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yaşasın tiyatro 15 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları