“Adı, soyadı/ Açılır parantez/ Doğduğu yıl, çizgi, öldüğü yıl, bitti/ Kapanır parantez.// O şimdi kitaplarda bir isim, bir soyadı/ Bir parantez içinde doğum, ölüm yılları.// Ya sayfa altında, ya da az ilerde/ Eserleri, ne zaman basıldığı/ Kısa, uzun bir liste/ Kitap adları/ Can çekişen kuşlar gibi elinizde.// Parantezin içindeki çizgi/ Ne varsa orda/ Ümidi, korkusu, gözyaşı, sevinci/ Ne varsa orda.// O şimdi kitaplarda/ Bir çizgilik yerde hapis,/ Hâlâ mı yaşıyor, korunamaz ki,/ Öldürebilirsiniz.”
Behçet Necatigil hocanın “Kitaplarda Ölmek” şiirini düşünüyorum 2 Temmuz’dan beri. Son yazımda Aziz Nesin’den alıntı yapmam kimilerini çok kızdırmış. Onu tekrar tekrar öldürmeye çalışıyorlar.
Öyleyse baştan başlayayım. Adı soyadı: Aziz Nesin.
Açtım parantezi (20 Aralık 1915-6 Temmuz 1995), kapadım parantezi. Ne varsa parantezin içindeki o çizgide. Anılar, birikimler, kahkahalar, acılar, umutlar, yaşanmışlıklar...
Düşünceleriyle, yazdıklarıyla, eleştirileriyle, verdiği tepkilerle, toplumu sarsan, uyaran, aydın sorumluluğunun bilincinde bir insan. Hep çalışan, hep üreten. Mizahı eşsiz bir silah olarak kullanan. Özgürlük, eşitlik, uygarlık yolunda mücadele eden. Haksızlığa, yalana, talana, ikiyüzlülüğe karşı direnen... İnsanlara onurlu bir yaşam benimsetmek çabasını sürdüren bir aydın...
İnanıyorum ki bir değil, birçok Aziz Nesin’imiz olsaydı, ülkem bugün çok daha farklı bir yerde, çok daha ileri bir durumda olurdu.
BOŞUNA ÇABA
Ne yapsalar boşuna Aziz Nesin’i kaç kez öldürmeye çalışsalar da onu yok edemezler. Onlar unutulacak, Aziz Nesin yaşamaya devam edecek.
Hiç unutmadım, unutmuyorum. Diyordu ki: “En çok saygı duyduğum ve yücelttiğim kavram halk kavramıdır. Beni bugüne dek polise karşı, hükümetlere karşı, öteki sınıflara karşı, benim sınıfımdan olup da bana karşı olanlara karşı, beni hep halk destekledi. Bugüne dek ne bir siyasal örgütten ne ideolojik bir gruptan ne sermayeden ne eleştirmenlerden ne bürokratlardan destek aldım. Destek almadığım için de yıkılmadım. Çünkü okurlarım bırakmadı.”
“Ödenemeyen” şiirini 1980’de yazmıştı:
“Ey benim halkım/ Ey benim eliaçık gözü kapalım/ Yüreği açık dili bağlım/ Ey benim en güzelim/ Ey benim en çirkinim//
Yiyemedin yedirdin/ İçemedin içirdin/ Giyemedin giydirdin/ Okuyamadın okuttun/ Kendin üşüdün yağmurda karda/ Ama beni korudun//
Varından değil yoğundan verdin/ Az az değil çoğundan verdin/ Ah ne az ne az aldın/
Ama çok ne çok verdin/ En az aldın en çok verdin/ Almadan vermek sana özgü//
Utanırım aldıklarım demeye/ Gücüm yetmez borcun ödemeye/ Bende hakkın çoktur halkım//
Değil böyle bir Aziz/ Bin Azizler olsa yetmez/ Aldığını vermeye/ Utanırım hakkını helal et demeye/ Dünya durdukça durasın halkım//”
Hiç unutmadım: İlk şiir kitabını yayımlanınca Fethi Naci, bizim Sanat Dergisi’nde “Laz müteahhitten ne kadar mimar olursa, Aziz Nesin’den de o kadar şair olur” diye bir yazı yazmış, biz de yayımlamıştık. Ödümüz kopuyordu. “Eyvah Aziz Bey çok kızacak” diye... Kahkahalarla karşılamakla kalmadı, ikinci şiir kitabının başına o cümleyi alıp koydu. Ve şiir yazmayı herkese inat sürdürdü.
SON İSTEK
“Ben ölünce, benim de arkamdan güzel bir yazı yazacak mısın” diye sorardı.
“Hayır Aziz Bey, yazmayacağım”... “Niyeymiş o?” “Çünkü, siz ölmeyeceksiniz ki!”... Ve kahkahalar... Kim bilir kaç kez yineledik şu diyaloğu... “Niyeymiş o” sorusuna her seferinde başka bir yanıt bulmalıydım... Bulurdum da... Hadi bu yazı Aziz Nesin’in “Son İstek” şiiriyle bitsin:
“Bitki olacaksam/ Çayır çimen olayım/ Aman baldıran değil//
Yol altında kalacaksam/ Gelin arabaları geçsin üstümden/ Çelik paletler değil//
Üstümde çocuklar koşuşsun/ Ne kaçan ne kovalayan/ Askerler değil//
Kerpiç yapacaksanız beni/ Okullarda kullanın/ Cezaevlerinde değil//
Soluğum tükenmez de kalırsa/ Islık öttürsünler/ Aman ha düdük değil//
Kalem yapın beni kalem/ Şiirler yazan sevi üstüne/ Ölüm kararı değil//
Ölünce yaşamalıyım defne yapraklarında/ Sakın ola ki/ Silahlarla değil.”
İşte böyle sevgili okurlar... 30 yıl önce bugün Aziz Nesin sonsuzluğa göçtü. Bir de özlem olmasa, Aziz Nesin’in aramızdan ayrıldığına hiç inanmayacağım...