Akşener’e neden güvendiniz ki?

22 Eylül 2023 Cuma

Meral Akşener, 4 Mart’tan bu yana halkta yarattığı güven sarsıntısının sancılarını yaşıyor. Üç ay öncesinde “Dağıtmam” dediği altılı masadan “Ölümle sıtma arasında bir tercihe zorlandık” diyerek kalktığı anda yalnızca kendi siyasi kariyerini ve partisini değil, tüm ülkeyi darmadağın edecek bir adım attı.

5 Mart’ta bu köşede, Akşener’in beni neden şaşırtmadığını “İntihar ve ihanet” başlıklı yazımda anlattım. 15 milletvekilini CHP’den alarak TBMM’de kurduğu İYİ Parti grubuyla politika yapan bir lider olarak ibretlik bir vefasızlık örneği sergilemiş ve herkesin nefesini tutarak 14 Mayıs’a odaklandığı son anda bu çıkışı yapmıştı.

Sonrasında olanları birlikte yaşadık. Aylarca “seçilecek aday” ifadesini yayarak kendisinin de içinde olduğu ittifakın adayını güçsüz gösterdi, Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın adaylığı için sürekli baskı oluşturdu, en sonunda onların da yetkili cumhurbaşkanı yardımcılığı kabul edilince iki gün sonra masaya döndü. 

Ancak öyle derin bir güven bunalımı yarattı ki artık ne yapsa boş. Benim hiçbir zaman güvendiğim bir politikacı değildi ama kendisine inanan çok sayıda seçmeni o iki günde kaybetti. Nitekim İYİP’in oylarında önemli bir düşüş yaşandığı için partisinde de eleştirilere maruz kaldı.

Böylece seçim sonrasındaki hezimette önemli bir rol üstlenmiş oldu. Bunu hazmedemediği için de orada takılıp kaldı. Şimdi yerel seçimlere altı ay kala içindeki öfkeyi her fırsatta kusuyor. 24 Haziran’da İYİ Parti’nin 3. olağan kongresinde, CHP’den istediği 15 milletvekili için “Hayatımın en büyük pişmanlığıdır” diye haykırdığı yetmemiş demek ki birkaç gün önce de 14-28 Mayıs seçimleri ile ilgili olarak “O seçim kazanılsın diye zehir içtim, zehir!” diyerek yine aynı konuya döndü. 

HERKES ‘AKŞENER NEDEN BÖYLE DAVRANIYOR?’ DİYE SORUYOR

Başta belirttiğim gibi hem ülke genelinde hem de partisi içinde kendisine karşı oluşan güven sarsıntısının sancılarını aşamadı. Bununla birlikte, yerel seçimde İYİ Parti’nin izleyeceği politika açısından bu tavrı benimsedi. Çünkü 81 ilde kendi adaylarımızı çıkaracağız dediklerine göre, muhalefet cephesinden de oy koparmaları lazım. 

Akşener’in cumhurbaşkanı ve milletvekili seçim sürecinde yaşananlardan dolayı kendini temize çıkarmak için uğraşmasının nedeni bu. Bu yüzden, “Ben zehir bile içtim ama CHP böyle yaptı” diyerek sürekli bu konuyu gündemde tutuyor. Bu yöntemle, CHP’ye kızgın olan seçmenlerin oylarını İYİ Parti’ye yönlendirerek kendisine bir alan açmaya çalışıyor.

Ama partisinin sahip olduğu oy oranı ortada. Mevcut sistemde yerel seçimlerde her yerde aday çıkardıklarında bunun sonuçlarının ne olacağını gayet iyi biliyor. İYİ Parti’nin bu politikasının, özellikle büyükşehir belediyelerinde ve illerde, yaklaşık yüzde 46’lık bir blok olarak duran Cumhur İttifakı’na yarayacağı kuşkusuz. 

Cumhur İttifakı, genel seçimlerin ardından yıkıcı bir zaferi de belediyelerde kazandığında ülkenin sürükleneceği kriz ağırlaşacak, laik yaşam tarzına yönelik tehditler yoğunlaşacak ve tarikatlara belediye kasalarından akıtılacak para muslukları sonuna kadar açılacaktır.

LAİK CUMHURİYETTEN YANA OLANLAR GÜÇLENMEK ZORUNDA

31 Mart’ta yeni bir şeriatçı çıkış yaşanmaması için Aydınlanmadan yana olanların, laik Cumhuriyeti yaşatmak isteyenlerin, en ufak beldeden en büyük kente kadar güçlenmesi gerek. 

ASLINDA SORU ŞUDUR:

Cumhuriyet ve Atatürk düşmanı Necip Fazıl’ı “üstat” diyerek saygıyla anan, 1996’da İçişleri Bakanlığı’na atandığında görevi devralırken “Mehmet Ağar’ın yükselttiği çıta aşağı düşürülmeyecektir” diyen, Ayasofya’nın statüsü, Atatürk’ün imzası çizilerek Erdoğan’ın imzasıyla camiye çevrilirken “Hayırlı uğurlu olsun” diyen, emekli amiraller Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni savunduğunda “Bu bir zevzekliktir” diye hakaret eden, “7 yaşından beri beş vakit namaz kılıyorum” diyerek siyasette dini kullanan sağcı birine en başta neden güvendiniz ki?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları