Hikmet Çetinkaya

Emekçinin Canının Sıfırlandığı Ülke...

01 Kasım 2014 Cumartesi

Arsızlık, yüzsüzlük kol kola yürürken, soygun, sömürü düzeni sürerken Ermenek’te yaşanan katliama “doğal afet” diyenlere bir çift sözüm var benim de...
Doğal afet değil yaşananlar...
Bunun adını koyalım önce...
Doğal gaflet!
Vurdumduymazlık!
İşçi güvenliğini göz ardı etmek!
İnsanları köleleştirmek!
Üç gündür Ermenek’te yaşanan acıyı anlatmaya çalışırken 75 yaşındaki Ayşe Hanım’ın oğlu Tezcan’a yaktığı ağıt:
“Yiğidim yüzme bilmezdi, suyun içinde acaba ne yaptı?”
Gözyaşı, acı ve hüzün, vicdanları katran karası olanların umurunda bile değil...
O maden şirketi hâlâ açıklamalar yapıyor:
“Mühendisler geldi, denetleme yaptı, her türlü önlemi aldığımız raporlarla saptandı.
Madende yaşanan su baskını doğal bir afet!”
Bu denli yüzsüzlük olur mu?
Elbette olur benim ülkemde...
Isparta’da elma toplamaya giden 45 mevsimlik kadın ve çocuk işçi 27 kişilik midibüse doldurulur, kaza olur, 18 can ölür!
Hesabı sorulur mu?
Sorulmaz!
Sınır köyleri bombalanır, kaçakçı çocuklar ölür...
Güneydoğu’nun kentlerinde polisler, askerler şehit edilir...
İnsanlık 2014 yılını yaşarken Türkiye’de Musa Kart çizdiği bir karikatür için yargılanır, yargı beraat kararı verir, Cumhurbaşkanı RTE’nin avukatı aklanmaya itiraz eder...
Kimileri söylediklerinden, kimileri yazdıklarından ötürü mahkemeye verilir.
Duygu ve düşüncelerini birbirlerine iletme benim ülkemde suç öğesi oluşturur...
Hem duyguya hem de düşünceye kelepçe vurulur...

***

İstanbul’da hava önceki gün olduğu gibi dün sabah yine soğuk ve yağmurluydu...
Öğle saatlerinde Erdal İnönü’nün Özel Kalem Müdürü arkadaşım Uğur Büke gazeteye gelmişti.
Erdal İnönü, yedi yıl önce dün 81 yaşında yaşamını yitirmişti...
Zincirlikuyu Mezarlığı’nda anma töreni yapılmıştı...
Uğur bir yıl önce İstanbul’da bunalıp İzmir’e yerleşenlerdendi ama ayda bir kez İstanbul’a gelip dostlarıyla buluşurdu...
Konu dönüp dolaşıp memleketin hallerine geldi...
Yılan hikâyesine dönen şu çözüm süreci, maden kazaları, doğal afet, felaket, maskeli katiller...
Uğur, şöyle dedi:
“SHP 1989 yerel seçimlerinde Türkiye’de birinci parti olmuştu. 1991 seçimlerinde ise Kürt kardeşlerimizi SHP listesinden gösterince yüzde 21 oranında oy alarak üçüncü parti olduk...
İnönü, 24 yıl önce bugünleri görmüştü. En büyük üzüntüsü Türkiye’de bir barış ortamı sağlayamadan siyaseti bırakması olmuştu...”
O anda yıllar önceye döndüm!
O yılları anımsadım!
Özellikle Refahyol dönemini...
Madımak’ı, Başbağlar’ı, 90’lı yılların kanlı sürecini, faili belli meçhulleri!
Bugünlerde yaşananlar dünleri anımsatıyor...
Acı!
Hüzün!
Gözyaşı!
Yıllar geçtikçe yaşamın içindeki sevinçleri arıyoruz, yılların yorgunluğunu hissediyoruz omuzlarımızda.
Yaratılan bir yontuda insanın köleleştiğini görürüz.
Zaman tünelinden geçerken, büyük pencerelerden dersliğe giren ışık elle tutulacak kadar yakındır sanırız.
Yaşanan saatler, günler, aylar vardır oysa...
Mevsimler vardır!
Belleğiyle yaşamaya çalışanlar bir “oh” çeker o anda:
“Ah nerede o eski ve güzel günler!”
Aşılmış aşkların, sevecenliğin yoğunlaştığı günlerin, eski korkuların korkusuzluk olduğunu gördüğümüzü, yolların derinliğinde kaybolduğumuzu fark etmeyiz.
Kimin hesabını sorduk? Şu kırmızı kitabı 10 saat süren MGK toplantısında hazırladık? Kırmızı çizgilerimiz nedir?
Sahi şu bin kilometreye bir adım kalan Türkiye-Suriye sınırı yolgeçen hanı mıdır?
Bir laik demokratik sosyal hukuk devletinde “kırmızı kitap” olur mu?

***

Ulusal güvenlik elbette olacak...
Asıl IŞİD’le nasıl mücadele edecek Türkiye?
17/25 Aralık 2013’e dek iktidar ortağı olan “paralel yapı” denilen şey “devekuşu” değil...
Hepsi devletin polisi, yargıcı, savcısı, öğretmeni, askeri arasında...
Bir dönem kahraman polis, efsane savcı olanlar, Pensilvanya’ya giden AKP milletvekilleri, bakanlar, başbakan yardımcıları...
Davalarda sahte veri üretenler!..  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları