Aydın ve sorumluluğu üzerine düşünceler
Olaylar Ve Görüşler
Son Köşe Yazıları

Aydın ve sorumluluğu üzerine düşünceler

05.12.2019 07:30
Güncellenme:
Takip Et:

Yazar: Prof. Dr. Ahmet Özer 

TOROS üniversitesi öğretim üyesi

Her insanın bir düzenden memnun olmama hakkı var, ancak sadece bu hakka sahip olmak yetmez, bu aynı zamanda bizi memnun olmadığımız düzeni değiştirmek için bir görevle görevli kılar.

Aydın kime denir?

Aydının geçerli bir tanımını yapmak için felsefi dayanakları olan bir temele oturtmak gerekir. Burada öncelikle sorgulanması gereken kritik soru şudur: İnsanı bu kadar vazgeçilmez ve değerli kılan nedir? Kanımca bu insanın değerli bir varlık olmasıdır. İnsanın değeri, onun özelliğinden, özelliği ise onu diğer varlıklardan ayıran yanından kaynaklanır. Bu temel ve belirleyici fark, insanın akıl sahibi bir varlık olmasına dayanır.

Aydın olmanın ilk adımı onun akıl sahibi bir varlık olmasıdır. Akıl bilgi üretmeye yarar. İkinci adım, akıl sahibi kişinin bilgi üretmesidir. Bilgi realiteyi anlamak ve açıklamak için gerekli olan bir araçtır. Realiteyi bilince çıkran varlık ona karşı sorumludur aynı zamanda. Bilmek sorumlu olmayı gerektirir, sorumluluk da yanlış giden bir şeyle karşısında müdahale etmeyi.. 

Aslolan değiştirmek

Diyelim “kişi biliyor” ama müdahale etmiyor, o taktirde bu durumu nasıl değerlendireceğiz? Burada “aydın olmanın namusu” devreye girer. Aydın olmanın namusu bilmeyi yeterli görmez, müdahale etmeyi de görev sayar. Müdahale aydın için bir etik sorunudur. 

Bu yanıyla aydın, entelektüelden, uzmandan, bürokrattan ve akademisyenden ayrılır. Bu anlamda koşulları yerine getirdiği takdirde bir torna ustası aydın olabilir, koşulları yerine getirmediği takdirde bir üniversite profesörü bile aydın olamaz. Demek ki akademik kariyer aydın olabilmek için yeterli bir koşul değildir. “Müdahale” gerekliliği soruna ister istemez toplumsal bir boyut katmaktadır. 

Temel ayraç risk yüklenmektir 

Aydın aklını ve enerjisini kullanırken, bencil davranmayan, kendisi dışındaki insanları ve toplumu da düşünen kişidir. Çünkü bilmek sorumluluktur, sorumluluk ise paylaşmayı gerektirir, bu gereklilik aydın için son bir sınavı devreye sokar: Risk yüklenmek. Bu yüzden aydın müdahalede bulunduğunda egemenlerin gazabına uğrayabilir. Bu durumda aydın ile düzen arasında çatışma başlayacaktır. 

Bu çatışmada aydın egemen güçlerin, düzeninin yanında yer almaz. Tersine düzene muhalefet eder. O nedenle güçlü güçsüz mücadelesinde, aydın, güçsüzlerin yanında yer almalı, kimsesizlerin kimsesi, güçsüzlerin sesi olmalıdır. Bu ister istemez aydını risk altına sokacaktır. İşte aydın için asıl zor aşama budur. Bu yüzden devletle başı hep derttedir. Onun için geri kalmış ülkelerin aydınları çoğunlukla ya hapiste ya da sürgündedir. 

Aydın kime karşı, nasıl sorumludur?

Salt zihinsel etkinlik gösteren kişi entelektüel, belli bir alanda diploma sahibi olan uzman, üst düzeyde bir büro memuru olan ise daha ziyade bürokrattır. Aydın ise bütün bu terimlerden biraz daha farklıdır. Aydını bürokrattan, uzmandan hatta entelektüelden ayıran temel özellik onun inandığı doğruyu söyleyebilme etiğine sahip olması, kitlelerin suskunluğa itildiği dönemlerde bile sesini yükseltebilme sorumluluğudur. 

Böyle bir sorumluluk aydına bir işbölümü sonucu verilmiş değildir. Obildiklerinden dolayı kendini diğer insanlara karşı sorumlu hisseden, bazen anlaşılamama pahasına mücadele eden kişidir. Macit Gökberk, “Aydının, toplumu aklın ışığı ile aydınlatmak yolunda eleştiri görevini yüklenen kişi olduğunu, eleştiri geleceği biçimlendirmede aydınlara hem görev hem de sorumluluk yüklendiğini” ileri sürer. 

Çünkü “üstün bilgi, yetenek, diploma kariyer sahibi olduğu halde çağının ve insanın sorunlarından kaçan sorumsuz bir yapıya karşılık, gerçek aydın yeryüzünde işlenen her kötülük ona dokunuyormuşçasına evrensel bir sorumluluk duygusuyla tutum alır. Kendi iyilik ve doğruluğunun insanlığın iyilik ve doğruluğuyla yakından ilişkili olduğunun bilincindedir. 

Türkiye’de durum nedir? 

Aydın olmak sadece sözde olabilecek bir şey değil, aynı zamanda pratikte de gösterilmesi gereken bir şeydir. Ömürleri kendi dışındaki sınıfların düşüncelerini savunmak ve bu düşünceleri yaymakla geçer. Bu nedenle her aydın kendi başına bir dünyadır ama bu dünya diğer dünyalarla irtibat halindedir. Aydın halkından kopuk değildir. Gramsci, “Aydın halkın tutkularını anlamazsa, onunla arasında duygusal bir bağ kuramazsa, halkla arasında bir mesafe olursa aydın olamaz” diyor. 

Bu yüzden aydın ile ülke gerçeği hep çatışa gelen iki gerçek olmuştur. Özellikle çok kültürlü, çok dilli, çok dinli ülkelerde durum budur. Bilginlerin, yazarların,sanatçıların bir bölümü, Barres’ın tespit ettiği gibi şöyle düşünüyorlar: “Ülkemiz yanlış yapsa da doğru olduğunu düşünmemiz gerekir” diyerek açık açık yanlıştan yana tavır takınıyorlar. Hatta bazı “aydınlar” bununla da kalmayıp, kendi ülkeleriyle ilgili düşünce ve söz özgürlüğü taşıyanları “ulus haini” saymaktan geri durmamışlardır. 

Bu durumun en çarpıcı yaşandığı ülkelerden biri de Türkiye’dir. Sosyolog Emre Kongar, “Bu ülkede ‘hain’ olmak istemiyorsanız, evrensel ölçülere göre aydın olmaktan vazgeçmeniz gerekir” derken, aslında önemli bir gerçeği dile getirmiştir. Aziz Nesin, “Ah Biz Ödlek Aydınlar” adlı kitabında Türkiye’deki kimi aydınları kısa görüşlü, gönlüne göre gerekçe uyduran ve ödlek olarak nitelendiriyor.

Zola’nın çıkışı 

13 Ocak 1898 tarihinde Emile Zola hapsedilmeyi ve yurdundan sürülmeyi göze alarak ünlü “İtham Ediyorum” makalesini yayımladı. Zola bu makalesinde Yahudi kökeninden dolayı casuslukla suçlanan ve 1895 yılında haksız yere kürek mahkûmiyetine çarptırılan yüzbaşı Alfred Dreyfus’un aklanmasını istiyordu. Bu amaçla ordu ve adalet bünyesinde kurulmuş olan komployu her türlü riski göze alarak teşhir ediyor, dönemin cumhurbaşkanının şahsını hedef alarak itham ediyordu. 

Komplocular yazısından dolayı Zola’yı yargıladılar. Ünlü yazar kendi ülkesinden İngiltere’ye kaçmak zorunda kaldı. Çok geçmeden gerçek anlaşıldı, Dreyfus aklandı, Zola ise ünlü “İtham Ediyorum” makalesi ile yeni bir çağ başlattı ve tarihte hak edilen yerini almış oldu. Bugün Fransa’da büyük kutlamalarla anılıyor. Bu durum aslında Fransa devletinin Zola’dan özür dilemesi, Fransa aydınının ise yüzyıl önce namusunu kurtardığı için Zola’ya minnet borcunu ödemesidir.

Sonuç olarak aydın; akıl sahibi kişidir; aklıyla bilgi üretir; bu bilgilerle evreni anlamaya çalışır; aklını ve enerjisini kullanarak çevresini anlarken, yanlış giden bir şey varsa müdahale eder; bu müdahale sürecinde bütün engellerin bilincinde olarak risk yüklenir. Bu da aydının ayracının namusudur. 

Yazarın Son Yazıları

Hayvancılıktaki yol ayrımı - Gülay Ertürk

Türkiye bugün hayvancılıkta çok kritik bir eşiğe geldi.

Devamını Oku
19.12.2025
Devlet ve kalkınma Okan Toygar’ın - Bilin Neyaptı

Bir ülkede ekonomi yönetiminin temel hedefleri verimlilik ve adil bölüşümdür.

Devamını Oku
18.12.2025
Programda işçinin adı yok - Engin Ünsal

CHP 39. Olağan Kurultayı’nda tüzük değişikliği yaptı ve iktidar programını kabul etti.

Devamını Oku
17.12.2025
Yargı öyküleri - Ziya Yergök

Yıllar önce, 5 Ocak 1982’de Çetin Altan’ın Milliyet gazetesindeki “Şeytanın gör dediği” adlı köşesinde “Eski (Mahkeme Koridorları) sütununa özlem” başlıklı yazısında yer alan, bir ceza avukatının “Oturum” adlı anı kitabından alıntılanmış ilginç bir yargı öyküsüne değinmek istiyorum.

Devamını Oku
17.12.2025
Devletçiliğe dönebilmek... - Kemal Onur

Demokratik ve laik sosyal hukuk devletimizin kurucu lideri Atatürk’ün yönetimi döneminde; ülkemizin ulusal çıkarı açısından bilimsel anlayış ve duyarlı bir bilinçle, iç ve dış sermaye şirketlerinin çıkarları için vahşi madenciliğe kesinlikle fırsat verilmemiştir!

Devamını Oku
17.12.2025
Bu çığlığı duyun! - Mustafa Gazalcı

MESEM, Milli Eğitim Bakanlığı’nın sözde mesleki teknik eğitim merkezleri uygulaması.

Devamını Oku
16.12.2025
ABD’nin esnek realist stratejisi - Nejat Eslen

11 Eylül’ün hemen sonrasında ABD, tek kutuplu dünya düzeninin verdiği cesaretle küresel egemen güç olmanın hayallerini kuruyordu.

Devamını Oku
16.12.2025
Çağdaşlık yolunda bir ömür - Hüseyin Karataş

Çağdaşlık eksikliğine ve dokunulmazlara dokunan sevgili hocam Prof. Dr. Türkan Saylan...

Devamını Oku
13.12.2025
Geleceğin savaş alanı, Türkiye ve Karadeniz - Doğu Silahçıoğlu

“Erken Cumhuriyet dönemi”nde (1923-1938) savunma sanayisindeki gelişmeler Türkiye’yi; başta uçak olmak üzere harp silah araç gereçlerinde dış satım yapan bir ülke konumuna getirmişti.

Devamını Oku
12.12.2025
Gençlik MESEM’den büyüktür - Kaan Eroğuz

AKP iktidarı tarafından 2016 yılında örgün ve zorunlu eğitim kapsamına alınan mesleki eğitim merkezleri (MESEM), çocuk işçiliğinin yaygınlaşmasında ve “kurumsallaşmasında” kritik bir rol oynuyor

Devamını Oku
12.12.2025
Komisyonda emekçinin adı yok - Şükrü Karaman

Milyonlarca emekçinin yeni ücrete ilişkin alacağı kararı merakla beklediği Asgari Ücret Tespit Komisyonu çalışmalarına yarın başlayacak.

Devamını Oku
11.12.2025
İnsan onuru ve demokrasi - Ayşe Atalay

TDK sözlüğünde “onur” kavramı insanın kendisine karşı duyduğu saygı olarak tanımlanıyor.

Devamını Oku
11.12.2025
Karadeniz’de neler oluyor? - Can Erenoğlu

Dünyanın en güvenli ve istikrarlı denizi Karadeniz dünyanın en tehlikeli deniz alanına mı dönüştürülüyor?

Devamını Oku
10.12.2025
Gelir adaletsizliği tırmanıyor! - Devrim Onur Erdağ

Türkiye'de emeğin değeri uzun zamandır siyaset meydanında sıkça dile getirilen bir konu.

Devamını Oku
10.12.2025
Yeni feodal çağ ve dijital baronluk - Doğan Sevimbike

Yanis Varoufakis’in No Kings Means No Barons başlıklı yazısı, çağımızın ekonomik ve siyasal düzenini “yeni bir feodalizm” olarak niteliyor.

Devamını Oku
09.12.2025
Erdoğan’ın 2005’teki hayalleri - Kadir Serkan Selçuk

Yıl 2005. Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, o dönem henüz el konmamış olan Sabah gazetesinin 20. kuruluş yıldönümü için gazeteye bir yazı yazmıştı.

Devamını Oku
09.12.2025
‘Kırkyama’ siyaset… - Prof. Dr. Utku Yapıcı

Türk siyasetinde son yıllardaki en ilginç gelişme siyasi kimlikler düzleminde yaşanıyor.

Devamını Oku
08.12.2025
Terörist başının ayağına gitmek... - Hatice Topçu

Ulus devletler; tarih bilinci, ortak coğrafya ve dil birliğine dayanır.

Devamını Oku
08.12.2025
Çocuklarımız artık kimsesiz mi? - Özgür Hüseyin Akış

Cumhuriyetin kuruluş yıllarında söylenmiş bir cümle hâlâ kulaklarımızda çınlar:

Devamını Oku
07.12.2025
Çözüm mü, çözülme mi? - Ülgen Zeki Ok

Emperyalist güçlerin Ortadoğu’daki kirli emellerinin önündeki en büyük engel olan Atatürk’ü Türk halkının yüreğinden söküp atmak, yani öldürebilmek için bir gri propaganda yöntemi uyguluyor.

Devamını Oku
06.12.2025
Tek Çin ilkesi - Wei Xiaodong

Türkiye’de Çin’in Tayvan bölgesi yaygın olarak bilinse de bu bölgeye ilişkin tarihi ve siyasi bilgiler genellikle sınırlı kalmaktadır.

Devamını Oku
05.12.2025
İktidarın eğitimdeki U dönüşleri - Nazım Mutlu

Siyasal yaşamının toplamı çeyrek yüzyılı bulan iktidar partisinin kısa tarihi, sayısız U dönüşleriyle doludur.

Devamını Oku
03.12.2025
Cumhuriyete sahip çıkma konuşması: Atatürk’ün ‘Bursa Nutku’ - Hamdi Yaver Aktan

Mustafa Kemal Paşa, 3 Şubat 1933 akşamı İzmir Kordon’daki köşkte akşam yemeği sırasında Bursa’daki olayı öğrenir.

Devamını Oku
03.12.2025
Demokraside seçilenler özgür olmalı - Hüseyin Mert

Demokrasi; çağdaş yaşamın, mutluluğun, ekonomik kalkınmanın ve her türlü gelişmenin önkoşulu, altyapısı ve temelidir.

Devamını Oku
03.12.2025
Tekke ve zaviyelerin kapatılması - Doç. Dr. Hüner Tuncer

Tekkeler ve zaviyeler, İslamdaki tarikatların dinsel tören, toplantı ve eğitim yerleridir.

Devamını Oku
02.12.2025
Suyun akışını sürdürmek - Dr. Anıl Yıldırım Poyraz

“Su ateşe galiptir ancak bir kaba girerse ateş onu kaynatıp yok eder.” - Mevlana

Devamını Oku
02.12.2025
21.yüzyılda Türkiye’de sosyal demokrasi - Halil Sarıgöz

Sosyal demokrat partilerin tarihsel serüvenine baktığımızda, parti programlarının yalnızca birer teknik metin değil; toplumun yönünü, siyasal aklın niteliğini ve iktidar imgelemini belirleyen kurucu belgeler olduğunu görürüz.

Devamını Oku
01.12.2025
Gıda güvenliği sistemimiz alarm veriyor - Adnan Serpen

Gıda yaşam için olmazsa olmazdır ancak kirlenirse hastalığa, hatta ölüme bile neden olabilmektedir.

Devamını Oku
01.12.2025
Buğra Gökce, Silivri'den Cumhuriyet'e yazdı

Otuz altıncı pazar...

Devamını Oku
29.11.2025
İhanetin adı barış olamaz… - Erol Ertuğrul

Güzel yurdumuzda 23 yıldır uygulanan politikalarla, üniter devlet yapımıza ve Cumhuriyetimizin kuruluş anlayışına uymayan görüşler seslerini yükseltmeye başladı.

Devamını Oku
29.11.2025
İmralı ziyareti ve TBMM - Hüseyin Özkahraman

Türkiye’de “Kürt meselesi”, etnik kimlik tartışmalarını aşan; devlet-toplum ilişkilerini, siyasal katılım biçimlerini, demokratikleşme dinamiklerini ve meşruiyet tartışmalarını doğrudan etkileyen çok katmanlı bir olgudur.

Devamını Oku
28.11.2025
İddianame hukukla bağlı mı? - Doğan Erkan

İmamoğlu iddianamesi başından beri hukuk dili yerine tercih edilen siyasal retoriğiyle, delil boşluğuyla, rivayet anlatımlarıyla tartışılıyor.

Devamını Oku
28.11.2025
Seçimin sakatlanması - Cihangir Dumanlı

Anayasamızın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir devlettir.

Devamını Oku
27.11.2025
Kurucu felsefeye dönüş - Mehmet Tomanbay

Son açıklanan TÜİK verileri enflasyon, işsizlik ve derinleşen yoksulluğun gittikçe büyüyen sorunlar olduğunu göstermektedir.

Devamını Oku
27.11.2025
İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

Devamını Oku
26.11.2025
Eğitim sürecinde öğretme ve öğrenme - Cihat Karaali

Geçmişte eğitimciler yalnızca öğretmen değillerdi.

Devamını Oku
26.11.2025
Düzensiz dünya nereye gidiyor? - Nejat Eslen

Yeni bin yılın ilk yüzyılının ilk çeyreği yakında bitecek.

Devamını Oku
26.11.2025
Radbruch formülü ve Türkiye bağlamı - Başar Yaltı

Daha önce bu sütunlarda yayımlanan “Adaletsizliği Görmek” (Cumhuriyet, 07.11.2025) başlıklı yazımızda; adalete giden yolun adaletsizliği görmekten geçtiğini, bir hukuk düzeninde karar veren konumundaki tüm görevliler ile hukuk normlarını uygulayan tüm yetkililerin adaletsizliği görmek, önlemek ve adaleti yerine getirmekle görevli olduklarını, adaletsizliği görme yetisine sahip olmayanların yargıç ve savcı yapılmaması gerektiğini belirtmiştik.

Devamını Oku
25.11.2025
Türkiye Araf’ta - Gani Işık

Şimdilerde Türkiye’ye bir hal oldu; Cumhur İttifakı, İmralı ile hemhal oldu.

Devamını Oku
25.11.2025
Öğretmenim, canım benim! - Duran Güldemir

24 Kasım Öğretmenler Günü’nün anlamını ve önemini anlatmak için söylenecek çok söz var elbette ancak Ceyhun Atuf Kansu’nun “Dünyanın Bütün Çiçekleri” şiirinin bu dizeleri sanki bir başka söze gerek yoktur der gibi derin bir duygusallık içine sürüklemektedir bizi.

Devamını Oku
24.11.2025