Çiğdem Toker

Beceriksizliğin faturası

04 Haziran 2016 Cumartesi

Evinize, dükkânınıza, işletmenize gelen elektriği, eskiden devlet dağıtırdı. Türkiye haritası 21 dağıtım bölgesine bölündü. Dağıtım bir “piyasa” haline getirilip ihalelerle özel şirketlere satılırken topluma “Elektrik ucuzlayacak” dendi.
90’ların başında Dünya Bankası’nca kurgulanıp AKP rejimine kısmet olan dağıtım özelleştirmelerinde öykü şöyle anlatıldı:
Elektrik size kadar gelirken, yolda bazı kayıplar oluyor.
Ya da devlet kullanılan elektriğin parasını tahsil edemiyor. Bazen de aleni hırsızlık yapıyor. Bunların tümüne kayıp-kaçak deniyor.
Kayıp-kaçak, üretilen elektrik miktarından sayaçlarda görünen tüketilmiş toplam elektriği çıkardığınızda ortaya çıkan rakam, bir para demek. Dağıtım özelleştirilince şirketler modern yöntemler ve altyapı kullanacağı için tahsilat artacak. Kayıplar azalacak. Kayıp kaçak azaldıkça, elektrik de ucuzlayacak.
İyi hikâye değil mi?

***

Kayıp-kaçak bedelleri elektrik faturalarına doğrudan yansıtılmıyordu.
Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu da (EPDK) 2010 yılı biterken bir karar aldı.
Dağıtım bölgeleri için 2011-2015 dönemini içeren kayıp kaçak oranlarına hedef koydu. Kamuoyuyla paylaştı. 2011’den itibaren de tarifelere kayıp-kaçak bedelleri de eklenmeye başladı. Gelgelelim, başta Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgesi’nde faaliyet gösteren dağıtım şirketleri olmak üzere, hemen hiçbir şirket bu hedefi tutturamadı.
Tutturamadıkça, tüketici faturasına yansıttı. Elektrik bedelini tahsil edememek, şirketin kârlılık hedefini doğrudan etkiliyordu. Vatandaş mahkemeye koştu. Yargıtay’ın hem Hukuk Genel Kurulu, hem de 3. Hukuk Dairesi vatandaş lehine kararlar verdi.

***

Özellikle HGK’nin 2014/679 numaralı ve 21 Mayıs 2014 tarihli kararı, son zamanlarda her yerde arar hale geldiğimiz hukuk ve adaletten izler taşıyor ve özetle şöyle diyordu:
?  Elektrik enerjisinin nakli sırasındaki kayıpla başka kişiler tarafından hırsızlanarak kullanılan elektrik bedellerinin, kurallara uyan abonelerden tahsili yoluna gitmek hukuk devleti ve adalet düşünceleri ile bağdaşmamaktadır.
?  Bu hal, parasını her halükârda tahsil eden davacı Kurum’un, çağın teknik gelişmelerine ayak uydurmasına engel olur.
?  Davacının (şirket) kendi teknik alt ve üstyapısını yenileme ihtiyacı duymayacağı gibi; elektriği hırsızlamak suretiyle kullanan kişilere karşı önlem alma ve takip etmek için gerekli girişimlerde de bulunmasını engeller.
?  Oysa ki elektrik kaybını önleme ve hırsızlıkları engelleme veya hırsızı takip edip, bedeli ondan tahsil etme görevi de bizzat enerjinin sahibi bulunan davacıya aittir.
?  Bununla birlikte, tüketici olan vatandaşın faturalara yansıtılan kayıp-kaçak bedelinin hangi miktarda olduğunun apaçık denetlenebilmesi ve hangi hizmetin karşılığında ne bedel ödediğini bilmesi, yani şeffaflık hukuk devletinin vazgeçilmez unsurlarındandır.

***

Elektrik faturalarının yakında ikiye katlanacağı haberlerini okumuşsunuzdur mutlaka.
Enerji Bakanı Berat Albayrak’ın Meclis kürsüsünden “Anlamıyorsanız bir daha anlatayım” diye çıkıştığı yasa teklifi, işte yukarıda özetlediğim Yargıtay kararını tamamen geçersiz kılıyor.
Neden mi? Kendilerine verilen hedefleri tutturamayan dağıtım şirketleri kârları azalınca, bakanlığın kapısını çaldılar çünkü. Yargıtay kararlarına rağmen bu yılın başından bu yana, kayıp-kaçak bedellerini gizleyen şirketler böylece abonelerin açtığı kayıp-kaçak bedeli davalarından “kurtulacak”.
Gelgelelim, bu teklifin büyük bir açmazı var:
Kayıp kaçak bedelini yüklediği vatandaşları “AKP seçmeni-AKP seçmeni değil” diye ayırmayı bilmiyor! Abonelerin tamamını kapsama alıyor. Bu yüzden de Meclis’teki AKP Grubu teklifi hiç de coşkuyla karşılamıyor.
Teklifin yasalaşması, AKP’nin söz verdiği şirketlerin, tüketici lehine zaferi olabilir. Gelgelelim, faturası ikiye katlanacak seçmen tepkisinin hangi mekanizmayla telafi edileceği bugünden merak edilmeye değer bir soru.
Mevzu hak-hukuk değil cebe dayanıyor çünkü.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Hoşça kalın 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları