‘Kolombiya modeli’

29 Ağustos 2016 Pazartesi

“Latin Amerika’nın kesik damarlarından birisini onarma” yolunda tarihi bir adım atıldı. Amerikan neoliberal stratejisinin bölgedeki öncü ülkesi Kolombiya’da, hükümet ile Marksist Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri (FARC) çarşamba günü barış anlaşması imzaladı.
1960’larda başlayan ve 260 binden fazla can alan, 45 bin insanın adeta ‘buharlaştığı’, 6.5 milyonunun yerinden yurdundan edildiği, uyuşturucu kartelleri ve fidyeciliğin tuzu biberi olduğu, Latin Amerika’nın en uzun siyasi çatışması bu. Akıbetini 2 Ekim’deki referandum belirleyecek.

***

Kasım 2012’de Havana’da başlatılan müzakerelerde işaret fişeğini, haziran sonunda Kolombiya Devlet Başkanı Juan Manuel Santos ile FARC lideri Timoleon Jimenez’in ‘beyaz gömlekleriyle’ ‘ateşkes ve silahsızlanma’ anlaşması yapması vermişti. Nihayet netleşen nihai anlaşmayla;
• Bölgenin en eski gerilla örgütü FARC, altı ay içinde BM gözetiminde ‘silahlarını gömecek’. 7 bin kadar gerilla belirlenen bölgelerde toplanıp tasfiye edilecek. Karşılığında FARC legal siyasete girecek.
• Hükümet toprak reformu ve kalkınma programlarıyla kırsal kesimdeki eşitsizliklere deva arayacak.
• ‘Özel Barış Mahkemeleri’ ile ‘geçiş dönemi adalet sistemi’ tesis edilecek. Kirli savaşa bulaşmış, katliam emirleri vermiş olanlar suçlarını itiraf edecekler ama uzun süreli hapis cezaları yerine toplum hizmeti görecekler.
Çatışmayı vahimleştiren kokain üretimini yürüten suç örgütleriyle savaş sürecek. Daha küçük solcu grup ELN ile henüz sorunlar baki.

***

Peki dünya için bir ‘Kolombiya modeli’ çıkar mı? Yanıt için önce çatışmanın anatomisini iyi anlamalı.
Bu çatışmada etnik motif yok. Kolombiya çatışması, 1960’larda FARC’ı Komünist Parti’nin silahlı kanadı olarak şekillendiren, toprak talebiyle başlamış bir kırsal isyan. Sistem, Latin Amerika’daki benzerleri gibi kökleri 16. yüzyıldaki kolonyalizme uzanan ve ülke kaynakları ile topraklarının yabancı sermayeye dayalı küçük bir azınlığın (İspanya’nın denizaşırı kolonilerinde Avrupa soyundan gelen Creole sınıfı) çıkarları ve güçlerini korumaya dayanıyordu. Yeniden paylaşım için gereken ekonomik ve sosyal reformlara en vahşi yöntemlerle set çekildi. Kolombiyalılara her türlü sosyal adalet arayışının ‘komünist isyan biçimi olduğu’ belletildi. Direnenlere ‘iç düşman’ muamelesi yapıldı; ulema, akademisyenler, sendika liderleri, insan hakları çalışanları hedef oldu.

***

Tüm bunlar elbette ABD’nin 1940’ların sonunda belirlediği ‘ulusal güvenlik stratejisi’ ile mümkün oldu. 1960’larda iş ‘kontrgerilla doktrinine’ dönüştürüldü. ‘Plan Lazlo’ ile askeri sisteme ‘sivil savunma güçleri’ enjekte edildi. 1998’de Andreas Pastrana döneminde ABD’de Bill Clinton başkanken ortaya konulan ‘Plan Kolombiya’ stratejinin güncellenmesiydi. Elbette uyuşturucu kartelleri ve solcu grupların hedeflendiği ‘meşru bir çerçevede’ sunuldu. Sorun şu ki, uygulayıcıları ABD özel birlikleri ile onlardan doğrudan yardım/eğitim alan paramiliterlerdi. Ve vahim suçlara imza attılar.
Bugünkü barış esasen 2000’lerin başındaki kısa süreli müzekere süreci sonrası Pastrana’nın yerini alan Alvaro Uribe’nin 2009’a dek süren saldırganlığına dayanıyor. Bu süreçte FARC liderliği hedeflendi, örgüt zayıfladı, kontrol ettiği toprak miktarı azaldı, gerilla sayıları 20 binlerden 7 binlere düştü. İroniktir, anlaşmanın mimarı olan Santos 2006-2009 döneminin savunma bakanıydı.

***

Anketlere bakılırsa, 2 Ekim’deki referandumda Kolombiyalılar Pastrana/Uribe çizgisinin ‘hayırcı’ zeminini değil anlaşmayı destekliyor. Ancak gerillanın siyasete atılıp pozisyonlar elde etmesine yüzde 80’lere varan oranda itirazlar var. Diğer yandan toprak reformu ABD destekli neoliberal sosyo ekonomik modelden vazgeçilmesi anlamına gelmiyor. Oysa barışın asıl kilidi paylaşım sisteminde ve toprak reformu deva olmazsa yeni FARC’ların doğması işten bile değil.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

ABD’de darbe tehdidi 7 Eylül 2018
Zaharçenko darbesi 5 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları