Çiğdem Toker

Kandırmayın bizi Sayın Bakan

01 Ocak 2017 Pazar


Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan, yeni yıl müjdesini (!) vermiş:

“Osmangazi Köprüsü geçiş ücretinde yüzde 20 indirim yapacağız”
Öyle bir açıklama ki; bilmeyeni kandırıyor, bileni yok sayıyor.
Hem kandırıp hem yok saydığı için de sahte bir tevazu içinde “kibir” barındırıyor.
Sayın Bakan; bizi ne kandırabilir, ne de yok sayabilirsiniz?
Ne Ulaştırma Bakanlığı bir dükkân, ne de siz indirimle cebimize para koyuyorsunuz.
Ama mademki bu “indirim” farkını, hükümetinizin yapacağı başka zamlarla tahsil edip şirkete aktaracağınızı saklıyorsunuz. 
O zaman biz de gerçekleri -kim bilir kaçıncı kez- tane tane anlatalım:

İndirim masalı
65 TL’ye ineceği söylenen o geçişin gerçek tarifesi, bugünkü kurla 145 TL’dir.
Osmangazi Köprüsü, “devletin yeterli kaynağı yok” diye, Yap-İşlet-Devret modeliyle beş şirkete yaptırıldı.
Nurol-Özaltın-Makyol-Astaldi-Yüksel-Göçay şirketleri Otoyol A.Ş.’yi kurdu.
Bakan Arslan’a bağlı Karayolları Genel Müdürlüğü ile köprüyü işletip para kazanan Otoyol A.Ş, vaktiyle aralarında bir sözleşme imzaladı.
Yüce ve adil devletimiz, otomobil başına “35 dolar + KDV” tarifesi üzerinden, beş şirkete günde 40 bin araç için garanti verdi.
Bu tarifenin TL karşılığı, köprünün hizmete açıldığı Temmuz 2016’da, 121 TL’ydi.
İlk göz boyama o tarihte yapıldı. “Yüzde 25 indirimle açıyoruz” denerek geçiş ücreti 90 TL olarak belirlendi.
Aradaki 30 TL’yi, Hazine’nin şirkete zaten ödemek zorunda olduğu bilgisi saklandı.
“35 dolar +KDV” ve 40 bin araç garantisi sözleşmede yazdığı müddetçe, Bakan Arslan isterse “Geçişi 1 TL’ye düşürdük” desin Otoyol A.Ş.’nin keyfine bir halel gelmeyecekti. Bu saklandı işte.
Daha açılırken olması gereken tarifenin 30 TL altında geçiş ücreti belirlenen Osmangazi Köprüsü’nde şimdi bir “indirim” daha yapılacak.
Sözleşmeye göre 145 TL ödemesi gereken otomobiller 65 TL ödeyecek.
Araç başına 80 TL fark da bize değil, Otoyol A.Ş’ye ödenecek.
Ve hiçbir bakan bunu kendi cebinden ödemeyecek.
Dolayısıyla Sayın Bakan, Otoyol A.Ş’ye attığınız imza gereği aktarmak zorunda olduğunuz farkı, halka indirim diye anlatma hakkınız yok.
Bunu yaparken makbul ve uysal “gazetecilerin”, bu saçmalığı “müjde” olarak vereceğine güveniyor olabilirsiniz.
Ama biz son ana kadar gerçekleri yazacağız.

TÜİK: Şirketler kârlarını saklıyor
Geçen haftaki sözümü unutmadım. “TÜİK ani zenginleşmemizi anlatacak” yazımda, kurum toplantısına katılıp sonuçları paylaşacağımı belirtmiştim. 
Malum, ulusal hesapları güncelleyen TÜİK, milli geliri durduğu yerde artıran bu işlem dolayısıyla, epey eleştiri aldı. 
TÜİK Başkanvekili Mehmet Aktaş, kurum yetkilileri Tülay Korkmaz ve Kürşad Dosdoğru ile; bu alanda çalışan bilim insanları, yazarlar ve gazetecilerden oluşan bir gruba ayrıntılı sunum yaptı. 
Her şeyden önce, bu kadar teknik ve sonuçları siyaseten kullanılmaya müsait bir alanda, böyle bir çabanın tek başına kıymetli olduğunu not düşelim. 
Kutuplaşmanın bunca keskinleştiği, bürokrasinin içine kapandığı, kurumların hesap verilebilirlikten kaçtığı bir siyasi atmosferde sergilenen bu çaba önemlidir. 
Rakamlara, bu köşenin sınırlarını zorlayacak teknik metotları bir yana bırakalım. 
Meselenin özünü şöyle aktaralım: 
- Güncelleme çalışması bugünün işi değil; yıllar önce başlamış.
- Temel sorun, önceki serilerde kullanılan verilerin kalitesizliği. Bu kalitesizlik ölçümleri, ölçümler de sonuçları eksik, dolayısıyla hatalı çıkarıyor.
- Misal Gelir İdaresi, vergi mahremiyeti gerekçesiyle şirket bilgilerini vermiyor. TÜİK olağanüstü bir mesaiyle Gelir İdaresi ve SGK kayıtlarını çapraz kontrolle eşleştirme yoluna giderek olabildiğince tama yakın bir sonuç elde etmeye çalışmış. Ama sonuçlar hâlâ tam içine sinmiyor.
- Eski milli gelir serileri ile yenisi arasındaki temel fark, yatırım harcamalarından kaynaklanıyor. Eksik ölçülen yatırım harcamalarında ilk sırayı inşaat yatırımları alıyor. İnşaat verileri halen eksik. 
TÜİK Başkanvekili Aktaş’ın “İnşallah bir sonraki revizyonda ben olmam” sözü, düşündürücüydü. Çarpıcı iki notumuz daha var: 
- Aktaş, en büyük kayıtdışılığın faaliyetlerinin bir kısmı kayıtlı olan kişi ve işletmelerde saklı olduğunu söylüyor. 
- Şirketlerin kârlarının önemli bölümünü sakladığını, ortaklara borç olarak gösterdiğini paylaşıyor.

FETİH DÜŞLERİYLE MUM ARAMAK
AKP iktidarının “Yeni Osmanlı” diye allayıp pulladığı emperyal hevesler, kötü çuvalladı. Bu fantazyanın ağır bedellerini ödüyoruz. En çok da başka bir ülkenin topraklarında toprağa düşen gencecik askerler. 
Görünen o ki, iktidar yanlıları yeni Osmanlı hayalinin bitişini kolay hazmedemeyecek. 
Ama fetih düşleriyle marketlerde mum aramak nasıl bir duygu insan merak ediyor haliyle.
İstanbul’daki elektrik kesintileri konusunda bilgi kirliliği yaşanıyor. 
Bakın şimdi sunulan gerekçelere: 
- Ulusal şebeke sistemindeki sorun (yani iletim hatlarındaki arıza). 
- Kalıcı hale getirilen yaz saati uygulamasının yol açtığı aşırı tüketim. 
- BOTAŞ’ın doğalgaz kullanarak elektrik üreten santrallara vereceği gazda kısıntıya gitmesi. Artan tüketim talebi nedeniyle gazın konutlara verilmesi.
- Santralların elektrik üretememesi.
- Elektrik dağıtım şirketlerinin borcunu ödememesi dolayısıyla, dağıtması gereken elektriğin kesilmesi.
Aslına bakarsanız, farklı kesimlerden gelen bu veriler ayrı birer seçenek olmaktan öte devasa bir enerji sorununun birbirine bağlı unsurları gibi görünüyor.
Tablonun az tartışılan yüzünü ise “yaz saati”ndeki kalıcılık tartışması oluşturuyor. Bir kulis notu: “Yaz saati”nin kalıcılaştırılmasının nedeni, enerji şirketlerinin banka borçlarıymış. Bu borçların “yüzdürülmesini” sağlamayacak nakit akışı için.
Sabahları kör karanlıkta uyanıp gün ağarıncaya dek yanan ışıkları düşündüğümüzde, akla hiç uzak değil.

AHMET ŞIK'IN CESARETİ
Cumhuriyet’e, her türlü zor aygıtı kullanılarak yapılan saldırıların baskıların, dünya tarihinde bir eşi benzeri yok.
Sevgili arkadaşım Ahmet Şık, Cumhuriyet’in 58 gündür iddianame bekleyerek tutuklu bulunan yönetici, yazar, avukat, çizer ve bir hafta önce giren kantin sorumlusundan oluşan cezaevi kadrosuna muhabir olarak eklendi. Cemaat kumpasıyla hayatından bir yılı çalınan Ahmet’in çilesi meğerse bitmemiş.
Hâkimlik sorgusunda “Tüm meslek yaşamım boyunca, siyasi rengi ne olursa olsun her türlü iktidar ve güç odağını gazetecilik yaparak rahatsız etmeye çalıştım” diyen Ahmet’in cesaretinin yüzde biri, ayrıcalıklarını kaybetmekten korkan bazı meslektaşlarımızda olsa, bugünkü halimiz çok farklı olurdu.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Hoşça kalın 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları